Harald Braem’in Yazarlığındaki Gılgameş’te “Aşk” ve “Güzellik” Kavramı
· Orijinal Adı: Gılgameş
· Yazar: Harald Braem
· Yayınevi: Yurt Kitap - Yayın
· Baskı Yeri, Baskı Tarihi: Ankara, Ağustos 2004
· Baskı Sayısı: 4. Baskı
“Aşk, cinsel bir tutkudur. Şairlerin özlemli
ve duygulu şarkılarıdır.” (Telci)
Aşk, her an karşımıza çıkan, hayatımıza bir anlamda yön veren, bizi şekillendiren ve değişik faaliyetlere atılmamızı sağlayan bir çeşit duygudur. Bazıları için çok değerli ve önemli bir şey olan aşk, bazıları tarafından da tamamen bir köşeye atılıp çürümeye bırakılmıştır. Aşk diye adlandırdığımız duygunun temeli, karşındaki insanı sevmeye dayanmaktadır. Bu sevginin birden fazla sebebi olabilir; bunlardan biri de, büyük bir büyüleyiciliği olan dış güzelliktir. Romantizmin bir sonucu olarak adlandırabileceğimiz aşk, çeşitli duyguların harmanlanmasıdır aslında; güvenmediğiniz birine âşık olmamız imkânsızdır veya sıkıcı biri de çekici değildir genelde. Şiirlere konu olan, romanlarda kahramanları öldüren aşk tutkusu, Harald Braem’in kitabı “Uruk Aslanı Gılgameş”te çok farklı bir şekilde ele alınmıştır.
Kitap, Uruk kralı olan Gılgameş adlı cesur ve macera sever bir kahramanın serüvenlerini anlatmaktadır. Genç bir kral olmasına karşın büyük bir yönetme zekâsı olan ve şehrini kısa sürede geliştiren kral Gılgameş, dönemin tanrı inancını da dengede tutmaya çalışarak felaketleri önlemektedir. Bilgeliğe önem veren Gılgameş, sürekli gezmekte, yeni bilgiler öğrenmekte ve öğrendiği şeyleri uygulamaya büyük önem göstermektedir. Onu evlat edinerek Anu tapınağında bir öğrenci olarak yetişmesini sağlayan Bilge Ana Ninsun, aynı şekilde büyük sevgilisi Tehiptilla’yı da kendi yanına alarak, çalışmasına izin vermiştir. Anu tapınağında çok şey öğrenen Gılgameş, ergenlik çağına geldiğinde İştar tapınağına gidip kutsanmıştır. İştar tapınağı, kitaptaki aşk unsurunda büyük bir önem taşımaktadır. Bu tapınak tamamen güzel kızlardan oluşmaktadır ve bu kızlar, onlarla birlikte olmak isteyenlerle, hiçbir karşılık beklemeden aşk oyunları oynamaktadırlar. Gılgameş her seferinde farklı bir kızı seçmeye özen gösterse de, kalbi Tehiptilla’ya aittir. Bu durumun farkına çok geç varmasıyla birlikte, derinden bir aşk da Gılgameş’i tutsağı etmeye başlamıştır bile.
Pek çok insan, gerçek aşk ile cinsel arzuyu birbirine karıştırmaktadır. Aşk olarak tanımlanan duygu, karşılıklı cinsel istek barındırmasıyla beraber büyük bir fedakârlık ve özen de gerektirmektedir. Bu durum Braem’in kitabında biraz farklıdır. Güzelliğiyle ün salmış kızlar, erkekleri baştan çıkartmak ve onlara büyük zevkler tattırmak için vücutlarını en güzel şekilde dans ettirmekte ve etkileyici kokularla vücutlarını yağlamaktadırlar. Bu da elbette ki erkekleri baştan çıkartmakta ve onlara güzel bir akşam bahşetmektedir. İştar tapınağına tabi olan kızların görevi, fahişelik olarak algılanmasına karşın, tamamen İştar’a sunulan bir kurban gibi görülmekte ve duygu içerdiği için aşk olarak adlandırılmaktadır.
Uzun yolculuklara çıkan ve kimsenin gitmeye cesaret edemeyeceği yerlere ayak basan Gılgameş, kardeşinden daha yakın gördüğü Enkidu’nun ölmesi ile birlikte büyük bir acı hissetmiş ve sonrasında Tehiptilla’yı görmesini engelleyen perdenin kalktığını anlamıştır. Enkidu, barbar görünüşlü olmasına karşın, Gılgameş’in rüyalarına giren ve onun bir parçası olan, cesur ve bilge bir savaşçıdır. En az kendisi kadar sevdiği Enkidu’nun gitmesi ve Gılgameş’in Tehiptilla’yı tekrar fark etmesi kitapta şu sözlerle anlatılmıştır: “Gılgameş başını kaldırarak ona baktı. Dudaklarında onu tanıdığını belirten yorgun bir gülümseme geçti, ruhunun derinliklerine işleyen acıyı açığa vuran bir gülümseme. ‘Tehiptilla, sensin değil mi?’ ‘Evet’ dedi ve bu kadar rahat konuşabildiği için çok şaşırdı, ‘sen gelmediğin için ben sana gelmek zorunda kaldım’” (Braem, 350).
Enkidu aslında, Gılgameş’i öldürmesi için yaratılmış bir yaratık olarak hayvanların arasında vahşi bir hayat sürmektedir. Surların dışında böyle biri olduğunu haber alan Gılgameş, bu kişinin rüyalarında gördüğü kişi olduğunu hemen fark etmiş ve onunla dostluk kurup Uruk’a getirmenin bir yolunu bulmuştur. Bunu yaparken, İştar tapınağına bir haber yollamış ve en güzel kızlarından birinin hemen barbar Enkidu’ya gönderilmesini ve onu kendine âşık ederek buraya gelmesini sağlamasını istemiştir. Bunun için görevlendirilen Tehiptilla, ölüm tehlikesi olmasına rağmen sevgilisi Gılgameş’in sözünü yerine getirmekten geri durmamıştır. Uzun yollar aşarak, güzelliği ile Enkidu’yu büyülemiş ve kendisine âşık olmasını sağlamıştır. Burada da gördüğümüz gibi aşk, kitapta güzellik ile ilişkilendirilmiş bir duygu olarak anlatılmaktadır. Tehiptilla da günlerce seviştiği Enkidu’ya âşık olduğunu düşünmektedir, fakat hala kalbinin bir köşesi Gılgameş için atmaktadır. Uruk’a döndüklerinde ise, ikisini birden kaybettiğini anlamıştır. Braem bu durumu “Uruk’a varmalarıyla beraber sadece görevi sona ermekle kalmamış, aynı zamanda iki erkeğini birden kaybetmişti. Gılgameş ve Enkidu, başka hiçbir erkek onlar gibi olamaz artık” (Braem, 177) sözleriyle anlatmaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak da, İştar tapınağındaki görevini yerine getirmekte isteksiz kalmış ve tapınaktan ayrılarak Ninsun’un yanına sığınmıştır. Günümüzde de bu tür durumlara sık sık rastlamaktayız. Bir kimse, âşık olduğu kişi dışında kimseyi görmez, kimseyle birlikte olmak istemez. Bunun temel sebebi, aşkın içinde barındırdığı bağlılık duygusudur.
Akla gelebilecek tüm duyguların mükemmel bir uyum içinde karışması ile birlikte, belirli bir kişiyi sonu olmayan bir şekilde sevmek, onunla hayatını paylaşmak ve onun için ölümü bile göze almaktır aşk. “Bir şeye yakın olmak ve bir şeyi yakınlarda hissetmek…” (Braem, 258). Harald Braem’in “Uruk Aslanı Gılgameş” kitabında çok farklı bir bakış açısıyla anlatılmıştır aşk. Bir yandan cinsel tatmin, bir yandan krallıkların ölümünü hazırlayan bir yılan, bir yandan da doğru kararlar verilmesini ve düzeni sağlayan bir kadın olarak tasvir edilmiştir. Büyük yenilikler yapmasının en önemli nedeni dengenin gerekliliğini fark etmiş olan Gılgameş, Tehiptilla’yı kendine eş seçerek dengeyi bulmuş ve krallığını en üst düzeylere çıkarmıştır.
“Ne erkekler, ne dişiler tek başlarına hiçbir şey için yeterli değildirler; mükemmelliğe ulaşmaları için birbirlerinin tamamlamaları gerekir. Ancak uyum içinde bir arada bulundukları zaman gerçek değerlerine ulaşırlar.” (Braem, 353)
Kaynakça:
· BRAEM, Harald. Uruk Aslanı Gılgameş: Destan. Ankara: Yurt Kitap – Yayın, Ağustos 2004, 4. Basım: s.(177, 258, 286, 350, 353, 389, 395)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder