Osmanlı toplumunun Tanzimat ile birlikte yaşadığı değişimler.Behcet Bey yetmiş yaşında, geçmişte takılıp kalmış, çekingen kendi dünyasında bir ihtiyardır. Sevmediği, asık suratlı hizmetçisi ile birlikte yaşamaktadır. Onu hayatının zarureti olarak görür.Hizmetçisi Şerife Hanım hatıralarından süzülen tek canlıydı ve çok şey ifade ederdi. Behçet Bey ürkek, hassas, iç dünyasıyla meşgul, yalnız bir insandır. Bu da onu darülmihan diye adlandırılan bir yalnızlığa sürüklemiştir. Evi estetiksel kaygının şahane tablosu gibidir. Behçet Bey eski, güzel, renkli şeyleri sever. Antikacı dükkanında saatler geçirir, buna rağmen o sanat meraklısı değil şairdir.
Dost meclislerinde şarkılar, besteler okunurken o dışarı çıkmaz, saat tamir etmek kitap ciltlemekle vaktini geçirirdi. Bu işler en büyük zevkiydi. Onlara marazi denilecek bir sevdayla bağlıydı. Hatta sevdiği kitapları koynuna alır çocukların oyuncağıyla yatması gibi onlarla uyurdu.
Behçet Bey otuzbeş yıl evvel karısı Atiye’yi kaybetmiştir. Belki de kocasına ve bu monoton hayata tahammül edemediğinden genç yaşta ölmüştür. Saatlere ve kitaplara harcadığı zamanı karısı için harcamamıştır. İstemedende olsa karısını incitmiştir. Karısı ölmeden evvel bu konuda sitemini dile getirmiştir.”Bey işte ölüyorum.Darülmihanda bir kadına lüzum yok.bundan böyle kitapların ,saatlerin ve ciltlerin ile meşgul ol; kimse seni rahatsız etmez” demişti. Bu içten gelen sitem zavallı kadının nasipsiz ömründen alabildiği biricik intikamdı. İşin trajik yanı bunca yıl geçmesine rağmen Behçet Bey’in hala masumluğuna inanması ve bu ölümü kadın inadına bağlamasıydı.
Cavide Hanım Behçet Beyin ablasının torunu, genç yaşta dul kalmış bir kadındır. Behçet Bey onu konağa davet etmiştir. Ama alıştığı düzenin bozulmasından korkmaktadır. Yenilik ve değişiklik onun hazmedemediği iki kavramdır. Ancak merhamet ettiği bu kızı ve gençliği güzelliği ile evde estireceği yeni havayı kabullenmiştir.
Odasında duran antika bir aynayı eline alarak Necip paşa konağını düşünmeye başladı. Şimdi Behçet Bey 15-16 yaşlarında toy bir delikanlıydı.Kulağına Necip Paşa konağından saz sesleri geliyordu. O Konaktan antikacıya geçen bu aynayı Behçet Bey satın almıştır.Bu komşu konağın hanımefendisi babasının eski sevdalısı Tarıdil Hanım, konağın yaşantısı onların musıkiye olan düşkünlükleri, orada yetiştirilen cariyeler, bu cariyelerin aynayı kullanma ihtimalleri, o cariyelerden biri tarafından kendisine atılan gül gözünün önünde canlanmıştı.
BABA İLE OĞUL
Behçet Bey’in babası İsmail Molla çok ölçülü fakat biraz pervasız, açık yürekli, sert, mağrur, otoriter bir insandır. Dinamik renkli ve uçarıdır. Çapkınlığı erkekliğin bir gereği sayardı.
İhtiyarlık zamanında dönemin padişahı Abdülhamit’in emriyle görev yeri Hicaz olarak belirlenmiştir. Behçet Bey o sıralar ondokuz yaşındadır. Yatılı okula verilmiştir. Annesi ve bakıcısının yoğun ilgisinden sonra ona bu hayat zor gelmiştir. Bir kadın kadar içli duygusal, pısırık, fazla nezaketliydi. Aşırı utangaç, ahlaklı bir gençtir. Çok çalışkandır. Kitapları ve onlarla ilgilenmeyi çok sever.
Onun bu pısırık, içine kapanık, utangaç halinden babası hiç hoşnut değildir. Hatta baba yüreğini sızlatmaktadır. Onun yazdığı mektupları sayfalarca anlattığı gereksiz ayrıntıları tahammül gösterip onu incitmekten kaçınmıştır. Ona tahammül etmeyi öğrenmiştir.
İsmail Molla orada karısını kaybetmiş görev süresi dolunca geri dönmüştür. Döndüğünde büyük bir sürprizle karşılaşır. Oğlu okulunu bitirmiş, Şura-yı Devlet üyesi olmuştur. Padişahın emriyle İsmail Molla’nın eski arkadaşı olan Ata Molla’nın kızı Atiye hanımla evlendirilmektedir. Sebebi ise şehzadelerden biri Atiye Hanıma aşık olmuş onunla evlenmek istemektedir. Padişah ise böyle bir çözüm yolu bulmuştur. Ata Molla’nın en değerli kızıdır bu durumdan memnun değildir fakat emre karşı gelememektedir.
Ata Molla İsmail Molla’nın eski ders arkadaşıdır. Şu anda dargındırlar. Ata Molla geçimsiz kalleş, hırslıdır. Üst makamda bulunanları yerden yere vurur. Abdülhamit devrinden şikayetçidir.
İKİ DÜNÜR
İki dünür zamanında ders arkadaşıydılar, araları gayet iyi idi. Padişahın İsmail Molla hakkında ne düşündüğünü sorması üzerine Ata Molla’nın çocukluktan beri içini kemiren kıskançlık birden şahlanmış ve ona ömrü için felaketli olan bir yanlış yaptırmıştı. Hünkarı beğendiğini bildiği arkadaşını övdükten sonra onu Kara Çelebizade Abdülaziz Efendiye benzetmiştir. Bu sözle onu büyük bir alime benzeterek övüyor bir yandan da tehlikeli bir şahsiyet olduğunu belirtiyordu. Padişah bu cevabı küstahlık saydı bir daha huzura almadı. Bu olay iki dünür arasında kanayan bir yara gibi hep kalmıştır. Ata Molla Behçet Beyi beğenmemekte kızına layık bulmamaktadır.
BEHÇET BEY’İN EVLİLİK YILLARI
Behçet Bey öyle mahçuptu ki evlendikleri gün kendisinden birbuçuk karış uzun olan bu güzel kadına ne diyeceğini bilemedi.O Behçet Bey’e ait bir nergis çiçeği gibiydi. Ama Behçet bey’de ona sahiplenecek cesaret yoktu. Evliliklerinin ilk gecesi beklenenin aksine uyuyarak geçti. Ama Atiye Hanım kararını vermişti; Genç kadın alnına yazılan bu adamı sevmeye uğraşacak ona sadık bir eş olacaktı.
Behçet Bey bu hassas kadının ulvi duygularını anlayabilecek yaratılışta değildir. O herşeyi kendi değer yargılarıyla ölçmektedir. Karısını daima kendinden üstün bulur. Bu sebeble de hep kendini ondan uzak tutar. O kadar güzel ve iyi olmasa onu daha çok sevecektir.
Atiye ile İsmail Molla birbirlerine çok iyi uyum sağladılar. Atiye musikiye olan düşkünlüğü kadar siyasetten tarihten de anlar o konuları saatlerce tartışabilirdi. Birlikte çok güzel vakit geçiriyorlardı, çok iyi dost olmuşlardı. Atiye Hanım istese boşanabilirdi ama o kocasına kıyamaz kayınpederini de üzmek istemezdi.
Behçet Bey karısının kendisini bırakıp gitmesinden çok korktuğu için babasının “Mahur Beste” den bahsetmesine engel olmak istemiştir. Bu eser Talat Bey’in dir Kocasını terk eden kadının acıklı öyküsünü anlatıyordu. Atiye bu engellemenin nedenini biliyordu. Atiye’ye göre bu hayata renk katmanın bir yolu var o da kocasının politikaya girmesiydi.
GARİP BİR İHTİLALCİ
Bu bölümden itibaren söz konusu evlilikten bir malumat alınamaz.Bu yazar tarafından bilinçli yapılan bir kopukluktur.
Sabri Hoca İsmail Molla’nın arkadaşı, politikanın yuttuğu bir insandır. Medrese tahsilini parasızlık yüzünden yarıda bırakmış ve politika aşkı ile devrin olayları içinde bulunmuş, insan sarrafı garip biridir.
Abdülaziz’in hal’i sırasında Mithat Paşa’nın yanında bulunmuş, Suavi olayında ön sırada yer almıştır. Jön Türklerle münasebeti de başlamıştır. Abdülhamit aleyhindeki propagandalara katılmıştır. İmparatorluğun içinde bulunduğu durumu görerek ümitsizliğe kapılıp köşesine çekildi. Ona göre şark ölmüştü hünkarı indirmek birşey değiştirmezdi. İsmail Molla ise kötümser değildi. Bir kültürü asimile etmek bir inanışı fosilleştirmek oldukça güçtü.
Atiye küçükken kendisiyle oynamaktan garip bir heyecan duyduğu aynı zamanda akrabasıda olan Refik Bey’in eğitim için gittiği yurt dışından döndüğünü duyunca tadı kaçmıştır. Refik Atiye’yi, Atiye’de onu hiç unutmamıştır.
HISIM AKRABA ARASINDA
Halit Bey şişman sevimli bir adamdı. Hiddetli görünüşlü ama daima neşeli biridir. Baba parasıyla geçinir, gece alemlerine düşkündür. Paralar suyunu çekmeye başlayınca miras takibine başlamış açtığı davaları takip sırasında avukatlarla girdiği münasebetler yıllarca sürmüştür. Bu dava takipleri sonucu tedavisi mümkün olamayan “adalet hastalığına” tutulmuştur.
Karısıyla evlenebilmek için satranç öğrenmiştir. Bu pek sevmediği oyundan kurtulabilmek için kayınpederi Ata Molla ile karşılaşmalarında uyuya kalmaya başlayınca Ata Molla tahammül edememiş iç güveysi olarak girdigi konaktan karısınıda alarak ayrılmıştır.
ESKİ BİR KONAK
Halit Bey’in konağında iki süt nine vardır. Adile Hanım, Esma Sultandan saray terbiyesi almış, çatık kaşları, dehşet verici mimikleriyle otorite sağlayan sert, titiz, mağrur bir hanımdır. Halit Bey’in anneannesi Buyidil Hanım ile eski kapı yoldaşıdır gelip onun konağına yerleşmiştir. Annesi Sıdıka hanıma süt ninelik etmiş ayrıldığı konağa yıllar sonra gelerek Sıdıka hanımın çocukları ile bizzat ilgilenmiştir .
Sıdıka hanımın kocası Sırmakeş Nuri Bey tayinini beğenmediği için resmi görevinden ayrılmış, sarraf Agop Efendinin tavsiyesi ile sırmalı eşya satmaya başlamıştır Saniye Hanım Nuri Beyin süt ninesidir Nuri Bey onunla yaşardı. O eğlenmeyi çok severdi ama moda olan alafranga eğlencelerle Beyoğluna düşkünlüğü yoktu mahalle kahvesinde rakı yudumlamayı tercih etmiştir.
Birgün arkadaş tavsiyesi ile umuma açık olmayan, parola ile girilebilen bir sefahat evine gitti ordan bir kız seçti ama gecenin ilerleyen saatlerine doğru o günlerde İstanbul da sıkça görülmeye başlanan bir yangın çıktı. Bu yangında evin sahibi Nerkis Hanım yıllardır biriktirdiği altınların, elmasların derdine düşüp çiğnenerek can verdi. Nuri Beyi ise tulumbacı takımından Ali kurtarmıştı. Ali sonra konağın kahyası olmuştur. Bu yangın Nuri Bey’de bazı tesirler bırakmıştır. Olayı kendisine gönderilen bir ilahi mesaj olarak almış, dünyadan el etek çekmek istemiştir. Hayatını mistik bir arayış devresi hüküm sürdü. Tarikata girdi. Nefesler besteledi. Semazenlere konuk oldu. Sonunda Sıdıka Hanımla evlendi.
MAHUR BESTE HAKKINDA BEHÇET BEY’E MEKTUP
Bu bölümde Ahmet Hamdi Tanpınar Behçet Bey’in kendisine yazdığı serzeniş yüklü mektuba cevap verir. Yazar yanıt verirken okuyucunun şüphe ve meraklarını gidermeye çalışır. Behçet Bey’i bambaşka bir şahsiyet gibi karşısına alır. Onunla yüzleşir. Yazar onu hayatla ve benliğiyle tanıştirmak için unutmuş hikayesini yarı bırakmış hatta kötü göstermiştir. Çünkü “olduğumuz gibi” ile “olmak istediğimiz gibi” kavramları farklıdır. Bu yüzden Tanpınar Behçet Bey’in kendi hikayesini “hatırat” gibi kaleme almasına engel olmuş; objektifi yakalamaya çalışmıştır.
Üstad, Behçet Bey’i dinlerken yıllarca kapısı açılmamış bir eve girdiğini sanır. Birdenbire bu kapının gündelik hayata nasıl, hangi sebeblerle kapandığını merak eder.”Mahur Beste” bu meraktan doğar.
Behçet Bey esasında yazara göre çok “velut” tur. Kitapta ismi geçen şahısları hep ondan öğrenmiştir.Nihayet yazar Behçet beyin tek bir zaman parçasından ibaret olmadığını onunda bir zamanı olduğunu kavrar. Onun için hal hatırlama anıyla sınırlıdır. Behçet Bey onu sokağa çıkarır.
Tanpınar mektubunda Atiye’yi sabrından dolayı takdir etmektedir. Refik Bey’den ve Atiye’den bahsetmemesinin sebebini yine Behçet Bey de bulur. Onların sonunu yazardan, Behçet Bey gizlemiştir. Halbuki Refikin zatürreden öldüğünü saklamanın ne lüzümu vardır.
Behçet Bey mani olduğu için “Mahur Beste” ve Talat bey’den üstünkörü bahseder. O kainatın kendi etrafında dönmesini ister. Ama hayat herkesle beraber yürür. Hayatta başka insanlar başka kahramanlar da vardır. Tek kahramanlı hikayeler Tanpınar’ın canını sıkar. Buna rağmen o Behçet Bey’i yarım bırakmayacaktır. Biraz sabra ihtiyaç vardır.
Not : ”Mahur Beste” yarım kalmış bir eserdir ama yazar Behçet Bey’e verdiği sözü tutar. Yazarın “Huzur” ve “Sahnenin Dışındakiler” adlı eserlerinde önemli bir motif olan “Mahur Beste” teması önemli yer alır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Osmanlı toplumunun Tanzimat ile birlikte yaşadığı değişimleri, Behçet Bey’in etrafında gelişen olaylar zinciri halinde Mahur Beste’de yansıtır. Eski ile yeni, doğu ile batı çatışmasının girdabında şekillenen bu çöküş dönemi kimlikleri, ilmiye sınıfından sokaktaki insana kadar geniş bir yelpaze içinde, kaçınılmaz bir uygarlık tartışmasının sözcüleri olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Eserde İstanbul’un Konak hayatı, kadın dünyası ve gündelik ilişkiler arasında yazar gezinir durur. Düş kırıklığı, isyan ve umutsuzluk arasında bir çıkış yolu arayan bireylerin durumu anlatılırken bu seyahat yazarın kaleminden hüzünlü bir şiire dönüşmüştür.
Roman sekiz bölüm halinde yazılmıştır. Karakterler mazinin koridorlarında dolaşır, konuşur, düşünür ve duyar. Çok uzun cümleler kullanılmış tasvirler oldukça teferruatlı yapılmıştır. Olayların akışında belirli bir sıra gözetilmemiş, bazen olaylara başlanmış devamı getirilmemiştir. Sanki bu durum bir unutulmuşluğu, bir uyuşukluğu anlatır gibidir. Fakat yazarın gerçekçi gözlemleri ayrıntıyı kaçırmaması, dikkati ve sosyal, tarihsel felsefesi bu neticeyi çürütür.
Yazar zamanın ve saatlerin baş döndürücü musıkisi eşliğinde, çok eski şeylerden, eski insanlardan, geçmişteki olaylardan bugünden bahseder gibi çok canlı eleştirilerle, düşüncelerle söz eder. Ana karakterin hayatını günışığına taşımaya çalışırken başka konular, başka renkler içinde onu unutmuş gibidir. Mahur Beste yazarın irdeleyiş tavrı, şiirsel tasvir anlayışı ve cümlelerin uzunluğu sebebiyle yazılış maksadı güç sezilebilen bir roman olarak karşımıza çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder