16 Eylül 2013 Pazartesi
Caligula - Saralı Cumhur Kitap Özeti [Kısa - Uzun - Türkçe]
Yalçın Küçük yeni kitabında Türkiye’yi anlamak için Roma’ya, Roma’yı anlamak için Türkiye’ye bakıyor. Hareket noktası Cumhuriyet rejiminin çöküşü ve plütokratların Cumhuriyet’i yıkarak despotizmi getirmeleri.
Kendi ifadesiyle “büyük zenginleri böyle bir rejim için Caligula ararken” yakalıyor ve hem Roma’daki hem de Türkiye’deki Caligula’ları deşifre ediyor.
Birinci kitap Roma’daki Caligula’yla ilgili. Cumhuriyet’i yıkmak isteyen büyük zenginler nasıl bir yönetici ve nasıl bir toplum istiyorlar, sorusunun cevabını Caligula kitabında buluyoruz.
Büyük zenginlere köle, halka karşı küstah, hiçbir devlet tecrübesinden geçmemiş, bilgisiz, görgüsüz, aklen ve bedenen hasta bir yönetici Caligula’da cisimleşiyor, Caligula’ya milli ve ahlaki hiçbir değere sahip olmayan ve ahlaki sapkınlığın önündeki bütün engelleri kaldıran, ama aynı zamanda aşırı dinsel bir ekip ve olup bitenlere kayıtsız bir halk eşlik ediyor. Böyle bir ortamda tek siyasal mekanizma ise komplo ve entrikadır. Roma kurumları teker teker bitirilirken bu kurumların yerini büyük zenginlerin ve Roma Sarayı’nın içindeki dar grupların komploları alıyor.
İkinci kitap ise Türkiye’yle ilgili ve Ecevit hükümetini yıkan büyük komployla başlıyor. Komplonun ardındaki plütokratlar ve siyonist-neocon ekip deşifre ediliyor ve bu ekiple Akp arasındaki ilişkiler ele alınıyor. İzleyen bölümlerde ise Türkiye’de şimdiye dek yazılmış en kapsamlı ve keyifli Tayyip Erdoğan portresi var.
Tayyip Erdoğan’ın hastalığı, sık sık yaptığı gafların ardında yatan tıbbi sebepler, Erdoğan’ın kişiliğini belirleyen önemli dönemlerden biri olan çocukluğu ve aile yaşamı, tüm ayrıntılarıyla bu kitapta. Yalçın Küçük, bununla da sınırlı kalmıyor, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı önündeki hukuki engelleri belgeleriyle ortaya koyuyor.
Yalçın Küçük’ün de söylediği gibi “Artık, Cumhuriyet’in, Recep Tayyip Erdoğan’ı, cumhurbaşkanı sayması zordur. Çünkü, “Caligula-Saralı Cumhur” kitabımız var.”
SALYANGOZ’A SÖZ
Ne güzel’dir, eskiden yazılmış “tarih” okumak; kaynaklar ile başlıyorlar, önce kaynaklarını yazıyorlar. Sonra kaynaklan tenkide geçiyorlar; tenkit, sahih ile sahih olmayanı ayırmak üzerinedir. “Eski” tarihlerin tenkit bölümlerini okurken hep heyecanlanıyorum, bilimi ve bilimsel işi hissettiğimi duyuyorum.
Burada “Roma Tarihi” yazmadım ve yeniden kurdum. “Kurgu” bana aittir ve yirmi birinci yüzyılın ilk beş yılıma sonunda, altıncısında, cumhuriyetin temellerine kirli kazmaların indirilmeye baylanmasından kırk yıl sonra Roma’ya, İsa’dan önceki kırkıncı yıl ile İsa’dan sonraki kırkıncı yıl arasında Roma Tarihine, bakimi. Balat’tan ve Balat’tan bakıyordum ve Caligula’yı buldum.
Benîm katkım Caligula’yı görmektir. Görür görmez, çok yakından tanıdığımı anladım; dolayısıyla. kaynaklardaki eksiklikleri yakınımdan tamamladım, Yakınımdakinin eksikliklerini, kaynaklarla giderdim. Kurdum, kurgu’nun görüleceğini umuyorum.
Belki de Türkiye’den baktığım için Roma’da ve tarihte, Caligula’yı buldum.
Ben hep Türkiye’den aradım ve Türkiye’den çıktım. Evrensellik anlayışım işte budur.
Buldum, gördüm, kurdum.
Türkiye’yi Roma’da ararken, belki de Cumhuriyet’in temellerine korkak ve hedonist kazmaların inmeye başladığı bin dokuz yüz altmış altı tarihine kadar, pek çok Romalı olduğumuzu anladım. Ne büyük yıkış ve ne büyük korku ve korkudan kaynaklanan kin; kazmalar, Caligula misli “küstah ve köle” idiler. Belki bu nedenle, Caligula’da birinci bölüm, “küstah ve köle” başlıklıdır. Artık “küstah ve köle” aramıyorum. görüyorum.
Çok tuhaf, belki bir başka açıdan hala Roma’dayız ve soysuzlarımız çok daha Romalı’dır ve biz “Romanyot” veya “Romalı’ya” hala “Rumi” diyoruz. Şimdi bizde aşk ve kıskançlık kalmadı ve Caligula Dönemi’nde Roma’da hiç yoktular. Pek yüksek mevkide olanlar küçük küçük oğlanların hangi küçük küçük kızlarla yattıklarım takip ediyorlardı ve şimdi bizde de hedonizmin objelerinden birisi budur. Roma’da cinsellik iktidar senaryolarının ve komploların aracı idi ve şimdi bizde tüketim olarak görünen tükenmişliğin ekranı’dır. Bizde yaşamsızlıklarmı ve tükenmişliklerini, yattıklarını reklam ederek örtmeye çabalıyorlar. Demek ki bizde “ayan”, insan’ın iki kalın çizgisi olan aşk ve kıskançlıktan soyundular ve insanlıktan çıktılar, demek istiyorum.
Peki Tansu Çiller Romanyot mu, annesi Selanikli olsa da babasını Romanyot sayabiliriz; peki, Tansu Çiller erken gelmiş Caligula mı, bunu düşündüm, proto Caligula mı; kadın erkek fark etmiyorlar, Caligula, eninde sonunda, Caligula’dır. Ama, hayır; fazla bilgili değilse de fazla okumuştu ve bir Caligula için ise fazla ahlaklıydı, olamadı. Caligula döküntüdür; Tansu Çiller’i, Caligula yapamadım. Daha döküntü, daha korkak, daha ahlaksız ve daha itaatkar aradım. Daha döküntü, daha korkak, daha ahlaksız ve daha emirberi aramayı, büyük zenginlerimizden öğrendim. Görgüsüz, gayri milli, tamahkar ve zevksizdiler; arayışlarında, ahlaksızlığa alt sınır tanımadılar. Öyleyse, bu bilimsel ifşaatı yapmak zorundayım; Caligula’yı ararken arkalarından gittim. Hayatımda sadece bir kez büyük zenginlerin arkasından gittim ve Caligula’yı buldum. Caligula ya rehberim oldular, ama, bunun için dahi teşekkür etmiyorum; çünkü, zenginlikleri devletten ve hırsızlıkları halkın emeğindendir. Caligula’yı buldum ve ama, plütokrasi’de hiçbir meşruiyet bulamıyorum.
Türkiye’de Caligula’yı. betiden önce, plütokrallar arıyorlardı ve ben onları, ararken, yakaladım. Simdi üst üsle çakmış durumdayım.Kaynaklarım mı, borçlarım var.
Dünyada hiç alacağım olmadı, alacağım hiç olmayacak ve hep borçlu olmaktan mesudum. Londra’da Sabri Çarmıklı ve İlhan Tekin olmasa, bu kadar çabuk tamamlayamazdım ve sayelerinde eksik kalan ve aradığım bütün kaynaklara, ulaştım. Tinto Brass’ın, pornografik sayılan, ancak ben öyle görmedim, mükemmel “Caligula” filmi ve bbc dizisi “I, Claudius” dvd’leri dahil, zamanında geldiler, libc dizisi Robert (Jraves’in romanına ve Graves ile “Caligula” sahne oyununda Camus, Suetoııiııs’a dayanıyorlardı; ben de Suetoniusü önemle kullandım.
Hem dizi ve özellikle Tinto Brass’ın filmi, burada sadece Peter OToole’un oynadığı Tiberius’u yadırgadım, harikadırlar. Bazı sahnelerini, renkli olarak sunmadan edemedik. Ama yine de tekrarlamadan duramıyorum. Benimki kurgu’dur ve bu kurgu ayrı’dır.
Sir Ronald, “devrim” diyor ve ben Mara’ın “her karşıdevrim aynı zamanda devrim’dir” önermesine bağlı kalarak, “karşıdevrim” tabir ediyorum. Roma’da cumhuriyeti yıkmak bir karşıdevrim idi ve bizde cumhuriyeti yıkmak için bir karşıdevrim gerekiyordu. Bunu buldum, ancak yetmiyordu; yıkmak mı, çökertmektir ve Caligula’yı, çöküntüyü tepeleyici olarak gördüm. Caligula, saralı ve her türlü homoseksüel bir tepeleyicidir.
Demek çöküntüyü tepeleyiciye ihtiyaç var ve “tepeleyici” bir döküntü’dür.
Benim kurgum işte budur. Ve çöküntüyü tepeleyici bir döküntü’dür; bulunan da aynen budur.
Bir tiyatro tutkunu idim, yıllar önce, Camus’un Caligula’sını, Devlet Tiyatrosu, sahneye koymuştu ve Kartal Tibet başroldeydi, herhalde kaçırmamış olduğum tahmin edilmelidir. Şirin ve Umut Toprak, her İkisi de tiyatrocudurlar ve Şirin henüz bir lise öğrencisi iken bizim Toplumsal Kurtuluş’umuzda çalışıyordu ve önceki on yıllarda ise, Umut’un annesini Ankara Sanat ve babasını Devlet Tiyatrosu’nda izliyordum. “Ankara Sanat” bir zaman sanat’tı, şimdi emekliler; Şirin ile Umut, Camus’un Ankara oyununun fotoğraflarını ve Bertan Onaran’ın çevirdiği teksti buldular. Ayrıca çok destek oldular.
Devlet Tiyatrosuna, arşivlerini açtıkları için teşekkür borcum var ve de ediyorum.
Üniversite öğrencilik yıllarımda herhalde bir Camus bağımlısıydım, “Yabancı” baş ucumdaydı ve başkalarının cinayetini işlemeyi Yabancı’dan öğreniyordum, burada ise Camus ile tartıştım. Camus’nün Caligula’sı, Camus’nün, İspanya’da cumhuriyetçilerin acı yenilgisinin büyük karamsarlığından, isyana geçiş aşamasının verimidir; biz haşla Sartre ve özellikle Camus ile egzistansiyalist felsefeden “yerinde duramamayı” çıkaran bir kuşağız, ben bir ölçü daha fazla “yerinde durmayan” idim. O halde anlaşılabiliyor, benim yazdığım Caligula’da “tek yol: öldürmek” alt bölümü, kısmen bizden ve kısmen Camus’den geliyor; “tek yol: durmamak” yereldir. Umut bulabiliyorum.
Bundan böyle Camus’un Caligula’sını oynayacaklara, benim yazdıklarımı da hesaba katmalarını not ediyorum. Bütün Caligula’lar, küstah ve köle, hedonist ve ölümün eşiğindedirler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder