Yazar, başka romanlarında olduğu gibi, bu romanında da doğu – batı kültürleri arasındaki bariz farkları karakterlerde somutlaştırarak işlemiştir. Romanda; İstanbul’da yaşayan farklı yapıda bir ailenin başından geçen, değişik ve yasak ilişkiler yumağının bir sonucu olarak yaşanan, sonu felaketle biten bir olaylar zinciri, okuyucunun gözlerinin önüne başarılı bir şekilde resmedilmekte, yaşanan olaylar adeta okuyucuya da yaşatılmaktadır. Özelliklerini aşağıda arz edeceğimiz karakterlerden “Müfid” doğunun köhne, hayalci, duygusal, kaderci, hakkına razı ve o zamanki ahlak anlayışını saplantı haline getirmiş yönünü, “Sacid” ise batının en acımasız, gerçekçi, duygusuz, tuttuğunu koparan, hakkı ile yetinmeyen, hep daha fazlasını isteyen, o zamanki ahlak anlayışını benimsemediği gibi, hiçbir ahlaki kıstas tanımayan yönünü temsil etmektedir.
2. ROMANINDA BAŞLICA KARAKTERLER:
a. Pervin: Romanın baş kahramanıdır. Alımlı, güzel bir kadındır. Erkek kahramanlardan Müfid ile evlidir. Eşini sevmektedir, ama eşinin dayısı olan Sacid ile ve başkalarıyla “istemeyerek” yasak aşklar yaşmaktadır. Annesi ve babası da benzer şekilde yaşadıkları için ayrıldıklarından, Pervin sağlıklı bir ortamda gelişimini tamamlayamamış, kişiliği bu şekilde şekillenmiştir. Bu nedenle, yaşanan bu dengesiz hayat kendisini rahatsız etmemektedir. Kendisini büyük bir aşkla seven o duygulu, o ince ruhlu kocası Müfid’e karşı içten şefkat ve vefa duygularıyla doludur, ama yaşam tarzlarının normal olduğunu zannetmektedir. İçinde yaşadığı arkadaş çevresinin çarpık ilişkiler yumağını tasvip etmemektedir, ancak kendisi istemeyerek de olsa bu zincirin halkalarından biridir. Yalnız, Pervin’in diğerlerinden bir farkı vardır ki, bu fark onu diğerlerine nazaran asil kılmaktadır: Diğerleri bu işleri sadece zevklerini tatmin için yaptıkları halde, Pervin ‘severek’ yapmaktadır. Yani bütün partnerlerini sevmektedir.
b. Müfid: Yazar, doğunun geri kalmasına neden olabilecek ne kadar köhne zihniyet ve özellik varsa Müfid’in kişiliğinde toplamıştır. Yazarın ifadesiyle “bu; kendisine hüzünden başka bir hissin tavrı yaraşmayan melül” bir adamdır. Bakımsız, hastalıklardan bir türlü başını kurtaramayan, Pervin’e körü körüne aşık, eşine aşırı güven nedeniyle uzunca süre aldatıldığının farkında bile olmayan, aldatılma emarelerini gördükten sonra olayı tam olarak aydınlatmak yerine hep şüphe içinde kalan; küçücük sözlerden, mimiklerden etkilenecek kadar hassas; kendinden çok başkalarını düşünen; dünyasının büyük kısmını kapsayacak, hatta vücuduna zarar verecek kadar iç derinliğine sahip ve duygulu; yazarın tabiriyle ve o zamanın anlayışıyla “mefkureci”, ancak mefkuresini gerçekleştirebilecek azmi, iradesi, gayreti ve enerjisi olmayan bir delikanlıdır.
c. Sacid: Müfid’in tam tersi olarak, batının ne kadar kötü özelliği varsa onun benliğinde toplanmıştır. Talepkar, bakımlı ve enerjik, tuttuğunu koparan, ama bu özelliklerini hep kötüye kullanan; kendi egosunu tatmin yolunda her şeyi yapabilen ve karşı tarafı hiç düşünmeyen; yeğeninin eşi ile cinsel ilişkiye girebilecek, hatta başkalarıyla ilişkiye girmesine göz yumabilecek derecede ahlaki değerlerden yoksun; aşk, sevgi, vefa gibi hiçbir duyguları olmayan; Pervin’le ve başkalarıyla sırf zevk için beraber olan; acımasız, şüpheci; insanları kontrol altına alan; mefkuresi filan olmayan, sadece kendini düşünen bir insandır. Kendisiyle aynı karakterdeki babası Mahmud Paşa’dan kalma köşkte, Pervin ve Müfid ile birlikte yaşamaktadır. Pervin’i ve başkalarını istediği gibi etkileyebilmekte, ortamı kendi çıkarı doğrultusunda şekillendirebilmektedir. Bu durum romanda şu ifadeyle betimlenmiştir: ”Pervin Sacid’in yüzüne bakarken daima korku duyuyordu. Bu erkek ona hem korku veriyor, hem de cezbediyordu.”
d. Ali: Ortamın bilge kahramanıdır. Dürüst, mantıklı, olaylara global yaklaşabilen bir insandır. Herkesin sırlarını bilir ama kimsenin sırrını bir başkasına vermez. Başı sıkışan, depresyona giren, partneriyle bir sorun yaşayan ona gelir, rahatlar, tavsiyeler alır, gider. Peyami Safa bu karakterde kendini yansımıştır.
e. Diğer karakterler olan Arif, Behire, Melike, Suat ve birkaç kişi daha Sacid ile Pervin’in kendilerine benzer arkadaş çevresi olup, tali karakterlerdir.
2. ROMANDA GEÇEN HİKAYENİN KISA ÖZETİ:
Pervin, kocası Müfid ve Müfid’in dayısı Sacid, babadan kalma köşkte hep birlikte yaşamaktadırlar. Pervin ve Sacid, Müfid’in farkında olmadığı yasak bir aşk yaşamaktadırlar. Müfid konuyu başlangıçta bilmediği halde, Sacid ile karısının aynı mekanda bulunduklarını bilmekten son derece rahatsızdır ve başka bir eve taşınmak istemektedir. Bu nedenle evde çeşitli huzursuzluklar yaşanır. Zavallı Müfid karısının bir melek olduğunu zannetmektedir.
Bir gün evde arkadaşlar arası, her zaman yapılageldiği şekilde bir toplantı olur. Müfid, Sacid ve Pervin’in bu arkadaşlarının durumlarını az da olsa bilmekte ve karısının onlarla aynı ortamı paylaşmasına hiç tahammül edememektedir. Onların sohbetinden de hoşlanmamakta, bulundukları toplantıları bir bahaneyle terk etmektedir. İlk kez bu toplantıda geçen bazı imalı konuşmalardan, Müfid’in içine korkunç bir şüphe düşer. Etrafa hissettirmeden durumu araştırmaya başlar. İlk olarak Pervin’in çantasında Arif’in telefon numarasını bulur ve Pervin – Arif ilişkisine dair bulgular elde eder. Ancak hiçbir zaman konuyu sonuna kadar araştırmaz ve karısının kendisini aldattığına tam olarak inanmaz.
Pervin – Sacid ilişkisine dair emareler de baş gösterince bu durumu Ali ile paylaşır. Ali hiçbir sır vermez, ancak kendisi şüphelerinde haklı olduğunu anlar. Pervin’in, Sacid ile ilişkisine dair daha belirgin emareler vermesiyle birlikte, yine sonuna kadar araştırmaz, Pervin’le kavga eder, köşkten ayrılır ve halasının evine yerleşir. Burada aşk ve şüphenin bir araya gelmesinden doğan acıya ve ayrılığa dayanamayarak verem olur. Aylarca bu hastalıkla mücadele eder. Hastalığı ilerler ve iyice yatağa bağımlı hale gelir. Ali ve başkaları Pervin ile aralarını yeniden yapmaya çalışsalar da başarılı olunmaz. Bu arada Pervin derin bir vicdan azabı duymakla birlikte, aynı şekilde yaşamaya devam etmektedir.
Müfid’in artık iyice zayıf düştüğü sıralarda; sırlarını paylaştığı arkadaşı Ali; sırf insani düşüncelerle, Pervin, Sacid, ve diğer arkadaşları Müfid’in kaldığı yerde toplar. Hastanın artık son zamanlarının geldiği iyice belli olmaktadır. Sohbetten ve yemekten sonra herkes bir odaya dağılır. Pervin ile Sacid Müfid’in yanında kalırlar. Şimşekli, yağmurlu bir gecedir. Pervin ile Sacid, Müfid ile bir süre ilgilendikten sonra bir kanepeye çekilirler. Şimşekler çakmaktadır. Pervin’in vicdani duygular nedeniyle istememesine rağmen, Sacid; Müfid’in kendilerini göremeyeceği düşüncesinin verdiği rahatlıkla, malum eylemlerini hastanın odasında da yapmaya başlar. Müfid şimşeklerin etkisiyle ve seslerle uyanır, doğrulur, ve bir daha şimşek çakmasıyla, gerçeği bütün çıplaklığıyla görür. Onlar da onu görürler ve hemen dışarı kaçarlar.
Gerçeğin bu şekilde görülmesi ile birlikte, sanki bir mucize olur ve Müfid aylardır kalkamadığı yataktan kalkar, odasından aşağı inerek karanlıkta eline bir bıçak alır. Sacid ile Pervin evin dışındadırlar. Sacid merakından karanlıkta evin içine girer ve elinde bıçakla bekleyen Müfid canının ve enerjisinin son damlasıyla Sacid’i öldürür, kendisi de beraber ölür. Olayın vahametini görür görmez Pervin “akli hercümerce” girer, şuurunu, benliğini kaybeder, gecenin bir vakti çığlıklar içinde gecelikleriyle ortadan kaybolur. İsmini bile hatırlayamaz halde ertesi gün mahalle sakinleri tarafından ancak bulunabilir. Dost ve arkadaşları hemen tedavisi için gereğini yapmaya çalışırlar ama bütün gayretler nafiledir. Çünkü hiç kimse o gece orada neler olduğunu bilmemektedir ve bu hastalığa hiçbir teşhis konamaz.
Romanın son paragrafında ve arka kapağında şu satırlar yazılıdır: “Hiç kimse, bir şimşek aydınlığı gördükçe Pervin’in niçin haykırdığını, niçin saçını başını yolduğunu, kendini yerlere attığını niçin kafasını döşemelere vurduğunu, niçin tepindiğini anlamıyor, çünkü bu anda hastanın gözleri önüne gelen manzarayı bilmiyor, bu onlar için edebi bir meçhuldür, bunu yalnız biz, bu haileyi en yakından, bu haileyi içinden seyredenler, bunu yalnız biz (yani bu romanı okuyanlar) biliyoruz.”
Peyami Safa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Peyami Safa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
25 Kasım 2013 Pazartesi
16 Eylül 2013 Pazartesi
Peyami Safa - Bir Tereddüttün Romanı Özeti 2014
Peyami Safa - Bir Tereddüttün Romanı Özeti 2014
Konu
Bir yazarın iki kadın arasında evlenmek için yaşadığı tereddütü anlatıyor.
Özet
Kitap Mualla adında bir kızın arkadaşı tarafından tavsiye edilen bir kitabı okumasıyla başlar. Kitap kendisine çok ilginç gelir ve yazarıyla bir baloda karşılaşır. Yazar Mualla’yı görür görmez beğenir ve evlenme teklif eder. Mualla da düşünmek için süre ister.
Yazar daha sonra eskiden tanıştığı ve bir hayranı olan Vildan ile karşılaşır. Vildan da yazara evlenme teklif eder. Ona kocasından ayrılarak geldiğini söyler. Fakat yazar bunu nazik bir dille geri çevirir. Vildan yazarı intihar etmekle tehdit eder. Bir kaç ay geçtikten sonra yazar tekrar Vildan ile karşılaşır.
Kendi izini ona bir süre kaybettirmiştir. Ama bu yeni karşılaşma Vildan’daki değişikliği yazara fark ettirir. Vildan’ın, evine çağırma teklifini kabul eder. Evine gittiğinde Vildan’dan bazı itiraflar duyar. Vildan’ın asıl isminin Vildan olmadığını ve kocasından ayrılmadığını ve bir de sevgilisi olduğunu öğrenir. Ertesi gün Vildan’ın evine gelip gerçekleri öğrenmek istediğinde ise evden taşındığını öğrenir ve Vildan hakkında hiçbir bilgi alamaz.
Ana Fikir
İnsanlar önemli bir karar verirken daima tereddüt içinde olmuşlardır. Önemli buluşlar ve icatlar hep şüphe ve tereddütten doğmuştur.
Şahıslar ve Olaylar
Mualla: Çok zengin ve asil bir ailenin kızı, dünyaya bakış açısı çok farklı olan bir kişiliğe sahip, devamlı farklı şeylerin arayışı içinde.
Vildan: Acayip davranışları bulunan, yaşamayı sevmeyen söyledikleriyle yaptıkları arasında çelişki olan ihtiraslı bir kadın.
Yazar: İnsanların ruhi tasvirlerini çok iyi yapabilen, düşüncelerinde daima kuvvetli ve kararlı olmaya çalışan güçlü iradeye sahip bir insan.
Yazar Hakkında Bilgi
Çocukluğu hastalık ve geçim zorlukları içinde geçti. Düzenli bir öğrenim görmedi. Bazı gazetelerde fıkra yazarı olarak çalıştı. felsefe konularına ve psikolojik çözümlemelere geniş yer verdi. XX. yüzyılda Türk toplumunun geçirdiği medeniyet değişimi ve sosyal bunalımlar üzerinde durdu. Başlıca romanları: Sözde Kızlar, Şimşek, Mahşer, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Yalnızız.
Peyami Safa - Biz İnsanlar Romanı Özeti 2014
Peyami Safa - Biz İnsanlar Romanı Özeti 2014
Konu
Aşık Olan Bir İnsanın Düşünme Kabiliyetini Nasıl Kaybettiği Ve Gerçekleri Görememesi…
Özet
Kurtuluş Savaşı Zamanında Zengin Halktan Bazıları Kendi Çıkarları İçin İşgalci Devletler İle Yankınlaşma İçerisine Girer. Orhan O Dönemde Yatılı Okulda Öğretmenlik Yapmaktadır. Talebelerinden Tahsin, Sınıf Arkadaşı Cemil’in Kaşını Taş Atarak Patlatır. Orhan, Cemil’in Tedavisini Yaptırıp Annesinin Yanına Götürür. Tahsin’in Cemil’e Taş Atmasının Nedeni ‘Eşek Türk’ Diye Hitap Etmesidir.
Orhan Köşkte Cemil’in Ablası Vedıa’yı Görür. İlk Bakışta Bir şey Yok Zanneder Fakat Aşık Olmuştur. Orhan Tahsin Olayından Sonra Okuldan İstifa Eder. Çünkü Orhan’a Göre Cemil’in Bilmeyerek Bütün Türk Halkına Hakaret Ettiğini Düşünür. Artık Orhan’ı Açlık Ve Yoksulluğun Hüküm Sürdüğü Günler Beklemektedir. Kar Fırtınasının Olduğu Bir Akşam Orhan Yatağında Soğuktan Yatamaz.
En Yakın Caddeye Çıkıp Son Parasıyla Sıcak Bir Çay İçmek İster. Gittiğinde Kahvehane Kapalıdır Ve Olduğu Yere Düşer. Kahvecinin Erken Gelmesiyle Hayatı Kurtulur Ve Öğretmenken En İyi Anlaştığı Necati’nin Evine Gider. Necat’ı Orhan’a Bir Arkadaşının Çevirmen Aradığını Söyler. Artık Orhan’ında Parası Vardır. Eski Anılar Canlanır Ve Vedia Tekrar Aklına Gelir. Onu Unutamaz Ama Vedia İle Evlenmek İsteyen Birçok Kişi Vardır.
Bunlardan Subay Olan Ahmet’i Gördüğünde Başına Gelecekleri Anlar Ama Aşkı Daha Üstün Gelir. Ve Olacakları Umursamaz. Tahsin’in Babası Bu Arada Hapishaneden Çıkar. Hapishaneye Girmesinin Nedeni Vedia’nın Annesidir. Vedia Herkese Aşıktır Ve Bu Orhan’ı Korkutur. Vedıa İle Bir An Önce Evlenmek İster. Vedia Buna Yanaşmamaktadır.
Vedia’nın Annesi Köylüler Tarafından Sevilmez Çünkü Evine Fransız Bayrağı Asmıştır. Ahmet Vedia’dan Uzaklaşmak İçin Cepheye Gider Ve Orada Ölür. Orhan Vedia İle Buluşacağı Bir Gün Vedia’nın Hastahanede Olduğunu Öğrenir Ve Koşarak Hastahaneye Gider.Vedia Şuursuzca Yatmaktadır.Orhan Günlerce Hastahanede Onun Yanında Kalır.Çok Halsiz Düşmüştür.Doktorların Tüm Israrlarına Rağmen Dinlenmeyi Kabul Etmez.Vedia Eskisinden İyidir Ama Hala Şuuru Yerine Gelmemiştir.
İçerini Havasından Sıkılan Orhan Dışarıya Çıkmak İçin Ayğa Kalkar Ama Sendeler.Çok Bunalır.Ayağa Kalkmak İçin Tekrar Hareket Eder.Duvarlardan Tutunarak Koridora Çıkar.Ama Gözleri Hiçbir Şey Görmez.Merdivenlerden İnerken Dengesini Kaybeder Ve Düşünmek İstemediğini Ölümü Vedia’nın Aşkından Olur.Vedia Ertesi Sabah İyileşir Ama Ahmet’in Ölümüne Neden Olduğu Gibi Orhan’ı da Bilinmezliklerin İçine Atarak Ölümüne Neden Olur.Ama Vedia Hala Yaşamaktadır.
Ana Fikir
Bir Şeyi Ne Kadar Çok İstersek İsteyelim Sağ Duyumuzu, Mantığımızı Asla Kaybetmemeli, Her Zaman Gerçekler Doğrultusunda Ve Arkadaşlarımızın Önerilerine Kulak Vererek Karar Vermeli, Duygusal Davranmamalıyız.
Şahıslar ve Olaylar
Orhan: Öğretmendir. Farklı Görüşleri Yüzünden Evden Genç Yaşta Ayrılmıştır. Arkadaşları Tarafından Sevilir Ama Biraz Dik Kafalıdır. Yakışıklı Ve Laf Yapmasını Bilen Birisidir. Vedia’yı Sever. Aşırı Duygusal Bir Kişiliğe Sahiptir.
Vedia: Her Gördüğüne Aşık Olan Birisidir. Duygusal Yönden Gelişmemiştir. Civardaki En Güzel Kızdır. Fiziksel Olarak Narin Bir Yapıya Sahiptir. Arkadaşları Tarafından Sevilir. Orhanla Birlikte Birçok Kişiye Aşıktır.
Ahmet: Kendisi Subaydır. Vedia’ya İlk Gördüğünden Beri Aşıktır. Biraz Fazla Duygusal Olduğundan Gerçekleri Göremez. Yakışıklı V Esakin Bir Kişiliğe Sahiptir. Çevresinde Sevilir.
Tahsin: Yatılı Okulun En Sessiz Öğrencisidir. Babası Hapishanede Ve Annesi Ölmüştür. Zekidir Ama Fazla Konuşmaz. Yerli Halk Tarafından Çok Sevilir. Duygusal Açıdan Çok Zararlar Görmüştür Ama Belli Etmez.
Cemil: Vedia’nın Kardeşidir. Batı Kiltiri Altında Yetişmektedir. Kendini Beğenmiş Olduğundan Pek Sevilmez. Burnu Havadadır. Zekidir Ama Arkadaşlarını Hor Gördüğünden Yalnızdır. Tek Dostu Onu Yetiştiren Dadısıdır.
Necati: Öğretmendir. Her Alanda Bilgisi Vardır. Arkadaşları Arasında Sevilir. Orhan’ın En İyi Dostudur. Gerçeklere Göre Karar Verir. Yardım Severdir. Milliyetçi Bir Yapıya Sahiptir.
Vedia’nın Annesi: Batı Hayranıdır. Yerli Halk Tarafından Sevilmez. Çocuklarını Batılı Gibi Yetiştirmek İstemektedir. Kocasını Kaybetmiştir. Her Gece İstila Kuvvetlerine Parti Verir. Zeki Ve Kinci Bir Kişiliğe Sahiptir. Halkı Umursamaz Ve Onları Küçük Görür.
Yazar Hakkında Bilgi
Peyami Safa
1899- 15 Haziran 1961): Yazar. İstanbul’da Doğdu. Meşhur Şair İsmail Safa’nın Oğludur. Düzenli Bir Öğrenim Göremedi. Kendi Kendisini Yetiştirdi. 13 Yaşında Hayata Atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde Çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), Gazetecilik (1918-1961) Yaptı. Hayatını Yazıları İle Kazandı. İstanbul’da Öldü.
Romanları: Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye (1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959). Hikâyeleri: Hikâyeler (Halil Açıkgöz Derledi, 1980).
26 Nisan 2012 Perşembe
Fatih–Harbiye, Peyami Safa
Fatih–Harbiye, Peyami Safa, Ötüken Neşriyat, 2000, İstanbul
Fatih–Harbiye, Peyami Safa'nın Doğu–Batı, alafrangalık, yerlilik, şarklılık, ruh, madde vb. gibi sosyal ve felsefî konuları derinliğine aldığı ilk romanlarından biridir. Kitabın adı olan Fatih–Harbiye, bir tramvay hattının adıdır. Şark ve garp arasında kalan Türk gencini anlatan kitap, 1930'lu yılların başında Türk insanının yaşadığı kimlik problemlerine değinen ve semt olarak Fatih ve Harbiye (Beyoğlu)'yi seçen Peyami Safa’nın toplumsal romanıdır.
Neriman, Fatihli muhafazakâr bir ailenin kızı olarak burada yaşamayı arzu etmemektedir. O, baloların, eğlencelerin, çayların ve hareketli alafranga bir hayatın yaşandığı “Harbiye”de yaşamayı arzu etmektedir. Peyami Safa, bu romanında bir sosyal tenkide yöneldiği gibi, iki zıt kutup (Doğu–Batı) çatışmasını da yansıtmıştır. Bir moda şeklinde o devri saran yanlış batılılaşma hareketi karşısında tavrını açıkça ortaya koymuştur.
Hazırlıksız, kulaktan dolma bilgilerle ve başkalarının yönlendirmesiyle ortaya çıkan Batılılaşma arzusunun gerçekleşmesi mümkün olamaz ana fikri üzerine kurulmuş olan bu romanda Peyami Safa, tipleri uyumlu bir şekilde kullanmıştır. Bir taraftan geleneğe ve geçmişe bağlı bir baba, diğer taraftan, çevresinin etkisiyle batılı olmak arzusuyla yanıp tutuşan bir kız... Bu Neriman’dır.
Eserin başkahramanı olan Neriman, Fatih semtinde oturan ve geleneklerine bağlı Faiz Bey’in tek kızıdır. Anadolu’da birçok memuriyetlerde gezen Faiz Bey, Neriman’ı yedi yaşına kadar saf Türk muhitlerinde büyütmüştür. Fakat İstanbul’a yerleştikten sonra, Neriman’ın akrabalarından, bilhassa büyük dayısının ailesinden aldığı tesirler bambaşkadır. Galatasaray’dan çıkan ve tahsilini Avrupa’da bitiren büyük dayısı ve kızları, Neriman’da garp hayatına karşı incizap uyandırmışlardır. Bu iştiyak, ekseriya Neriman’ın da haberi olmadan, ruhunda gizli gizli yaşamış ve memleketteki asrileşme cereyanlarından gıda almış, fakat ne şuur, ne de irade halinde ortaya çıkmak için fırsat bulamamıştır. “Birçok Türk kızları gibi, Neriman da, ailesinden ve muhitinden karışık bir telkin, iki medeniyetin ayrı ayrı tesirlerinin halitasını yapan muhtelif bir içtimai terbiye almıştı.”(s. 53) Daha ziyade aile içerisinde, “annesi ve babası onu halis bir şarklı itiyatları vermişlerdi.”(s. 53)
Peyami Safa'nın üslup özelliğinin bir gereği olarak, kahramanlarının hâlihazır duruma, nasıl geldiklerinin de mantığını ortaya koymaktadır. Buna örnek olmak üzere, Neriman ve Neriman gibi kızların neden böyle olduklarını şöyle ifade eder: “Lozan sulhundan sonra, resmî Türkiye'nin de kanunla herkese kabul ettirdiği bu asrileşme, Neriman'ın ruhunda gizli gizli yaşayan bu iştiyaka en kuvvetli gıdasını vermişti. Akraba ve arkadaşlarından, örneklerden, gittikçe medenileşen İstanbul'un dekorundan, kitaplardan, resimlerden, tiyatro ve sinemalardan gelen bu telkinler, yeni kanunlarda müeyyidesini bulmuş oluyordu.” (s.53)
Neriman'ın iki medeniyet karşısında kalması ve bir türlü birinden yana tavır alamaması yüzünden, bunalımlar geçirdiği görülür. Kendisi, batılı olma arayışı içinde olmasına rağmen, “Bütün bunlar Neriman'da, anadan babadan gelen tesirleri tamamıyla gidermiş değildi. Genç kız iki ayrı medeniyetin zıt telkinleri altında gizli bir deruni mücadele geçiriyordu.”(s. 53)
Muhafazakâr bir genç olan Şinasi, Neriman’ın en yakın arkadaşıdır. Neriman’ın babası Faiz Bey, Şinasi’yi her yönden beğenir ve Neriman ile evlenmelerini arzu ettiğini her fırsatta belirtir. Neriman lise yıllarında tanıştığı ve yedi yıldır birlikte olduğu dostu Şinasi’yi sever. Birlikte Darülelhan’da musiki dersleri alırlar. Neriman ve Şinasi Darülelhan’a birlikte gidip gelirler. Fakat son zamanlarda Neriman Şinasi’den gittikçe uzaklaşmaya başlar ve Şinasi’den her fırsatta ayrılmak ister. Artık o Şinasi’nin ve herkesin tanıdığı Neriman değildir. Giyim tarzı, zevkleri, arkadaşlarına olan ilgisi, Darülelhan derslerine verdiği önem hızla değişir.
Yukarıda anlattığım durumlardan dolayı, Neriman, içinde yaşadığı evden, bulunduğu çevresinden, okuduğu okuldan nefret eder. Darülelhan'da ud çalan Neriman, bir ara şöyle der: “–Öf... Bu elimdeki ud da sinirime dokunuyor, kıracağım geliyor. Bunu benim elime nereden musallat ettiler? Evdeki hey hey yetmiyormuş gibi bir de Darülelhan... Şu alaturka musikiyi kaldıracaklar mı ne yapacaklar? Yapsalar da ben de kurtulsam. Hep ailenin tesiri babam, şark terbiyesi almış. Ney çalar, akrabam öyle... Darülelhan’dan çıkacağım yahut alafranga kısmına gireceğim... Kendimden nefret ediyorum. Oturduğum mahalle, oturduğum ev, konuştuğum adamlar çoğu sinirime dokunuyor.”(s. 25) Bu sözleriyle içinde bulunduğu durumu ifade eden Neriman, yaşamak istediği durum ve çevreyi şöyle anlatır: “–Dün Tünel'den Galatasaray'a kadar dükkânlara baktım. Esnaf bile zevk sahibi. İnsan bir bahçede geziniyormuş gibi oluyor. Her camekân bir çiçek gibi. Sonra halkı da bambaşka. Dönüp bakmazlar, yürümesini giyinmesini bilirler. Her şeyi bilirler canım...”(s. 26)
Neriman Doğu medeniyeti ve ona ait her şeyden nefret etmeye başlar; buna karşılık Batı medeniyeti ve ona ait her şey Neriman’a daha çekici, cazibeli gelir. Fatih’teki yaşam tarzından memnun değildir. O Harbiye’deki danslı, hareketli hayata özenir. Bu yüzden İstanbul’da batının etkilerini en çok üstünde yaşayan Beyoğlu semtine karşı aşırı bir sevgi duyar ve her fırsatta evlerinin bulunduğu Fatih’ten tramvaya binerek oraya gezmeye gider. Beyoğlu’na ait her şey Neriman’a çekici gelir, ona göre hayat Beyoğlu’ndadır.
Neriman’ı en temiz duyguları ile seven Şinasi, günden güne değişen Neriman’ın bu haline çok üzülmektedir. Bu arada Neriman Darülelhan derslerini aksatmaya başlar. Konservatuarın Batı müziği bölümünden ve Beyoğlu’ndan tanıştığı zengin aile çocuğu Macit ile arkadaş olur ve ona ilgi duymaya başlar. Macit, Neriman’ın gözünde Batıyı ve medeniliği temsil eden bir gençtir. Macit, Neriman’ı akşamları Maksim’de eğlencelere ve balolara götürür. Bu yüzden Macit’e karşı bir sevgi duyar. Artık Neriman Beyoğlu’na karşı daha büyük bir hayranlık duymaktadır ve ona ait ne varsa daha güzeldir.
Aslında Neriman, geçmişinde böyle değildir. “Siyah saten gömlekli, siyah başörtülü kız, o vakit böyle konuşmazdı. Liseden çıkar ve Süleymaniye'nin köşesinde görünürdü. Yolunda çantası, başı önüne eğilmiş, gözlerinde korku ve dudaklarında tebessüm, Şinasi'nin yaklaştığını görünce korkusu giden ve sevinci artan gözleriyle yere bakar, hafifçe kızarırdı. Sonra yan yana hiç konuşmadan epey yürürler ve buluşmanın ilk zevkini bu sükût içinde daha çok hissederlerdi,”(s. 12)
Fakat Neriman geçmişini hatırlamak istemez. Şinasi’nin:
“–Niçin artık sen dünkü sen değilsin?” (s. 63) sorusuna:
“–Çünkü ben bir Fatih kızı olmak istemiyorum. Anlıyor musun? Böyle yaşamaktan nefret ediyorum, eskilikten nefret ediyorum, yeniyi ve güzeli istiyorum, anlıyor musun? Eski ve yırtık ve pis iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum. İhtiyar adam, bozuk sokak, salaşpur ve gıy gıy, hey hey, ezan, helvacı... Bıktım artık ben başka şeyler istiyorum, başka, bambaşka, anlamıyor musun?”(s. 64) diye cevap verir.
Neriman, Beyoğlu semtinde edindiği arkadaşları yüzünden, sık sık onlarla buluşmak için, Beyoğlu'na gider. Bu durumu önce babası Faiz Bey'i, daha sonra da Şinasi'yi endişelendirmektedir. Ancak, her ikisinin de elinden pek fazla bir şey gelmez. Her ne kadar, Faiz Bey, Neriman'ın Şinasi'yle evlenmesinden sonra düzeleceğine ümit ediyorsa da, Neriman sık sık babasından bu evlenme konusunda süre istemektedir.
Neriman, Beyoğlu'nda edindiği arkadaşlarından Macit vasıtasıyla bir baloya gitmek üzere teklif alır. Artık Neriman'ın kafasındaki tek problem bu baloya gitmek olmuştur. Bu yüzden, babasının gönlünü yapmak gerektiğini bildiği için, ona şirin görünmek için, elinden gelen bütün gayreti göstermeye başlar. Faiz Bey Neriman’a baloya Şinasi ile giderlerse izin verebileceğini ifade eder. Neriman baloya Şinasi ile birlikte gitmek istemese de kabul eder, çünkü babasının başka şekilde izin vermeyeceğini bilir. Neriman bir gün Şinasi’ye yalan söyleyerek ondan ayrılır ve Macit ile buluşmaya gider. Fakat Neriman’dan şüphelenerek onu takip eden Şinasi bu yalanın farkına varır ve araları iyice bozulur. Artık Şinasi Neriman’a güvenmez, ona karşı bir soğukluk duymaya başlar ve onun hovardalık yaptığını düşünür.
Uzun süredir Darülelhan’a derslere gitmeyen Neriman, Darülelhan’a giderek Şinasi’yle konuşmak ister. Şinasi, Neriman’ı görmezden gelerek umursamaz bir tavır alır. Neriman Şinasi’yi kolundan tutarak bir kenara çeker. Balo meselesini ve babasının ancak onunla gitmesine izin verdiğini anlatır. Şinasi bu duruma pek memnun kalmasa da Faiz Bey’i kıramadığı için kabul eder. Neriman, sözlüsü Şinasi ile de, medenileşme konusunda sık sık tartışmaya girer. Şinasi de tıpkı babası gibi, Neriman'ın batılılaşmasına karşı çıkmaktadır. Bir gün Şinasi'nin:
“–Eskiden böyle söylemezdin.” demesine karşılık şöyle cevap verir:
“–Eskiden yalnız hissederdim, fakat ne istediğimi bilmezdim. Bak ortalıkta da neler oluyor, her şey değişmiyor mu? Ben de bu memleketin kızı değil miyim? Benim de medeni yaşamaya hakkım yok mu? Söyle... Cevap ver... Bak susuyorsun... Ne düşündüğünü anlamak kabil değil ki işte, beni bu sinirlendiriyor... Geçen gün de bunun için bayıldım...”(s. 81)
Neriman, sık sık sinir buhranları geçirir. Babası bu huyunu bildiği için, pek üzerine varmak istemez. Ancak bu durumun sebebini öğrenmek isteğinden de geri durmaz. Neriman, bir gün babasının bu yöndeki sorusuna şöyle bir karşılık verir:
“–Beni asıl sinirlendiren şey, bu semtte, bu evde her şeyden mahrum yaşamaktır. Şinasi de beni bundan kurtaramayacak, o da benim arzularımı anlamıyor.” dedikten sonra, bu arzuların neler olduğunu soran babasına şöyle cevap verir:
“Ben, dedi, ben. Nasıl söyleyeyim? Daha medeni yaşamak istiyorum... Siz bana hak vermezsiniz, ben...” Faiz Bey, kızının sözünü keserek,”hak veriyorum” diyerek, Neriman'ın bollukta büyüdüğünden istediklerinin olmadığı için sıkıldığını sanmaktadır. (s. 76)
Neriman artık baloya gitmek için hazırlıklarını yapmaya başlar. Neriman da Şinasi'yi gitme konusunda ikna edince, artık tek engel kıyafet meselesidir. Neriman, kıyafet için Beyoğlu’na dayısının evine gider. Burada karşılaştığı bir olay, onun hayatını yeniden şekillendirmekle kalmaz, yaptığı yanlıştan da dönmesine sebep olur. Bir Rus kızına dair dinlediği hikâye şöyledir:
“Bir Rus kızı, fakir bir Rus genciyle sevişir. İkisi Beyoğlu'nda küçük bir odada beraber yaşamaktadırlar. Rus genci, lokantalarda gitar çalarak üç-beş kuruş kazanmaktadır. Kız bu hayat tarzına senelerce katlanır. Nihayet bir gün, bu kızın karşısına zengin bir Rum çıkar. Kız bu Rum'a kapılarak, sevgilisinden ayrılır. Artık refah ve bolluk içinde yaşamaktadır. Kızın her arzusu yerine gelmektedir. Fakat bütün bunlara rağmen, bir şeylerin eksikliğini hissetmektedir. Bu sahteliklere çok fazla dayanamayarak, tekrar eski sevgilisine döner. Ancak, bu genç onu görmemezlikten gelir. Bu duruma çok içerleyen kız intihar eder.
Neriman, bu hikâyeyi dinledikten sonra, baloyu filan unutur. “Bu hikâyeyi âdeta kendi mukadderatına ait bir şey gibi dinlemiştir. Ne benzeyiş... Rus kızının şahsında kendisini, Rus aktrisinin şahsında Şinasi'yi ve Rum gencinin şahsında Macit'i görüyordu. Milliyet ve isim farklarından başka hiçbir şey yoktu. Süratle anlatılan bu hikâyeyi ebediyen kendi kendine tekrarlamak ve söylenemeyen teferruatı hayal ile tamamlayarak bütün bu hayatı zihninde yeniden yaşatmak istiyordu.”(s. 94) Neriman, gerçek yerinin ve gerçek kimliğinin bulunduğu yer olan Fatih'e gitmek üzere oradan ayrılır.
Faiz Bey, Şinasi ve arkadaşları batı taklitçiliğini konuşmak üzere bir araya gelmişlerdir. Neriman’ın da aralarına katılmalarını isterler. Neriman aldığı kararı babasına ve Macit’e anlatmak konusunda heyecanlıdır. Neriman babasının ve arkadaşlarının konuşmalarından da etkilenir ve aldığı kararı sohbetin sonunda anlatır. Eski Neriman olacağını, baloya gitmek istemediğini belirtir. Faiz Bey ve Şinasi bu duruma çok sevinir ve uzun süredir udundan nefret ederek eline almayan Neriman onlara ud çalar. Eve dönerken Neriman, Fatih sokaklarına bir kez daha bakar ve bu semte ait her şeyi sevdiğini söyler. Artık Neriman, babası Faiz Bey ve Şinasi mutsuz geçen günlerin ardından nihayet huzurlu günlerine dönmüşlerdir.
Batılılaşma hareketlerinin Türk toplumundaki etkileri.Üzerinde en çok tartıştığımız kavramlardan biri de batılılaşmadır. Sosyal hayatımıza girdiği ilk günden bu yana, kavramın olumlu ya da olumsuz yönleri üzerinde çok durulmuş, günümüzde bile durulmaya devam edilmektedir. Özellikle edebî eserlerde batılılaşma kavramı oldukça geniş bir yer tutmakta, batılılaşmanın yanlış anlaşılması veya olumsuzlukları üzerinde durulmaktadır. Bu türler içerisinde hikâye ve romanlarda batılılaşma en çok üzerinde durulan bir konu olmuştur.
Fatih–Harbiye, Peyami Safa'nın Doğu–Batı, alafrangalık, yerlilik, şarklılık, ruh, madde vb. gibi sosyal ve felsefî konuları derinliğine aldığı ilk romanlarından biridir. Kitabın adı olan Fatih–Harbiye, bir tramvay hattının adıdır. Şark ve garp arasında kalan Türk gencini anlatan kitap, 1930'lu yılların başında Türk insanının yaşadığı kimlik problemlerine değinen ve semt olarak Fatih ve Harbiye (Beyoğlu)'yi seçen Peyami Safa’nın toplumsal romanıdır.
Neriman, Fatihli muhafazakâr bir ailenin kızı olarak burada yaşamayı arzu etmemektedir. O, baloların, eğlencelerin, çayların ve hareketli alafranga bir hayatın yaşandığı “Harbiye”de yaşamayı arzu etmektedir. Peyami Safa, bu romanında bir sosyal tenkide yöneldiği gibi, iki zıt kutup (Doğu–Batı) çatışmasını da yansıtmıştır. Bir moda şeklinde o devri saran yanlış batılılaşma hareketi karşısında tavrını açıkça ortaya koymuştur.
Hazırlıksız, kulaktan dolma bilgilerle ve başkalarının yönlendirmesiyle ortaya çıkan Batılılaşma arzusunun gerçekleşmesi mümkün olamaz ana fikri üzerine kurulmuş olan bu romanda Peyami Safa, tipleri uyumlu bir şekilde kullanmıştır. Bir taraftan geleneğe ve geçmişe bağlı bir baba, diğer taraftan, çevresinin etkisiyle batılı olmak arzusuyla yanıp tutuşan bir kız... Bu Neriman’dır.
Eserin başkahramanı olan Neriman, Fatih semtinde oturan ve geleneklerine bağlı Faiz Bey’in tek kızıdır. Anadolu’da birçok memuriyetlerde gezen Faiz Bey, Neriman’ı yedi yaşına kadar saf Türk muhitlerinde büyütmüştür. Fakat İstanbul’a yerleştikten sonra, Neriman’ın akrabalarından, bilhassa büyük dayısının ailesinden aldığı tesirler bambaşkadır. Galatasaray’dan çıkan ve tahsilini Avrupa’da bitiren büyük dayısı ve kızları, Neriman’da garp hayatına karşı incizap uyandırmışlardır. Bu iştiyak, ekseriya Neriman’ın da haberi olmadan, ruhunda gizli gizli yaşamış ve memleketteki asrileşme cereyanlarından gıda almış, fakat ne şuur, ne de irade halinde ortaya çıkmak için fırsat bulamamıştır. “Birçok Türk kızları gibi, Neriman da, ailesinden ve muhitinden karışık bir telkin, iki medeniyetin ayrı ayrı tesirlerinin halitasını yapan muhtelif bir içtimai terbiye almıştı.”(s. 53) Daha ziyade aile içerisinde, “annesi ve babası onu halis bir şarklı itiyatları vermişlerdi.”(s. 53)
Peyami Safa'nın üslup özelliğinin bir gereği olarak, kahramanlarının hâlihazır duruma, nasıl geldiklerinin de mantığını ortaya koymaktadır. Buna örnek olmak üzere, Neriman ve Neriman gibi kızların neden böyle olduklarını şöyle ifade eder: “Lozan sulhundan sonra, resmî Türkiye'nin de kanunla herkese kabul ettirdiği bu asrileşme, Neriman'ın ruhunda gizli gizli yaşayan bu iştiyaka en kuvvetli gıdasını vermişti. Akraba ve arkadaşlarından, örneklerden, gittikçe medenileşen İstanbul'un dekorundan, kitaplardan, resimlerden, tiyatro ve sinemalardan gelen bu telkinler, yeni kanunlarda müeyyidesini bulmuş oluyordu.” (s.53)
Neriman'ın iki medeniyet karşısında kalması ve bir türlü birinden yana tavır alamaması yüzünden, bunalımlar geçirdiği görülür. Kendisi, batılı olma arayışı içinde olmasına rağmen, “Bütün bunlar Neriman'da, anadan babadan gelen tesirleri tamamıyla gidermiş değildi. Genç kız iki ayrı medeniyetin zıt telkinleri altında gizli bir deruni mücadele geçiriyordu.”(s. 53)
Muhafazakâr bir genç olan Şinasi, Neriman’ın en yakın arkadaşıdır. Neriman’ın babası Faiz Bey, Şinasi’yi her yönden beğenir ve Neriman ile evlenmelerini arzu ettiğini her fırsatta belirtir. Neriman lise yıllarında tanıştığı ve yedi yıldır birlikte olduğu dostu Şinasi’yi sever. Birlikte Darülelhan’da musiki dersleri alırlar. Neriman ve Şinasi Darülelhan’a birlikte gidip gelirler. Fakat son zamanlarda Neriman Şinasi’den gittikçe uzaklaşmaya başlar ve Şinasi’den her fırsatta ayrılmak ister. Artık o Şinasi’nin ve herkesin tanıdığı Neriman değildir. Giyim tarzı, zevkleri, arkadaşlarına olan ilgisi, Darülelhan derslerine verdiği önem hızla değişir.
Yukarıda anlattığım durumlardan dolayı, Neriman, içinde yaşadığı evden, bulunduğu çevresinden, okuduğu okuldan nefret eder. Darülelhan'da ud çalan Neriman, bir ara şöyle der: “–Öf... Bu elimdeki ud da sinirime dokunuyor, kıracağım geliyor. Bunu benim elime nereden musallat ettiler? Evdeki hey hey yetmiyormuş gibi bir de Darülelhan... Şu alaturka musikiyi kaldıracaklar mı ne yapacaklar? Yapsalar da ben de kurtulsam. Hep ailenin tesiri babam, şark terbiyesi almış. Ney çalar, akrabam öyle... Darülelhan’dan çıkacağım yahut alafranga kısmına gireceğim... Kendimden nefret ediyorum. Oturduğum mahalle, oturduğum ev, konuştuğum adamlar çoğu sinirime dokunuyor.”(s. 25) Bu sözleriyle içinde bulunduğu durumu ifade eden Neriman, yaşamak istediği durum ve çevreyi şöyle anlatır: “–Dün Tünel'den Galatasaray'a kadar dükkânlara baktım. Esnaf bile zevk sahibi. İnsan bir bahçede geziniyormuş gibi oluyor. Her camekân bir çiçek gibi. Sonra halkı da bambaşka. Dönüp bakmazlar, yürümesini giyinmesini bilirler. Her şeyi bilirler canım...”(s. 26)
Neriman Doğu medeniyeti ve ona ait her şeyden nefret etmeye başlar; buna karşılık Batı medeniyeti ve ona ait her şey Neriman’a daha çekici, cazibeli gelir. Fatih’teki yaşam tarzından memnun değildir. O Harbiye’deki danslı, hareketli hayata özenir. Bu yüzden İstanbul’da batının etkilerini en çok üstünde yaşayan Beyoğlu semtine karşı aşırı bir sevgi duyar ve her fırsatta evlerinin bulunduğu Fatih’ten tramvaya binerek oraya gezmeye gider. Beyoğlu’na ait her şey Neriman’a çekici gelir, ona göre hayat Beyoğlu’ndadır.
Neriman’ı en temiz duyguları ile seven Şinasi, günden güne değişen Neriman’ın bu haline çok üzülmektedir. Bu arada Neriman Darülelhan derslerini aksatmaya başlar. Konservatuarın Batı müziği bölümünden ve Beyoğlu’ndan tanıştığı zengin aile çocuğu Macit ile arkadaş olur ve ona ilgi duymaya başlar. Macit, Neriman’ın gözünde Batıyı ve medeniliği temsil eden bir gençtir. Macit, Neriman’ı akşamları Maksim’de eğlencelere ve balolara götürür. Bu yüzden Macit’e karşı bir sevgi duyar. Artık Neriman Beyoğlu’na karşı daha büyük bir hayranlık duymaktadır ve ona ait ne varsa daha güzeldir.
Aslında Neriman, geçmişinde böyle değildir. “Siyah saten gömlekli, siyah başörtülü kız, o vakit böyle konuşmazdı. Liseden çıkar ve Süleymaniye'nin köşesinde görünürdü. Yolunda çantası, başı önüne eğilmiş, gözlerinde korku ve dudaklarında tebessüm, Şinasi'nin yaklaştığını görünce korkusu giden ve sevinci artan gözleriyle yere bakar, hafifçe kızarırdı. Sonra yan yana hiç konuşmadan epey yürürler ve buluşmanın ilk zevkini bu sükût içinde daha çok hissederlerdi,”(s. 12)
Fakat Neriman geçmişini hatırlamak istemez. Şinasi’nin:
“–Niçin artık sen dünkü sen değilsin?” (s. 63) sorusuna:
“–Çünkü ben bir Fatih kızı olmak istemiyorum. Anlıyor musun? Böyle yaşamaktan nefret ediyorum, eskilikten nefret ediyorum, yeniyi ve güzeli istiyorum, anlıyor musun? Eski ve yırtık ve pis iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum. İhtiyar adam, bozuk sokak, salaşpur ve gıy gıy, hey hey, ezan, helvacı... Bıktım artık ben başka şeyler istiyorum, başka, bambaşka, anlamıyor musun?”(s. 64) diye cevap verir.
Neriman, Beyoğlu semtinde edindiği arkadaşları yüzünden, sık sık onlarla buluşmak için, Beyoğlu'na gider. Bu durumu önce babası Faiz Bey'i, daha sonra da Şinasi'yi endişelendirmektedir. Ancak, her ikisinin de elinden pek fazla bir şey gelmez. Her ne kadar, Faiz Bey, Neriman'ın Şinasi'yle evlenmesinden sonra düzeleceğine ümit ediyorsa da, Neriman sık sık babasından bu evlenme konusunda süre istemektedir.
Neriman, Beyoğlu'nda edindiği arkadaşlarından Macit vasıtasıyla bir baloya gitmek üzere teklif alır. Artık Neriman'ın kafasındaki tek problem bu baloya gitmek olmuştur. Bu yüzden, babasının gönlünü yapmak gerektiğini bildiği için, ona şirin görünmek için, elinden gelen bütün gayreti göstermeye başlar. Faiz Bey Neriman’a baloya Şinasi ile giderlerse izin verebileceğini ifade eder. Neriman baloya Şinasi ile birlikte gitmek istemese de kabul eder, çünkü babasının başka şekilde izin vermeyeceğini bilir. Neriman bir gün Şinasi’ye yalan söyleyerek ondan ayrılır ve Macit ile buluşmaya gider. Fakat Neriman’dan şüphelenerek onu takip eden Şinasi bu yalanın farkına varır ve araları iyice bozulur. Artık Şinasi Neriman’a güvenmez, ona karşı bir soğukluk duymaya başlar ve onun hovardalık yaptığını düşünür.
Uzun süredir Darülelhan’a derslere gitmeyen Neriman, Darülelhan’a giderek Şinasi’yle konuşmak ister. Şinasi, Neriman’ı görmezden gelerek umursamaz bir tavır alır. Neriman Şinasi’yi kolundan tutarak bir kenara çeker. Balo meselesini ve babasının ancak onunla gitmesine izin verdiğini anlatır. Şinasi bu duruma pek memnun kalmasa da Faiz Bey’i kıramadığı için kabul eder. Neriman, sözlüsü Şinasi ile de, medenileşme konusunda sık sık tartışmaya girer. Şinasi de tıpkı babası gibi, Neriman'ın batılılaşmasına karşı çıkmaktadır. Bir gün Şinasi'nin:
“–Eskiden böyle söylemezdin.” demesine karşılık şöyle cevap verir:
“–Eskiden yalnız hissederdim, fakat ne istediğimi bilmezdim. Bak ortalıkta da neler oluyor, her şey değişmiyor mu? Ben de bu memleketin kızı değil miyim? Benim de medeni yaşamaya hakkım yok mu? Söyle... Cevap ver... Bak susuyorsun... Ne düşündüğünü anlamak kabil değil ki işte, beni bu sinirlendiriyor... Geçen gün de bunun için bayıldım...”(s. 81)
Neriman, sık sık sinir buhranları geçirir. Babası bu huyunu bildiği için, pek üzerine varmak istemez. Ancak bu durumun sebebini öğrenmek isteğinden de geri durmaz. Neriman, bir gün babasının bu yöndeki sorusuna şöyle bir karşılık verir:
“–Beni asıl sinirlendiren şey, bu semtte, bu evde her şeyden mahrum yaşamaktır. Şinasi de beni bundan kurtaramayacak, o da benim arzularımı anlamıyor.” dedikten sonra, bu arzuların neler olduğunu soran babasına şöyle cevap verir:
“Ben, dedi, ben. Nasıl söyleyeyim? Daha medeni yaşamak istiyorum... Siz bana hak vermezsiniz, ben...” Faiz Bey, kızının sözünü keserek,”hak veriyorum” diyerek, Neriman'ın bollukta büyüdüğünden istediklerinin olmadığı için sıkıldığını sanmaktadır. (s. 76)
Neriman artık baloya gitmek için hazırlıklarını yapmaya başlar. Neriman da Şinasi'yi gitme konusunda ikna edince, artık tek engel kıyafet meselesidir. Neriman, kıyafet için Beyoğlu’na dayısının evine gider. Burada karşılaştığı bir olay, onun hayatını yeniden şekillendirmekle kalmaz, yaptığı yanlıştan da dönmesine sebep olur. Bir Rus kızına dair dinlediği hikâye şöyledir:
“Bir Rus kızı, fakir bir Rus genciyle sevişir. İkisi Beyoğlu'nda küçük bir odada beraber yaşamaktadırlar. Rus genci, lokantalarda gitar çalarak üç-beş kuruş kazanmaktadır. Kız bu hayat tarzına senelerce katlanır. Nihayet bir gün, bu kızın karşısına zengin bir Rum çıkar. Kız bu Rum'a kapılarak, sevgilisinden ayrılır. Artık refah ve bolluk içinde yaşamaktadır. Kızın her arzusu yerine gelmektedir. Fakat bütün bunlara rağmen, bir şeylerin eksikliğini hissetmektedir. Bu sahteliklere çok fazla dayanamayarak, tekrar eski sevgilisine döner. Ancak, bu genç onu görmemezlikten gelir. Bu duruma çok içerleyen kız intihar eder.
Neriman, bu hikâyeyi dinledikten sonra, baloyu filan unutur. “Bu hikâyeyi âdeta kendi mukadderatına ait bir şey gibi dinlemiştir. Ne benzeyiş... Rus kızının şahsında kendisini, Rus aktrisinin şahsında Şinasi'yi ve Rum gencinin şahsında Macit'i görüyordu. Milliyet ve isim farklarından başka hiçbir şey yoktu. Süratle anlatılan bu hikâyeyi ebediyen kendi kendine tekrarlamak ve söylenemeyen teferruatı hayal ile tamamlayarak bütün bu hayatı zihninde yeniden yaşatmak istiyordu.”(s. 94) Neriman, gerçek yerinin ve gerçek kimliğinin bulunduğu yer olan Fatih'e gitmek üzere oradan ayrılır.
Faiz Bey, Şinasi ve arkadaşları batı taklitçiliğini konuşmak üzere bir araya gelmişlerdir. Neriman’ın da aralarına katılmalarını isterler. Neriman aldığı kararı babasına ve Macit’e anlatmak konusunda heyecanlıdır. Neriman babasının ve arkadaşlarının konuşmalarından da etkilenir ve aldığı kararı sohbetin sonunda anlatır. Eski Neriman olacağını, baloya gitmek istemediğini belirtir. Faiz Bey ve Şinasi bu duruma çok sevinir ve uzun süredir udundan nefret ederek eline almayan Neriman onlara ud çalar. Eve dönerken Neriman, Fatih sokaklarına bir kez daha bakar ve bu semte ait her şeyi sevdiğini söyler. Artık Neriman, babası Faiz Bey ve Şinasi mutsuz geçen günlerin ardından nihayet huzurlu günlerine dönmüşlerdir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)