“Sineklerin Tanrısı”nda Duygu ve Düşüncelerin Bir Sonucu: “Korku” Kavramı
· Orijinal Adı: Sineklerin Tanrısı
· Yazar: William Golding
· Baskı Yeri, Baskı Tarihi: İstanbul, 2013
· Baskı Sayısı: 23. Basım
“Her şey düşüncede başlar…” (Addington 11)
Korku olarak adlandırılan duygu, insanların düşünce ve birikimlerinden yola çıkarak yorumladıkları veya tamamen kendi kafalarında kurdukları bir takım olaylar veya varlıklar bütünün, kendilerine zarar vermesi veya onlardan daha güçlü olabileceği yargısına karşı gösterdikleri olağandışı tepkilerdir. Korku, süregelen bazı beklenmedik durumların veya hakkında bilgi sahibi olunmayan objelerin, insanların doğru düşünmesini engellemekle birlikte bireyin kendisine veya etrafındakilere zarar vermesine neden olmuştur. Bu duyguyu yenmek kolay değildir, hem de küçük bir çocuksanız ve sizin gibilerle dolu ıssız bir adada kısılıp kaldıysanız…
Korku ve beraberinde oluşturulmuş bir canavar düşüncesi, William Golding’in “Sineklerin Tanrısı” adlı romanında büyük bir rol oynamaktadır. Kitapta, ıssız bir adaya düşen on iki ila on beş yaş arasındaki bir uçak dolusu çocuğun, birbirleri üzerinde otoriter olmaya çalışmalarının ve ne kadar sivil hayattan uzakta da olsalar bir düzen kurmalarının yanı sıra; ormanda yaşayan ve onlara zarar vereceğini düşündükleri bir canavar olgusunun, kurdukları bütün düzeni yerle bir etmesini anlatan William Golding; bu canavarı, çocukların tamamen kafalarında kurdukları ve kitabın sonunda birbirlerini öldürmelerine neden olan bir düşünce olarak tasvir etmiştir. Addington’un da bahsettiği gibi “Korktuğumuz şeyi kendimize çekeriz. Birçok örnekte düşmanı kendimiz yaratırız” (Addington 180).
Korku ögelerine, erişkin insanlarda daha az rastlanılmasına karşın, herkesin içinde ufak da olsa tedirginlik veya endişe duygusu barındığını inkâr etmek doğru olmaz. Bu tedirginlik ve endişenin temel nedeni de, varlığı fark edilmeyen – bazen fark edilse bile birey tarafından kabullenilemeyen veya kasti olarak kabullenilmek istenmeyen – korku duygusudur. “Sineklerin Tanrısı”nda, Jack adlı karakterin vahşi özelliklerinin ve şef olma amacının gerektirdiği cesaret, buna bağlı olarak da kabullenmediği canavar korkusu, kitapta şöyle geçmektedir: “İnsan ava çıkmışken… Meyve toplarken aynı şey değil elbette; ama tek başınayken… [ . . . ] Bunun aslı yok elbette. Bir duygu ancak. Ama sanki sen avlanmıyorsun da… seni avlıyorlar. Sanki biri var, senin hep peşinden gelen” (Golding 59).
“Sana yardım edecek kimse yok. Ben varım ancak. Bense, canavarım.
[ . . . ] Canavarın avlanıp öldürülebilecek bir şey olduğunu sanmak da nereden aklınıza geldi!
[ . . . ] Sen biliyordun, değil mi? Sizlerin bir parçası olduğumu biliyordun?
Sizlere öyle yakın, öyle yakın, öyle yakınım ki! Her şeyin bozuk gitmesinin nedeniyim ben.
Bunu biliyorsun, değil mi?” (Golding 175)
Korkunun tek kaynağı, kişi veya içinde bulunduğu toplumdur. Kitapta bahsi geçen canavar üzerinden konuşacak olursak, gerçekte böyle bir yaratık adada bulunmamaktadır; canavar olarak adlandırılan vahşi bir hayvan değil, çocukların birbirlerine “korkuyu bulaştırmaları” (Addington 173) sonucu adayı çevreleyen bir düşüncedir. Bu korku, aralarında olan güveni sarsmakla kalmamış, vahşileşmelerine ve hatta birbirlerini öldürmelerine neden olmuştur. Bu durumu önceden sezen, zeki fakat fikirlerini beyan etmekten pek hoşlanmayan Simon, canavar hakkındaki bu görüşlerini bir toplantıda şu sözlerle gündeme getirmiştir: “Demek istediğim şu… Bizden başka canavar yok belki” (Golding 105)… Buradan hareketle, canavarın dışardan saldıran bir güç değil, adadakileri içten içte bölen bir düşünce olduğunu savunabiliriz.
Kitapta bahsi geçen canavarın, günümüzde hala geçerliliği olan bazı dinlerle benzerlikleri olduğunu savunmak mümkündür. Tanrının varlığına inanan ve dinleri kabul eden bir insanın tanrı korkusu yoktur demek yanlış olur. Bu korkunun temel nedeni, tanrının, insandan daha üstün olduğu, diğer bir değişle insanın tanrıya karşı koyamayacağıdır. Kitap ile bağlantı kuracak olursak canavar da, çocukların tasviriyle çok güçlü ve vahşi bir hayvandır ki karşı gelmek neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle çocuklar canavarla yüzleşmek yerine, ondan merhamet dilerler. Bunu yaparken de – bazı dinlerde tanrıya adak adandığı gibi – avladıkları domuzun baş kısmını canavar için ayırıp bir kazığın üstüne dikerler. “Bu baş canavar içindir. Bir armağandır bu” (Golding 167). Öyleyse kitaptaki canavar korkusu ve hayatımızdaki tanrı korkusu arasındaki bağlantı ispatlanmıştır.
Korku, kişinin kendi içerisinde yarattığı veya gördüğü, duyduğu ve yorumladığı bir olayın bilinçaltına yerleşmesinden ötürü hissettiği duygudur. Bu duygunun başlıca nedeni, bir olay ya da yargı hakkında bilgisizlik, bazen de bu olayın ya da yargının kendisine zarar verebilecek düzeyde tehlikeli veya güçlü olduğuna inanmaktır. Burada bahsedilen olay veya yargı, kişinin kendi ürettiği ya da hâlihazırda var olan herhangi bir kaynak olabilir. Korku, büyük küçük her bireyin içinde olan ve olması da gereken doğal bir duygudur. Bilakis, korkunun aşırı düzeyde bireyde etki yaratması, kendisine ve çevresindekilere zarar vermesine neden olabilmektedir. William Golding’in ölümsüz eseri “Sineklerin Tanrısı”nda bahsi geçen canavar, kişinin “kafasında yarattığı bir düşünce sonucu, var olmayan bir canlıdan kaynaklanan aşırı korku duygusuna” güzel bir örnektir.
“Cesaretin en korkunç düşmanı, korkunun kendisidir, korkulan şey değil; içindeki korkuyu yenmeyi başarabilen insan en büyük kahramandır.” (Addington 173)
- George McDonald
Kaynakça:
· GOLDING, William. Sineklerin Tanrısı: Roman. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013: s.
· ADDINGTON, Jack Ensign. Yüzde Yüz Düşünce Gücü: Kişisel Gelişim Kitabı. <http://www.ikyworld.com/kitaplik/Yuzde_Yuz_Dusunce_gucu.pdf>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder