İşrak, güneşin doğuşundan ufukta bir veya iki mızrak boyu yükselinceye kadar geçen zamandır.
İşrak namazı,
güneş bir iki mızrak boyu yükseldikten, yani güneş doğduktan kırk-elli dakikalık zaman geçtikten sonra kılınır.
Saati olmayan bir kimse, çenesini göğsüne yapıştırarak güneşe bakar, şayet güneşi bu vaziyetteyken göremiyorsa, kerahat vakti çıkmıştır. Bundan sonra artık İşrak namazı kılınabilir.
İşrak namazı iki rekatır.
Bu namazın fazileti hakkında Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:
"Bir kimse sabah namazını cemâatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekat (İşrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına nail olur." (İhyâ, I. 336)
30 Ekim 2012 Salı
İŞRAK NAMAZI NEDİR? İŞRAK NAMAZI NE ZAMAN KILINIR? İŞRAK NAMAZI KAÇ REKATTİR? İŞRAK NAMAZININ HÜKMÜ NEDİR?
FUTOSHIKI BULMACA NASIL ÇÖZÜLÜR?
Futoshiki kelimesinin anlamı "eşit değil"dir.
Futoshiki bulmacasının birkaç tane kuralı
bulunmaktadır.
1- 5X5'lik tek bir bloktan oluşan yirmi beş karelik bir taploya sahip olan bu bulmaca, sudoku bulmacasında olduğu gibi matematik bilgisi istememektedir. Bununla beraber Sudoku bulmacasına göre daha büyük bir dikkat istemektedir.
2- Futoshiki bulmacasında her kutucuğa 1'den 5'e kadar rakamlar yerleştirilir. Aralardaki büyüktür veya küçüktür işaretleri bulmacayı çözenlere yön veriyor.
Futoshiki bulmacasının birkaç tane kuralı
bulunmaktadır.
1- 5X5'lik tek bir bloktan oluşan yirmi beş karelik bir taploya sahip olan bu bulmaca, sudoku bulmacasında olduğu gibi matematik bilgisi istememektedir. Bununla beraber Sudoku bulmacasına göre daha büyük bir dikkat istemektedir.
2- Futoshiki bulmacasında her kutucuğa 1'den 5'e kadar rakamlar yerleştirilir. Aralardaki büyüktür veya küçüktür işaretleri bulmacayı çözenlere yön veriyor.
SLITHERLINK BULMACA BASIL ÇÖZÜLÜR?
Slitherlink, noktaların arasındaki rakamların sayısına göre çevresinden geçen çizgi sayıları oluşturularak bir halka yapılması esasına dayanan,
düşünmeyi ve aritmetik zekayı geliştiren bir bılmaca türüdür.
Bu bulmacadaSudoku bulmacasında olduğu gibi tek bir çözüm bulunmaktadır.
Slitherlink Bulmacanın Kuralları:
Bulmacanın kuralları ise şöyle:
1- Her rakam kendisini çevreleyen kenar sayısını belirtir.
2- İçerisinde rakam olmayan bir kare herhangi bir sayıda kenar ile çevrelenebilir ya da hiç çevrelenmeyebilir.
3- Çizilen kenarlar birbirlerini kesemez.
4- Çözüme ulaşıldığında kapalı tek bir halka elde edilir.
düşünmeyi ve aritmetik zekayı geliştiren bir bılmaca türüdür.
Bu bulmacadaSudoku bulmacasında olduğu gibi tek bir çözüm bulunmaktadır.
Slitherlink Bulmacanın Kuralları:
Bulmacanın kuralları ise şöyle:
1- Her rakam kendisini çevreleyen kenar sayısını belirtir.
2- İçerisinde rakam olmayan bir kare herhangi bir sayıda kenar ile çevrelenebilir ya da hiç çevrelenmeyebilir.
3- Çizilen kenarlar birbirlerini kesemez.
4- Çözüme ulaşıldığında kapalı tek bir halka elde edilir.
26 Ekim 2012 Cuma
KÖY SEYİRLİK OYUNLARI
Geleneksel Türk tiyatrosunun çeşitlerinden biri olan köy seyirlik oyunları,
köylerde ve kırsal bölgelerde; köyün meydanında sergilenen, sözlü geleneğe bağlı tiyatro türüdür.
Bu oyunların genel amacı güldürüdür.
Sevgi ,yoksulluk, savaş gibi konular da bu oyunlarda işlenebilen konulardandır.
Bu oyunlarda destan döneminden kalma izler bulmak da mümkün olmaktadır.
Oyuncular profesyonel tiyatrocular değildir.
Diyaloglar, kalıplaşmış sözler ve doğaçlamalar şeklindedir. Bütün bunlala beraber müzik de bu oyunlarda kullanılır.
köylerde ve kırsal bölgelerde; köyün meydanında sergilenen, sözlü geleneğe bağlı tiyatro türüdür.
Bu oyunların genel amacı güldürüdür.
Sevgi ,yoksulluk, savaş gibi konular da bu oyunlarda işlenebilen konulardandır.
Bu oyunlarda destan döneminden kalma izler bulmak da mümkün olmaktadır.
Oyuncular profesyonel tiyatrocular değildir.
Diyaloglar, kalıplaşmış sözler ve doğaçlamalar şeklindedir. Bütün bunlala beraber müzik de bu oyunlarda kullanılır.
25 Ekim 2012 Perşembe
ŞİİR DİLİ (SANATSAL DİL) NEDİR?
ŞİİR DİLİ |
Coşku ve heyecana bağlı edebi metinlerde dil, sanatsal (şiirsel) işlevi ile kullanılır. Sanatsal işlevde kullanılan dil, edebi sanatlar ile, karşılaştırmalarla, çağrışım gücü yüksek sözcüklerle imgeler oluşturur, sözcükleri daha çok yan ve mecaz anlamlarda kullanır. Edebi metinlerde dil şiirsel işlevde kullanılır.
Şiir dilinde doğal dilin savruk, dağınık, doğrudan anlatımlı özelliklerinden farklı bir ifade tarzı vardır.
Günlük konuşma dili doğal dil kavramı ile adlandırılır. Şiir dili, bu doğal dilden çok farklı, hayale, çağrışımlara, farklı anlaşılmalara meydan veren bir dildir.
24 Ekim 2012 Çarşamba
TEŞRİK TEKBİRİ NEDİR? TEŞRİK TEKBİRİNE NE ZAMAN BAŞLANIR? TEŞRİK TEKBİRİ NE ZAMAN BİTER? TEŞRİK TEKBİRİNİN HÜKMÜ NEDİR?
Müslümanlar Kurban Bayramı'nın arifesinde (arife günü) sabah namazı ile birlikte teşrik tekbiri getirmeye başlıyor. Kurban Bayramı'nın arifesinde
(9 zilhicce) sabah namazından başlayarak bayramın 4. günü ikindi namazına kadar (13 zilhicce) farz namazlardan sonra toplam 23 defa "Allâhü ekber Allâhü ekber lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber Allâhü ekber ve lillâhi'l-hamd' cümlesini söylemeye 'teşrik tekbiri' deniyor.
Teşrik Kelimesinin Anlamı:
'Teşrik' kelimesi Arap dilinde 'etleri doğrayıp kurutmak' anlamına geliyor.
'Tekbir' ise "Allah'ı yüceltmek" anlamına geliyor.
Teşrik tekbiri Hanefi mezhebine göre vacip; Şafii ve diğer mezheplere göre ise sünnet hükmündedir.
Kurban Bayramınız mübarek olsun...
(9 zilhicce) sabah namazından başlayarak bayramın 4. günü ikindi namazına kadar (13 zilhicce) farz namazlardan sonra toplam 23 defa "Allâhü ekber Allâhü ekber lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber Allâhü ekber ve lillâhi'l-hamd' cümlesini söylemeye 'teşrik tekbiri' deniyor.
Teşrik Kelimesinin Anlamı:
'Teşrik' kelimesi Arap dilinde 'etleri doğrayıp kurutmak' anlamına geliyor.
'Tekbir' ise "Allah'ı yüceltmek" anlamına geliyor.
Teşrik tekbiri Hanefi mezhebine göre vacip; Şafii ve diğer mezheplere göre ise sünnet hükmündedir.
Kurban Bayramınız mübarek olsun...
22 Ekim 2012 Pazartesi
ATATÜRK'ÜN ÖLÜMSÜZ ESERİ "NUTUK" İLK KEZ ÖZGÜN DİLİNDE BASILDI
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK'ün ölümsüz eseri "Nutuk" ilk defa
özgün dilinde, ilk baskı kalitesinde ve tıpkıbasım olarak yayımlandı.
"Nutuk", Koçak Yayıncılık tarafından özgün dilinde, ilk kez ve eksiksiz, tıpkıbasım olarak yayınlanıyor. Eserin bir sayfası Osmanlı Türkçesi (Arap harfleri ile), bir sayfası ise Türkçesi ile hazırlanmış. Eser, özel deri kutusunda, şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmamış 10 adet savaş haritasıyla eşsiz bir koleksiyon eser olarak hazırlanmış. Eserden sadece 1500 adet basılmış.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1927 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası'nın 2. Kurultayı'nda okuduğu ve Türk milletine miras bıraktığı temel eser "Nutuk", 85 yıldır yediden yetmişe herkesi aydınlatmaya devam ediyor. Cumhuriyet'in nasıl ve ne aşamalardan geçerek kurulduğunu ek belgeler ve haritalar eşliğinde anlatan büyük Nutuk, yeni kuşakların da yolunu aydınlatıcı bir özellik taşıyor.
özgün dilinde, ilk baskı kalitesinde ve tıpkıbasım olarak yayımlandı.
"Nutuk", Koçak Yayıncılık tarafından özgün dilinde, ilk kez ve eksiksiz, tıpkıbasım olarak yayınlanıyor. Eserin bir sayfası Osmanlı Türkçesi (Arap harfleri ile), bir sayfası ise Türkçesi ile hazırlanmış. Eser, özel deri kutusunda, şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmamış 10 adet savaş haritasıyla eşsiz bir koleksiyon eser olarak hazırlanmış. Eserden sadece 1500 adet basılmış.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1927 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası'nın 2. Kurultayı'nda okuduğu ve Türk milletine miras bıraktığı temel eser "Nutuk", 85 yıldır yediden yetmişe herkesi aydınlatmaya devam ediyor. Cumhuriyet'in nasıl ve ne aşamalardan geçerek kurulduğunu ek belgeler ve haritalar eşliğinde anlatan büyük Nutuk, yeni kuşakların da yolunu aydınlatıcı bir özellik taşıyor.
11. SINIF GEOMETRİ DERSİ KONULARI (MÜFREDATI)
11. sınıf öğrencilerinin görecek olduğu geometri ders konuları şu şekilde sıralanmıştır:
* Çokgenler - Dörtgenler
* Çember ve Çemberin Analitik İncelenmesi
* Çemberde Açı
* Çemberde Uzunluk
* Dairede Alan
* Genel Konik Denklemleri
* Parabol
* Elips
* Hiperbol
* Çokgenler - Dörtgenler
* Çember ve Çemberin Analitik İncelenmesi
* Çemberde Açı
* Çemberde Uzunluk
* Dairede Alan
* Genel Konik Denklemleri
* Parabol
* Elips
* Hiperbol
11. SINIF MATEMATİK DERSİ KONULARI (MÜFREDATI)
11. sınıfta matematik dersinin konuları şu şekilde sıralanmıştır:
* Karmaşık Sayılar
* Logaritma
* Permütasyon - Kombinasyon - Binom - Olasılık - İstatistik
* Tümevarım - Diziler ve Seriler
* Matris - Determinant ve Doğrusal Denklem Sistemleri
* Karmaşık Sayılar
* Logaritma
* Permütasyon - Kombinasyon - Binom - Olasılık - İstatistik
* Tümevarım - Diziler ve Seriler
* Matris - Determinant ve Doğrusal Denklem Sistemleri
21 Ekim 2012 Pazar
TÜRK EDEBİYATINDAKİ SÖZ SANATLARI - 1
10.sınıf edebiyat, 11.sınıf edebiyat, 9.sınıf edebiyat, divan edebiyatı söz sanatları, irsali mesel nedir, leffü neşr nedir, seci yapılır, tsöz sanatları, türk edebiyatındaki söz sanatları,
Türk edebiyatında sıkça kullanılan söz sanatlarından yedi tanesini bu yazımızda açıklıyoruz.
1- Tezat (Karşıtlık): Birbirine
zıt kavramların aynı cümlede veya birarada kullannaktır.
2- Tariz (İğneleme): Bir kişiyi iğneleme, bir konu veya kişi ile alay etme ya da bir sözün tam karşıtını kastetme sanatıdır.
3- Tekrir (Tekrarlama, Yineleme): Bir sözü birkaç kez tekrar etmek anlamına gelir.
4- Seci: Düz yazıda cümle içinde ya da cümle sonlarında kafiyeli sözler kullanma sanatıdır.
5- İrsal-i Mesel (Güzel söz aktarma): Dizelerde bir atasözünü veya bir özdeyişi aktarmaktır.
6- İstifham (Soru sorma): Bir cevap beklenmeden soru sorma sanatıdır.
7- Leff ü Neşr (Sıralı uygunluk): Bir dizede iki ya da daha fazla kavramdan bahsettikten sonra diğer dizede onlarla ilgili benzer veya zıt sözleri kullanma sanatıdır.
Türk edebiyatında sıkça kullanılan söz sanatlarından yedi tanesini bu yazımızda açıklıyoruz.
1- Tezat (Karşıtlık): Birbirine
zıt kavramların aynı cümlede veya birarada kullannaktır.
söz sanatları |
3- Tekrir (Tekrarlama, Yineleme): Bir sözü birkaç kez tekrar etmek anlamına gelir.
4- Seci: Düz yazıda cümle içinde ya da cümle sonlarında kafiyeli sözler kullanma sanatıdır.
5- İrsal-i Mesel (Güzel söz aktarma): Dizelerde bir atasözünü veya bir özdeyişi aktarmaktır.
6- İstifham (Soru sorma): Bir cevap beklenmeden soru sorma sanatıdır.
7- Leff ü Neşr (Sıralı uygunluk): Bir dizede iki ya da daha fazla kavramdan bahsettikten sonra diğer dizede onlarla ilgili benzer veya zıt sözleri kullanma sanatıdır.
EDEBİYAT DERSİNE NASIL ÇALIŞMALIYIZ
Edebiyat dersi çoğu öğrenci için çalışılması ve anlaşılması zor bir ders olagelmiştir. Ancak bu ders ile ilgili birkaç öneri öğrencilerin işini kolaylaştırabilir.
İşte edebiyat dersi için önerilerimiz:
1- Öğretmeninizi dinleyin. Hiçbir kitap öğretmen kadar bilgiye sahip değildir ve size anında cevap veremez.
2- Derste işlenen konuları tekrar edin.
3- Aynı gün iki veya üç konu çalışmak yeterlidir. "Konuları anladım." diyerek devam ederseniz çalıştığınız konuları unutabilirsiniz.
4- Bilgileri ezberlemek yerine konular arası ilişkilere, benzerliklere, farklılıklara odaklanın.
5- Çalıştığınız dönem ya da sanatçı ile ilgili belirgin özellikleri bulunan bir eseri incelemek çok faydalıdır.
6- İşlenen konuyu daha önceki konularla kıyaslayın, benzerlikleri ve farklılıkları bulun ve birbirlerine etkisi olup olmadığını tespit edin.
7- Edebiyat dersinin ve Türkçe dersinin olmazsa olmazı okumaktır. Bol bol okumak eserler, sanatçılar ve dönem hakkında gerçekçi bilgiler kazanmanızı sağlayacaktır.
İşte edebiyat dersi için önerilerimiz:
1- Öğretmeninizi dinleyin. Hiçbir kitap öğretmen kadar bilgiye sahip değildir ve size anında cevap veremez.
2- Derste işlenen konuları tekrar edin.
3- Aynı gün iki veya üç konu çalışmak yeterlidir. "Konuları anladım." diyerek devam ederseniz çalıştığınız konuları unutabilirsiniz.
4- Bilgileri ezberlemek yerine konular arası ilişkilere, benzerliklere, farklılıklara odaklanın.
5- Çalıştığınız dönem ya da sanatçı ile ilgili belirgin özellikleri bulunan bir eseri incelemek çok faydalıdır.
6- İşlenen konuyu daha önceki konularla kıyaslayın, benzerlikleri ve farklılıkları bulun ve birbirlerine etkisi olup olmadığını tespit edin.
7- Edebiyat dersinin ve Türkçe dersinin olmazsa olmazı okumaktır. Bol bol okumak eserler, sanatçılar ve dönem hakkında gerçekçi bilgiler kazanmanızı sağlayacaktır.
18 Ekim 2012 Perşembe
BİLGİ YARIŞMASI SORULARI
Siz değerli ziyaretçilerimiz için faydalı bir blog olaya devam ediyoruz. Bundan böyle sizlere bilgi yarışmalarından derlediğmiz genel kültür sorularını aktaracağız. Ziyaretleriniz için şimdiden teşekkürler.
SORU 1: Karahanlılar Dönemi'nde
fermanlarda kullanıldığı bilinen ve Türklerin İslamiyet'i kabulünden sonraki ilk edebi eser olan "Kutadgu Bilig" in de yazıldığı alfabe hangisidir?
CEVAP: Uygur Alfabesi
SORU 2: Toplam talebin toplam arzdan fazla olması buna bağlı olarak fiyatların yükselmesine dayanan ekonomik dengesizlik, paranın değer kaybetmesi ve alım gücünün azalması olayına ne ad verilir?
CEVAP: Enflasyon
SORU 1: Karahanlılar Dönemi'nde
fermanlarda kullanıldığı bilinen ve Türklerin İslamiyet'i kabulünden sonraki ilk edebi eser olan "Kutadgu Bilig" in de yazıldığı alfabe hangisidir?
CEVAP: Uygur Alfabesi
SORU 2: Toplam talebin toplam arzdan fazla olması buna bağlı olarak fiyatların yükselmesine dayanan ekonomik dengesizlik, paranın değer kaybetmesi ve alım gücünün azalması olayına ne ad verilir?
CEVAP: Enflasyon
HUZUR SOKAĞI SON BÖLÜM (7. BÖLÜM) FRAGMANI İZLE (19.10.2012)
ŞİİR TÜRLERİ - 2
Şiir türlerinden iki tanesini daha evvel yayınlamıştık. Bunlar "satirik şiir" ile "epik şiir" idi. Bu konulara ulaşmak için buraya tıklayınız...
Geri kalan şiir türlerimiz ise şöyledir:
3- Lirik Şiir:
Eski Yunan edebiyatında ortaya çıkmıştır. Bu şiirler akıldan çok duyguya hitap etmektedir. Kısaca "duygusal şiirler" ya da "duygu yönü ağır basan şiirler" şeklinde tanımlanabilir.
Fuzulî, Yahya Kemal Beyatlı, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi şairler lirik şiir tarzında şiirler kaleme almışlardır.
4- Didaktik Şiir:
Bir düşünce, duygu ve ya ideolojiyi aşılamak amacı ile oluşturulan, bir şeyler öğretmeyi amaçlayan şiirlere "didaktik şiir" denmektedir.
Edebiyatımızda Ragıp Paşa, Tevfik Fikret, Abdülhak Hamit Tarhan, Ziya Paşa gibi bazı isimler didaktik şiir alanında tanınmış şairlerdir.
5- Pastoral Şiir:
Çoban, doğa ve kır hayatını anlatan şiirlerdir. Pastoral şiirin iki çeşidi vardır: Şairin kır, doğa betimlemesi (tasviri) yapmasına "idil"; iki çobanın aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları biçiminde yazılmasına ise "eglog" denir.
Kemalettin Kamu'nun Bingöl Çobanları, Cahit Külebi'nin Tokat'a Giderken, Oktay Rifat'ın Çobanıl Şiirler gibi eserleri bu türde yazılmış şiirlerdir.
6- Dramatik Şiir:
Sahne edebiyatında yer alan bir nazım çeşididir. Bu şiir türü sahnede canlandırılır.
Türk edebiyatında Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel dramatik şiir örnekleri sunmuşlardır.
SATİRİK ve EPİK ŞİİR KONU ANLATIMI İÇİN TIKLAYINIZ...
Geri kalan şiir türlerimiz ise şöyledir:
3- Lirik Şiir:
şiir türleri |
Fuzulî, Yahya Kemal Beyatlı, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi şairler lirik şiir tarzında şiirler kaleme almışlardır.
4- Didaktik Şiir:
Bir düşünce, duygu ve ya ideolojiyi aşılamak amacı ile oluşturulan, bir şeyler öğretmeyi amaçlayan şiirlere "didaktik şiir" denmektedir.
Edebiyatımızda Ragıp Paşa, Tevfik Fikret, Abdülhak Hamit Tarhan, Ziya Paşa gibi bazı isimler didaktik şiir alanında tanınmış şairlerdir.
5- Pastoral Şiir:
Çoban, doğa ve kır hayatını anlatan şiirlerdir. Pastoral şiirin iki çeşidi vardır: Şairin kır, doğa betimlemesi (tasviri) yapmasına "idil"; iki çobanın aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları biçiminde yazılmasına ise "eglog" denir.
Kemalettin Kamu'nun Bingöl Çobanları, Cahit Külebi'nin Tokat'a Giderken, Oktay Rifat'ın Çobanıl Şiirler gibi eserleri bu türde yazılmış şiirlerdir.
6- Dramatik Şiir:
Sahne edebiyatında yer alan bir nazım çeşididir. Bu şiir türü sahnede canlandırılır.
Türk edebiyatında Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel dramatik şiir örnekleri sunmuşlardır.
SATİRİK ve EPİK ŞİİR KONU ANLATIMI İÇİN TIKLAYINIZ...
14 Ekim 2012 Pazar
10. SINIF FİZİK DERSİ KONULARI (MÜFREDATI)
10. Sınıf Fizik Dersi Konuları:
* Madde ve Özellikleri
* Kuvvet ve Hareket
* Elektrostatik
* Elektrik
* Modern Fizik
* Dalgalar
* Madde ve Özellikleri
* Kuvvet ve Hareket
* Elektrostatik
* Elektrik
* Modern Fizik
* Dalgalar
ŞİİR TÜRLERİNİ (ÇEŞİTLERİNİ) ÖĞRENELİM
ŞİİR TÜRLERİ (ÇEŞİTLERİ) - 1
ŞİİR TÜRLERİ |
1-Satirik Şiir:
“Satir” kelimesinin anlamı
eleştiridir. Bir şahsı, kurumu, durumu, düzeni ya da inancı eleştirmek, gülünç duruma düşürmek için kaleme alınmış olan şiirlerdir.Nef’î ‘nin “Siham-ı Kaza”, Ziya Paşa’nın “Zafername”, Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” isimli eserleri eleştiri şiirine
yani satirik şiire verilebilecek tanınmış örneklerdir.
2-Epik Şiir:
“Epik” kelimesi eski Yunan’daki destananlamına gelen “epos” kelimesinden türetilmiştir. Epik şiir, destan konusunda yazılan şiirlerdir. Bunlar için “destanî şiir” de denmektedir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Üç Şehitler Destanı”, Ceyhun Atuf Kansu’nun “Sakarya Meydan Savaşı”, Nazım Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı” bu şiir türüne verilebilecek tanınmış örneklerdir.
LİRİK, DİDAKTİK, PASTORAL ve DRAMATİK ŞİİR TÜRLERİ KONU ANLATIMI İÇİN TIKLAYINIZ...
LİRİK, DİDAKTİK, PASTORAL ve DRAMATİK ŞİİR TÜRLERİ KONU ANLATIMI İÇİN TIKLAYINIZ...
11 Ekim 2012 Perşembe
AHMET BÜKE'NİN YENİ KİTABI: CAZİBE İSTASYONU
cazibe istasyonu-ahmet büke |
Kitabın adı: Cazibe İstasyonu.
Kitap 96 sayfa.
Ahmet Büke Kimdir?
Ahmet Büke, 1970′te Manisa’nın Gördes ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gördes’te, liseyi İzmir Atatürk Lisesi’nde bitirdi. Bir süre ODTÜ Jeoloji Mühendisliği’nde okudu. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniveresitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Öyküleri edebiyat dergilerinde yayımlandı. 2004′te İzmir Postasının Adamları’nı, 2006′da Çiğdem Külahı’nı, 2008′de Alnı Mavide’yi, 2010′da Kumrunun Gördüğü’nü (2011 Sait Faik Hikaye Armağanı), 2011′de Ekmek ve Zeytin’i yayımladı.
NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ SAHİBİNİ BULDU
2012 Nobel Kimya ödülü, insan vücudundaki milyarlarca hücrenin ortamlarını nasıl duyumsadıkları sorusuna ışık tutan çalışmalarından dolayı iki Amerikalı araştırmacıya verildi.
Robert Lefkowitz ile Brian Kobilka 1,2 milyon dolarlık ödülü paylaşacak.
Lefkowitz ile Kobilka, G protein-eşli reseptörler olarak bilinen ve hücre zarını geçen proteinler üzerine araştırma yapıyor.
Robert Lefkowitz ile Brian Kobilka 1,2 milyon dolarlık ödülü paylaşacak.
Lefkowitz ile Kobilka, G protein-eşli reseptörler olarak bilinen ve hücre zarını geçen proteinler üzerine araştırma yapıyor.
TARİHTE BUGÜN 11 EKİM
- iŞTE 11 EKİM'DE YAŞANAN ÖNEMLİ OLAYLAR:
- 1811 İlk buharlı feribot Juliana, New York - New Jersey arasındaki seferlerine başladı.
- 1850 Avustralya'da Sydney Üniversitesi kuruldu: 3 profesör ve 24 öğrencisi vardı.
- 1868 Thomas Edison, ilk icadı elektrikli ses makinesi (fonograf) için patent aldı.
- 1881 David Houston, kameralar için rulo filmin patentini kaydettirdi.
- 1910 ABD eski başkanı Theodore Roosevelt bir uçakla uçan ilk ABD başkanı oldu. Wright Kardeşler'in yaptığı uçakla Missouri'de dört dakika uçtu.
- 1922 TBMM Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Mudanya Mütarekesi imzalandı.
- 1924 TBMM yeni binasına taşındı; Cumhuriyet Bayramı'nın ilk kutlama töreni burada yapıldı.
- 1926 Kıyafet Kanunu kabul edildi.
- 1929 Yavuz Savaş Gemisi'nin onarımı bitti; gemi Türk Deniz Kuvvetleri'ne teslim edildi.
- 1939 Albert Einstein, Roosevelt'e, atom bombası konusuna dikkatini çekmek için yazdığı ünlü mektubunu kaleme aldı.
- 1939 Fransa Başbakanı Edouard Daladier Adolf Hitler'in barış önerisini reddetti.
- 1948 Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü Ulusal Komisyonu, UNESCO kuruldu.
- 1963 Batman'da bir petrol damarı daha bulundu.
- 1968 NASA, ilk insanlı uzay uçuşunda Apollo 7'yi uzaya fırlattı; astronotlar Wally Schirra, Donn Fulton Eisele ve R. Walter Cunningham idi.
- 1972 Adalet Bakanlığı, basınla ilgili bir yasa tasarısı hazırladı. Tasarıya göre basına sert ve ağır tedbirler getirilecekti.
- 1972 Milli Selamet Partisi kuruldu.
- 1976 Çin'de, aralarında Mao Zedong'un eşi Çiang Çing'in de bulunduğu dört politbüro üyesi darbe yapmayı planladıkları gerekçesiyle tutuklandı.
- 1977 Deniz bilimcisi Kaptan Cousteau, ünlü teknesi Calypso ile İstanbul'a geldi.
- 1979 Gazeteci Abdi İpekçi cinayeti zanlısı Mehmet Ali Ağca'nın yargılanmasına başlandı.
- 1980 Yönetmen Ali Özgentürk'ün "Hazal" filmi 29. Uluslararası Mannheim Film Festivali'nde 3 ödül aldı.
- 1980 Uzay istasyonu Salyut 6'da 185 gün kalarak rekor kıran Sovyet kozmonotları (Valery V. Ryumin ve Leonid I. Popov) dünyaya döndü.
- 1980 Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve Partili 28 parlamenter tutuklandı.
- 1980 Uzayda 185 gün kalarak rekor kıran Sovyet kozmonotları dünyaya döndü.
- 1980 Cezayir'de deprem: 20.000 kişi öldü.
- 1981 Yönetmen Erden Kıral'ın Bereketli Topraklar Üzerinde adlı filmi Avrupa Film Festivali'nde birinci oldu.
- 1984 Challenger ile uzaya çıkan astronot Kathryn D. Sullivan, uzayda yürüyen ilk Amerikalı kadın oldu.
- 1986 ABD başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği lideri Mikhail Gorbachev, Reykjavik'te (İzlanda) bir araya gelip Avrupa'daki orta menzilli füzelerin karşılıklı azaltılması konusunu görüştüler.
- 1998 Kongo'da ulusal havayollarına ait bir Boeing 727 isyancılar tarafaından düşürüldü; 40 kişi öldü.
- 1999 CNN Türk yayın hayatına başladı.
- 2002 Eski ABD başkanlarından Jimmy Carter 2002 Nobel Barış Ödülü'nü aldı.
6 Ekim 2012 Cumartesi
Cumhuriyetin İlk On Beş Yılı,Orhan Koloğlu
Cumhuriyetin İlk On Beş Yılı,Orhan Koloğlu,Nisan 2002, İstanbul
1930’larda Türk mucizesinden; Avrupa’da bir Asyalı değil, Asya’da bir batılı olmak istemesinden; dünyada muhafazakârlığın bir örneği iken şimdi değişmenin simgesi olmasına kadar türlü övgüler Türkiye’ye yöneltilmiştir. Bu övgülerin sebepleri ise 1918’den 1935’e kadar olan sürede yapılan köklü reform ve yenileşme hareketleridir. Yazar kitabında bu on beş yıl içinde gerçekleştirilen devrim niteliğindeki yeniliklerin hangi şartlar altında yapıldığını, özellikle hilafet ve saltanatın kaldırılması ile yeni harflerin kabulünün ülke içinden ve dışından ne tür tepkilerle karşılandığını ilk ağızdan söylenen sözler ve yazılarla açıklamaktadır.
Türk İnkılâbı yalnız yabancı boyunduruğundan kurtulmak için yapılmamıştır. Başta Atatürk olmak üzere kitleleri çeşitli hurafe ve batıl itikatlardan kurtarmak için yoğun mücadele verilmiştir. Lozan’ı izleyen 15 yıl içinde Türkiye siyasi ve iktisadi istikrarı ve askeri gücü ile Avrupa’da aranan bir ortak olmuş, İkinci dünya savaşı sonrasında oluşan değişik dünyaya, petrol zenginliği olmadığı halde, diğer İslam toplumlarından çok farklı ve şüphesiz avantajlı bir yapıyla girmiştir.
Batı tarzında bir devletin kurulabilmesi için her şeyden önce yeni bir hayat tarzını yerleştirmek, sonra da, bunu yeni bir hukuk düzeniyle korumak gerekmiştir. TBMM’nin toplantılarında alınacak bazı kararlarda İslam dünyasından gelecek tepkilerin daha o zamanlardan dile getirilmiş olması Türk devrimlerinin kendine özgü karakteri ve her topluma uymayacağının habercisidir. 75 yıl öncesinin (ilk basım tarihinden itibaren) aktarılan tartışmaları, çağdaşlaşmamızın frenlenmesi yolunda en çok kullanılan aracın dinsel öğeler olduğunu göstermektedir. Türk toplumunu geri götürmek için en kestirme yolun oradan geçtiği değerlendirilmektedir. Çağdaşlaşmayı aksatmanın en büyük güvencesi cumhuriyet olduğundan bir saldırı yoğunluğu da ona yönelik olarak yürütülmektedir.
Kemalist hareket 1919’dan itibaren Jön Türklerden İttihatçı düşünce ve kadroları devralırken, bunlara olan tepkileri devralmaktaydı. Uzun süre İttihatçılıkla Kemalizm’in aynı şey olmadığının kavranılamaması devrimlerin önünde duran engellerden biriydi. Özellikle Osmanlı devletinden ayrılmış henüz devlet olma bilincini geliştirememiş Arap devletleri bundan faydalanmaya çalışıyorlardı. Bunun sebebi ise bütün Arap devletlerinde ulusun egemenliği değil, sömürgecilerin çizgisini izleyecek kadroların iktidara getirilmesiydi.
Kurtuluş Savaşının başarılmasının en büyük sebebi hareketin bir ulus hareketi haline getirilmesidir. Çünkü Osmanlıcılık ve İslamcılık hareketlerinin Trablusgarp savaşında ve Balkan savaşında ne derece etkisiz olduğu ve duygusal bir boyutu aşamadığı görülmüştür. Arapların sadakatinin iyice zayıfladığı, özellikle İngilizlerin vaatleri doğrultusunda Türkleri hedef alan faaliyetlerde bulundukları aşikârdır. Türkler dışında diğer İslam toplumlarındaki egemenlik anlayışı çok farklı gelişmiş ve bütünlük arz etmemiştir. Türklerin orta doğudan çıkmasından sonra modern anlamda bağımsız herhangi bir devlet kurulamamış aksine karışıklıklar devamlı artmıştır.
Başkalarını yönetemeyecek kadar kötü olduğu için Sevr antlaşmasıyla tasfiye edildiği bildirilen Osmanlı Devletine İstanbul’la beraber orta ve Kuzey Anadolu’da küçükte olsa bir yer verilirken, bağımsızlıkları için ayaklanan Arapların hiç birine bunun layık görülmemiş olması şaşırtıcıdır. Manda ve himaye kabul edilmeyerek bağımsızlık mücadelesi kazanılır ve bu mücadelede en büyük yardım Bolşeviklerden ve daha sonrada Hint Müslümanlarından gelir. Türkler zafer kazanmaya başladıktan sonra hilafet için Mısırdan gönderilen para nüfuslarının ellide birini oluşturan Yunanlıların kendi ordularına gönderdiklerinden daha az olduğu dikkat çekicidir. Zafer sonucu sultan Vahdettin’in hilafet rolünü sürdürmek istemesi ve Mustafa Kemal’i Anadolu’ya kendisinin göndermediğini, esasen milli mücadelenin hiçbir öneminin olmadığını söylemesi, Vahdettin’in kendi halkından kopukluğunun en belirgin işaretidir.
Türk Meclisinin saltanatı 1 Kasım 1922’de lağıv edip, halifenin sultanlık sıfatını ortadan kaldırmasının ardından Vahdettin İngiliz işgal kuvvetlerine sığınmıştır. Bu andan itibaren Osmanlıyı devamlı olarak topraklarından atmayı düşünen, en büyük düşmanları olarak gören emperyalist güçler Hilafetçi kesilmiş ve İslam dininin savunucusu olarak hareket etmişlerdir. Lozan barış görüşmelerinde Lord Curzon’u çileden çıkaran üç kavram vardır: Hâkimiyet-i Milliye, İstiklal ve Egemenliktir. Bunlardan birincisi iktidarın bütün ulusun elinde olmasını, ikincisi siyasi, üçüncüsü ise iktisadi bağımsızlığı ifade etmektedir. İttihatçıların Dünya savaşı nedeniyle Avrupalıların baskı yapamayacağını hesap ederek, Osmanlı topraklarındaki kapitülasyonları 1 Ağustos 1914’te tek taraflı kaldırmasına kadar ülkenin nasıl sömürüldüğü heyet tarafından çok iyi biliniyordu ve Kemalist hükümetin kurulmasıyla aynı karar alındı kapitülasyonların uygulanması durduruldu. Ankara hükümetinin 1922 Eylül’ünde İzmir’e girer girmez ilk icraatlarından biri gümrüklere el koymak ve buradaki yabancı memurların işlerine son vermek oldu. Daha sonraki yıllarda İran ve Mısır’da kapitülasyonların kaldırılması ile ilgili mücadele verdiler.
Hilafeti lağveden 3 Mart 1924 tarihli yasanın yanı sıra Şeriye Vekâletinin kaldırılması ve Tevhidi Tedrisat kararlarının alınması bu alanda kesin adımı oluşturur. 1924 Anayasa değişikliğinde devlet dininin İslam olduğu aynen muhafaza edildiyse de 10 Nisan 1928 değişikliğinde ikinci maddedeki bu kayıt kaldırılır. 1937’de laikliğin anayasaya ilke olarak girmesiyle en son şekle ulaşılır. Devam eden yıllar boyunca da laiklik her zaman iç ve diş mihraklar tarafından bir din sömürüsü olarak kullanılmıştır. Bunlara örnek olarak Şeyh Sait ayaklanmasını İslam’ı reddeden Kemalistlere karşı çıkış diye sunanlar olmuşsa da pek çok yayın organı “Musul için İngilizler tarafından ve İngilizlerin maddi desteğiyle” düzenlendiğini ileri sürmüşlerdir.
Yakup Kadri o günlerde “Türkiye Cumhuriyeti halkçı bir devlette, halkçı bir hükümete sahip olduğuna göre dili de halk dili olmalıdır.” diyerek Kemalistlerde egemen olan anlayışı dile getirmiştir. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde İslam dünyasında basım evleri yaygınlaşırken elle yapılan dizginin zorluğu (Latin alfabesinde 80-90 gözlü harf kasası yeterken Arap alfabesinde 400-600 göz gerekiyordu.) yeni Türk harflerine geçişte önemli bir nedeni oluşturmuştur. Latin alfabesi önce Arnavutluk’ta sonra Azerbaycan’da sonrada 1 Kasım 1928’de kabul edilen yasa ile 1 Aralık 1928’den itibaren Türkiye Cumhuriyetinde bütün özel yayınların yeni harflerle olacağı kararı alınmıştır. Uygulama tahminlerin aksine 15-20 yıl değil bir iki yıl içinde gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu uygulamaya yurt içinden ve dışından değişik gruplardan tepkiler gelmiş ve olay devamlı din ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır.
Arap dünyasının hatası, dilin ve harflerin insan icadı ve sürekli evrim geçiren sosyal bir oluşum olduğunu unutup onlara kutsallık atfetmek olmuştur. Kuran’ın değişmezliği dil ve harflere de yayılınca çözümsüzlükte gündeme gelmiştir. Halkın belli kesiminin diğerlerinden farklı, anlaşılamayan bir dil kullanması fikir tartışmalarının belirmesini ve ufukların açılmasını engellemiştir. Savaş sırasında halkın katkısını arttırmak için hutbeler Türkçe okunmuş ve sorun olmamıştır. Halkın anlamadığı bir dilde ibadet etmesi nedeniyle 1925 Şubat’ında TBMM’de Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi konusu gelince İslam dünyasında hassasiyet bir hayli arttı fakat tepkilerden etkilenilmeden aynı politikaya devam edilmiştir. Ard arda çıkarılan ve hukuk sistemini bütünleyen kanunlarla çağdaş ve modern pozitif hukuk anlayışı bütün kurum ve kurallarıyla uygulanmaya başlanmıştır. Eski ve geçerliliğini yitirmiş dinsel hukuk sistemi, devlet sisteminden tamamen uzaklaştırılarak çağdaş ve modern, devlet ve toplum yapısının temeli atılmıştır. Eğitim ve kültür alanında yapılan inkılâplarla, evrensel değerleri benimsemiş, aklı ve bilimi temel hareket noktası olarak alan, Atatürk milliyetçiliği’ne bağlı, vatandaş olma bilincine erişmiş, cumhuriyetin temel niteliklerini benimsemiş ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmiş, çağdaş ve modern bir insan tipi ve toplum oluşturmak amaçlanmıştır. Toplumların her birinin özgün koşulları sebebi ile her milletin Türk devrimlerini aynen uygulaması beklenemez ancak, hemen her devletin Türk devrimlerinden alacağı bir ders bulunmakta olduğunu çoğu düşünür ifade etmiştir.
Türkiye’nin Kemalizm’e oradan çoğulcu demokrasiye erişmesi diğerlerinde eksik olan, yüz yılı aşan kesintisiz bir sürecin sonucudur. Dinine bakmadan bütün insanların eşitliği, halkın yönetime katılması ve kontrolü, dini siyasi gücün üstüne çıkarmamak, ne olursa olsun çağdaşlaşmaktan vazgeçmemek, bakışı ileriye yöneltmek anlayışları Kemalizm’le en doğru şeklini bulmuştur. Bu devamlılık nedeniyledir ki İslamcı hareket Türk toplumunda kökten dinci bir hüviyet taşımamıştır. Günümüzde Türkiye’deki kökten dinci eğilimler ithal ve özentidir.
Cumhuriyet’in İlk Onbeş yılındaki (1923 -1938 yıllarını kapsayan) olaylar.Cumhuriyet’in İlk Onbeş Yılı adlı eser ile 1918’den 1935’e kadar olan sürede yapılan köklü reform ve yenileşme hareketlerinin hızı ve sonuçları tetkik edilmektedir. 19. yüzyılın başlarına kadar uzanan, Ulu Önder Atatürk’ün çağdaş ve modern bir devlete geçişi nasıl başardığını ve bu geçişin sosyal, siyasal ve ekonomik yönlerini ve çağdaş dünya karşısındaki yerini değerlendirmeye çalışmaktadır. Asya’da birçok devletin -özellikle Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmış olan devletlerin- teokratik ve otokratik yapıdan demokratik bir yapıya geçişi neden başaramadıklarını tahlillerle ortaya koymaktadır. Hilafet ve saltanatın kaldırılması ile yeni harflerin kabulünün ülke içinden ve dışından ne tür tepkilerle karşılandığını yerli ve yabancı yazarlardan alıntılarla analiz etmektedir.
1930’larda Türk mucizesinden; Avrupa’da bir Asyalı değil, Asya’da bir batılı olmak istemesinden; dünyada muhafazakârlığın bir örneği iken şimdi değişmenin simgesi olmasına kadar türlü övgüler Türkiye’ye yöneltilmiştir. Bu övgülerin sebepleri ise 1918’den 1935’e kadar olan sürede yapılan köklü reform ve yenileşme hareketleridir. Yazar kitabında bu on beş yıl içinde gerçekleştirilen devrim niteliğindeki yeniliklerin hangi şartlar altında yapıldığını, özellikle hilafet ve saltanatın kaldırılması ile yeni harflerin kabulünün ülke içinden ve dışından ne tür tepkilerle karşılandığını ilk ağızdan söylenen sözler ve yazılarla açıklamaktadır.
Türk İnkılâbı yalnız yabancı boyunduruğundan kurtulmak için yapılmamıştır. Başta Atatürk olmak üzere kitleleri çeşitli hurafe ve batıl itikatlardan kurtarmak için yoğun mücadele verilmiştir. Lozan’ı izleyen 15 yıl içinde Türkiye siyasi ve iktisadi istikrarı ve askeri gücü ile Avrupa’da aranan bir ortak olmuş, İkinci dünya savaşı sonrasında oluşan değişik dünyaya, petrol zenginliği olmadığı halde, diğer İslam toplumlarından çok farklı ve şüphesiz avantajlı bir yapıyla girmiştir.
Batı tarzında bir devletin kurulabilmesi için her şeyden önce yeni bir hayat tarzını yerleştirmek, sonra da, bunu yeni bir hukuk düzeniyle korumak gerekmiştir. TBMM’nin toplantılarında alınacak bazı kararlarda İslam dünyasından gelecek tepkilerin daha o zamanlardan dile getirilmiş olması Türk devrimlerinin kendine özgü karakteri ve her topluma uymayacağının habercisidir. 75 yıl öncesinin (ilk basım tarihinden itibaren) aktarılan tartışmaları, çağdaşlaşmamızın frenlenmesi yolunda en çok kullanılan aracın dinsel öğeler olduğunu göstermektedir. Türk toplumunu geri götürmek için en kestirme yolun oradan geçtiği değerlendirilmektedir. Çağdaşlaşmayı aksatmanın en büyük güvencesi cumhuriyet olduğundan bir saldırı yoğunluğu da ona yönelik olarak yürütülmektedir.
Kemalist hareket 1919’dan itibaren Jön Türklerden İttihatçı düşünce ve kadroları devralırken, bunlara olan tepkileri devralmaktaydı. Uzun süre İttihatçılıkla Kemalizm’in aynı şey olmadığının kavranılamaması devrimlerin önünde duran engellerden biriydi. Özellikle Osmanlı devletinden ayrılmış henüz devlet olma bilincini geliştirememiş Arap devletleri bundan faydalanmaya çalışıyorlardı. Bunun sebebi ise bütün Arap devletlerinde ulusun egemenliği değil, sömürgecilerin çizgisini izleyecek kadroların iktidara getirilmesiydi.
Kurtuluş Savaşının başarılmasının en büyük sebebi hareketin bir ulus hareketi haline getirilmesidir. Çünkü Osmanlıcılık ve İslamcılık hareketlerinin Trablusgarp savaşında ve Balkan savaşında ne derece etkisiz olduğu ve duygusal bir boyutu aşamadığı görülmüştür. Arapların sadakatinin iyice zayıfladığı, özellikle İngilizlerin vaatleri doğrultusunda Türkleri hedef alan faaliyetlerde bulundukları aşikârdır. Türkler dışında diğer İslam toplumlarındaki egemenlik anlayışı çok farklı gelişmiş ve bütünlük arz etmemiştir. Türklerin orta doğudan çıkmasından sonra modern anlamda bağımsız herhangi bir devlet kurulamamış aksine karışıklıklar devamlı artmıştır.
Başkalarını yönetemeyecek kadar kötü olduğu için Sevr antlaşmasıyla tasfiye edildiği bildirilen Osmanlı Devletine İstanbul’la beraber orta ve Kuzey Anadolu’da küçükte olsa bir yer verilirken, bağımsızlıkları için ayaklanan Arapların hiç birine bunun layık görülmemiş olması şaşırtıcıdır. Manda ve himaye kabul edilmeyerek bağımsızlık mücadelesi kazanılır ve bu mücadelede en büyük yardım Bolşeviklerden ve daha sonrada Hint Müslümanlarından gelir. Türkler zafer kazanmaya başladıktan sonra hilafet için Mısırdan gönderilen para nüfuslarının ellide birini oluşturan Yunanlıların kendi ordularına gönderdiklerinden daha az olduğu dikkat çekicidir. Zafer sonucu sultan Vahdettin’in hilafet rolünü sürdürmek istemesi ve Mustafa Kemal’i Anadolu’ya kendisinin göndermediğini, esasen milli mücadelenin hiçbir öneminin olmadığını söylemesi, Vahdettin’in kendi halkından kopukluğunun en belirgin işaretidir.
Türk Meclisinin saltanatı 1 Kasım 1922’de lağıv edip, halifenin sultanlık sıfatını ortadan kaldırmasının ardından Vahdettin İngiliz işgal kuvvetlerine sığınmıştır. Bu andan itibaren Osmanlıyı devamlı olarak topraklarından atmayı düşünen, en büyük düşmanları olarak gören emperyalist güçler Hilafetçi kesilmiş ve İslam dininin savunucusu olarak hareket etmişlerdir. Lozan barış görüşmelerinde Lord Curzon’u çileden çıkaran üç kavram vardır: Hâkimiyet-i Milliye, İstiklal ve Egemenliktir. Bunlardan birincisi iktidarın bütün ulusun elinde olmasını, ikincisi siyasi, üçüncüsü ise iktisadi bağımsızlığı ifade etmektedir. İttihatçıların Dünya savaşı nedeniyle Avrupalıların baskı yapamayacağını hesap ederek, Osmanlı topraklarındaki kapitülasyonları 1 Ağustos 1914’te tek taraflı kaldırmasına kadar ülkenin nasıl sömürüldüğü heyet tarafından çok iyi biliniyordu ve Kemalist hükümetin kurulmasıyla aynı karar alındı kapitülasyonların uygulanması durduruldu. Ankara hükümetinin 1922 Eylül’ünde İzmir’e girer girmez ilk icraatlarından biri gümrüklere el koymak ve buradaki yabancı memurların işlerine son vermek oldu. Daha sonraki yıllarda İran ve Mısır’da kapitülasyonların kaldırılması ile ilgili mücadele verdiler.
Hilafeti lağveden 3 Mart 1924 tarihli yasanın yanı sıra Şeriye Vekâletinin kaldırılması ve Tevhidi Tedrisat kararlarının alınması bu alanda kesin adımı oluşturur. 1924 Anayasa değişikliğinde devlet dininin İslam olduğu aynen muhafaza edildiyse de 10 Nisan 1928 değişikliğinde ikinci maddedeki bu kayıt kaldırılır. 1937’de laikliğin anayasaya ilke olarak girmesiyle en son şekle ulaşılır. Devam eden yıllar boyunca da laiklik her zaman iç ve diş mihraklar tarafından bir din sömürüsü olarak kullanılmıştır. Bunlara örnek olarak Şeyh Sait ayaklanmasını İslam’ı reddeden Kemalistlere karşı çıkış diye sunanlar olmuşsa da pek çok yayın organı “Musul için İngilizler tarafından ve İngilizlerin maddi desteğiyle” düzenlendiğini ileri sürmüşlerdir.
Yakup Kadri o günlerde “Türkiye Cumhuriyeti halkçı bir devlette, halkçı bir hükümete sahip olduğuna göre dili de halk dili olmalıdır.” diyerek Kemalistlerde egemen olan anlayışı dile getirmiştir. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde İslam dünyasında basım evleri yaygınlaşırken elle yapılan dizginin zorluğu (Latin alfabesinde 80-90 gözlü harf kasası yeterken Arap alfabesinde 400-600 göz gerekiyordu.) yeni Türk harflerine geçişte önemli bir nedeni oluşturmuştur. Latin alfabesi önce Arnavutluk’ta sonra Azerbaycan’da sonrada 1 Kasım 1928’de kabul edilen yasa ile 1 Aralık 1928’den itibaren Türkiye Cumhuriyetinde bütün özel yayınların yeni harflerle olacağı kararı alınmıştır. Uygulama tahminlerin aksine 15-20 yıl değil bir iki yıl içinde gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu uygulamaya yurt içinden ve dışından değişik gruplardan tepkiler gelmiş ve olay devamlı din ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır.
Arap dünyasının hatası, dilin ve harflerin insan icadı ve sürekli evrim geçiren sosyal bir oluşum olduğunu unutup onlara kutsallık atfetmek olmuştur. Kuran’ın değişmezliği dil ve harflere de yayılınca çözümsüzlükte gündeme gelmiştir. Halkın belli kesiminin diğerlerinden farklı, anlaşılamayan bir dil kullanması fikir tartışmalarının belirmesini ve ufukların açılmasını engellemiştir. Savaş sırasında halkın katkısını arttırmak için hutbeler Türkçe okunmuş ve sorun olmamıştır. Halkın anlamadığı bir dilde ibadet etmesi nedeniyle 1925 Şubat’ında TBMM’de Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi konusu gelince İslam dünyasında hassasiyet bir hayli arttı fakat tepkilerden etkilenilmeden aynı politikaya devam edilmiştir. Ard arda çıkarılan ve hukuk sistemini bütünleyen kanunlarla çağdaş ve modern pozitif hukuk anlayışı bütün kurum ve kurallarıyla uygulanmaya başlanmıştır. Eski ve geçerliliğini yitirmiş dinsel hukuk sistemi, devlet sisteminden tamamen uzaklaştırılarak çağdaş ve modern, devlet ve toplum yapısının temeli atılmıştır. Eğitim ve kültür alanında yapılan inkılâplarla, evrensel değerleri benimsemiş, aklı ve bilimi temel hareket noktası olarak alan, Atatürk milliyetçiliği’ne bağlı, vatandaş olma bilincine erişmiş, cumhuriyetin temel niteliklerini benimsemiş ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmiş, çağdaş ve modern bir insan tipi ve toplum oluşturmak amaçlanmıştır. Toplumların her birinin özgün koşulları sebebi ile her milletin Türk devrimlerini aynen uygulaması beklenemez ancak, hemen her devletin Türk devrimlerinden alacağı bir ders bulunmakta olduğunu çoğu düşünür ifade etmiştir.
Türkiye’nin Kemalizm’e oradan çoğulcu demokrasiye erişmesi diğerlerinde eksik olan, yüz yılı aşan kesintisiz bir sürecin sonucudur. Dinine bakmadan bütün insanların eşitliği, halkın yönetime katılması ve kontrolü, dini siyasi gücün üstüne çıkarmamak, ne olursa olsun çağdaşlaşmaktan vazgeçmemek, bakışı ileriye yöneltmek anlayışları Kemalizm’le en doğru şeklini bulmuştur. Bu devamlılık nedeniyledir ki İslamcı hareket Türk toplumunda kökten dinci bir hüviyet taşımamıştır. Günümüzde Türkiye’deki kökten dinci eğilimler ithal ve özentidir.
5 Ekim 2012 Cuma
9. SINIF FİZİK DERSİ KONULARI (MÜFREDATI)
9. SINIF FİZİK KONULARI
*Fiziğin Doğası
*Enerji
* Madde ve Özellikleri
* Kuvvet ve Hareket
* Elektrik ve Manyetizma
* Dalgalar
9. SINIF KİMYA DERSİ KONULARI KONULARI
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)