10 Mart 2012 Cumartesi

Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ve Harbiye Nezareti Teşkilatı, Zeynel Abidin Küççük

Osmanlı Askeri Salnamelerine Göre Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ve Harbiye Nezareti Teşkilatı, Zeynel Abidin Küççük, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, Kırıkkale (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
 
Osmanlı Ordusundaki Kurmay Sınıfının Teşkili ve Özellikleri

        Yazar bu tez çalışmasında; ilk olarak Avrupa'da başlayan ve sonraları "Osmanlı Ordu Teşkilatına giren" Erkân-ı Harp ya da günümüzdeki anlamıyla "Kurmay" sınıfının hizmetleri ile görevlerinin içeriği ve teşkilatlanması sırasında yaşadığı tarihsel gelişimi gözler önüne sererek okuyucuların faydasına sunmayı amaç edinmiştir.
        Erkan ve Erkan-ı Harp sözcüklerinin tez kapsamında anlamları;
        Erkan: "İleri gelen" yerinde kullanılan bir terimdir. Askerî anlamda Miralay'dan yukarı rütbeye sahip olan şahıslar için kullanılır. Mülâzım ile Yüzbaşı'ya "Zâbitan", Binbaşı, Kâim-i makam, Miralay'a "Ümerâ", Mirliva, Ferîk, Birinci Ferik ve Müşir'e de "Erkân" denilirdi.
        Erkan-ı Harp (Kurmay) : Ordunun harp faaliyetini hazırlayıp uygulayan ve teknik gelişmeleri takip ederek gerekli yenilikleri kullanan emirler ve subaylar hakkında kullanılan bir terimdir. "Savaş planları hazırlayan ve kendisine savaş usulü hakkında danışılan kişi" anlamlarını da içermektedir.
        Osmanlı Ordusun da Erkân-ı Harp sınıfına ayrılabilmek için Harp Okulundaki eğitimin çok başarılı geçmiş olması gerekirdi. Kendi sınıfı içerisinde emsalleri arasında üstün başarı gösteren bu gibi şahıslar "Seçkin" olarak nitelendirilirdi. Diğerleri ise "Sıra Subayı" olarak adlandırılırlardı. Erkân-ı Harpliğe ayrılanlar ayrıca Erkân-ı Harbiye Okulunda eğitim görürlerdi. Bu eğitimi başarıyla geçenler "Erkân-ı Harp" unvanını alırlardı. Erkân-ı Harp'ler diğer ordu mensuplarına nazaran seçkin bir yere sahip oldukları gibi, diğerlerinden daha önce terfi ederlerdi. Erkân-ı Harp'in bugünkü karşılığı "KURMAY" dır.
        Avrupa'da sanayi devriminin paralelinde baş gösteren teknik gelişim, ordu teşkilatlarında bir takım yeniliklerin de ortaya çıkmasında etken olmuştur. Ordu yapısının teknik donanımlarla desteklenmesiyle beraber, düzenli orduların sevk ve idaresinde de değişimler yaşanmıştır.
        Bu değişimlerin gerekliliği olarak Avrupa ordularında "Kurmay Sınıfı" adı altında yeni bir sınıf doğmuştur. Osmanlı ordu teşkilatı yapısında da bu sınıfın oluşturulması için çalışmalar başlatılmış, bu amaçla Osmanlı Devleti tarafından yurt dışına eğitim amaçlı personel gönderilmiş ya da yurt dışından yabancı askerî uzmanlar getirtilmiştir. Bütün bunların sonucunda Osmanlı Ordusunda kurmay teşkilatı oluşturulmuş, harbin gereklerinden olan insan, silah ve donanım faktörlerinin temini ve idaresi amacıyla, Harbiye Nezareti teşkilatı kurulmuştur.
        Türk Askerî Tarihinde genel anlamda Kurmaylık Hizmeti ve Kurmaylık Teşkilatı Rumî 1265 (Milâdî 1849) yılında, yani yaklaşık 160 yıl önce oluşmaya başlamış ve ilk kurmay sınıfı Osmanlı Devleti’nde, Rumî 1265 (Milâdî 1849) senesinde mezun edilmiştir.
        Bu dönemde Osmanlı Devletinin, Avrupa ve özellikle Fransa ile ilişkileri yoğundu. Orduda yenilik çerçevesinde İstanbul'da bir kurmay okulunun kurulmasına gerek görülmüş ve yapılmıştı. Bu okul, yüksek sevk ve idare görevlerine yönelik aday kişiler yetiştirmekten başka, orduya fen ilimlerine sahip olan çok yönlü eğitim almış bir sınıfı oluşturmayı amaçlıyordu. Harp Okulunda zaten ordunun işbirliğini sağlamak amacıyla birçok dalda uygulayıcı subaylar yetiştiriliyordu. Her yıl, Harp Okulunun son sınıfından mezun olanlardan en yüksek not alan 8-10 kişi, açılan kurmay okuluna gönderilerek birçok konuda değişik dallarda eğitime tabi tutuluyordu. Buradan mezun olanlar ise, bir daha kıtaya dönmemek üzere "Kurmay" unvanını alarak çeşitli mesleklere seçiliyordu. Bu okul, birçok mühendis, edebiyatçı, kâtip ve şair yetiştirmiştir. Beyazıt Kulelerinin mimarının da buradan çıkmış olması, burada verilen eğitimin içeriğinin en açık göstergelerinden birisidir. Ancak bütün bunların yanında bu okulun, ordu için gerekli görevleri karşılayamadığı da bir gerçektir.
        Erkân-ı Harp (Kurmay) okulunun ilk kuruluş yapısı, ordunun ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadığı ve bu okuldan stratejik düşünebilen subay yetiştirilemediğinin görülmesi üzerine okul; askerî ve fennî olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır. Fennî sınıflarda özellikle matematik ilmine ağırlık verilmekle birlikte, askerî sınıflarda matematik ilminin verilmesi yanında imkânlar dâhilinde askerî eğitimin verilmesine de özen gösteriliyordu.
        1920'li yılları başında Harbiye Nezareti mahzen evrakı araştırılırken Rumi 1296' da yazılmış bir "Erkân-ı Harbiye Hidemâtı Nizamnamesi" bulunmuştur. Nizamname incelendiğinde baştan aşağı Moltke'nin kurduğu kurmay teşkilatının sistem ve modeline göre yazıldığı anlaşılmış, ancak istenilen seviyede yürürlüğe konamamıştır. Bu nizamnameye eğer titizlikle uyulsaydı hiç şüphesiz Erkân-ı Harbiye (kurmay) teşkilatı söz konusu yıllar içerisinde en iyi bir şekilde kurulacaktı.
        Osmanlı ordusundaki Erkân-ı Harbiye (kurmay) teşkilatı, eski sistem ve zihniyetiyle Goltes Paşa zamanına kadar yaşamıştır. Bu süre zarfında da birçok kıymetli zaman değerlendirilememiştir. Goltes Paşa, Osmanlı Ordusunda gerek teşkilat ve gerek askerî eğitim alanında önemli işler yapmış ve faydalı faaliyetlerde bulunmuştur. Öncelikle şu gerçek göz önünde bulundurulmalıdır ki, Goltes Paşa, Sultan II nci Abdülhamit gibi baskıcı bir hükümdarın zamanında çalışmak zorunda kalmıştır.
        Goltes Paşa, bu şartlar altında askerî okullarda bir takım düzenlemeler yaptı. Ancak kıt'adan subay yetiştirme usulünü yerleştiremedi. Harp Okulunu tek bir nokta olan askerlik sanatı üzerinde yoğunlaştırdı. Bu amaçla da lüzumsuz olan birçok dersi kaldırdı. Genelde “harp taktikleri ve harp tarihinin ağırlıklı" olarak işlenmesine önem verdi. Bizzat tatbikatlar, geziler ve harp oyunları yaptırdı. Bilhassa gençler üzerinde etkili olan bu tür faaliyetlerle, gençliğin askerlik sanatı üzerine ilgilerinin artmasını sağladı. Ancak kurmay okuluna girebilmek için orduda başarı ile hizmet etmiş olmayı şart olarak koyamadı. Fakat nazarî eğitim alan kurmay subayların, kurmay okulundan çıktıktan sonra sekizer aydan iki sene kıt'a hizmeti yapma şartını kabul ettirebildi. Gerçek yenilik ve uygulama ancak köklü değişikliklerle mümkündü.
        Yazar eserinde, Askerî Salnameler de yer alan değişik yıllara ait (Rumi 1282(1866), Rumi 1283 (1867), Rumi 1286 (1870), Rumi 1287 (1871), Rumi 1304 (1888), Rumi 1308(1892),  Rumi 1309(1893),  Rumi 1311 (1895),  Rumi 1324 (1908),  Rumi 1330 (1914),  Rumi 1334-1335 (1918-1919)), Osmanlı askerî teşkilat yapısı ile günümüz askeri teşkilat yapısı hakkında bilgi vermektedir.
         Sonuç olarak, Türk Milleti, yerleşik hayatla birlikte, askerlik sanatını ve savaş usullerini dünya coğrafyasına öğreten bir özelliği de taşımaktadır. Orta Asya'dan itibaren düzenli ordu sistemini başarıyla uygulamış ve kendi harp usulünü zekâsıyla ortaya koymuştur. Stratejik düşünce ve planlı bir harekâtı icra etme yeteneği milletin doğasıyla özdeşleşmiştir. Bu sayede üç kıtaya yayılarak, Osmanlı Devletinin yükseliş döneminde hükmettiği coğrafya, kırk iki milyon kilometrekareye ulaşmıştır. Ancak sanayi devriminin Avrupa'da yaşandığı sıralarda, devletin uyguladığı sistemin bu gelişmeler karşısında iyileştirilmemesi, teknik yönden yetersiz kalınması, Osmanlı bürokrasisini gerilettiği gibi, ordu teşkilatında, çağdaş ordulardan geri kalmasına sebebiyet vermiştir.
        Napolyon dönemiyle birlikte ilk olarak Fransa'da adı geçen ve strateji üretmek, ileriye yönelik harekât planları yapmak amacıyla oluşturulan "Kurmay Sınıfı" Türk Ordu Teşkilatında hemen yerini alamamıştır.
        Türk Ordu Teşkilatında, kurmay sınıfının oluşturulması amacıyla, Avrupa ordularından yardım alınmış ve seçkin birçok asker bu amaçla eğitime gönderilmiştir. Özellikle, Prusya ya da sonraları Almanya Ordularında kurmay eğitimi alan subaylar; Osmanlı Ordu teşkilatında görevlendirilmiş ve bunun yanı sıra Prusyalı birçok general de danışman ve eğitmen olarak bizzat ordu içerisinde görev yapmışlardır.
        Osmanlı Ordu Teşkilatını yıpratan en önemli husus "Liyâkat" sisteminin çalıştırılamaması olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren orduda gerekli düzenlemeler yapılmış ve modern ordunun sarsılmaz temelleri atılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder