28 Nisan 2012 Cumartesi

Eski Dünya Seyahatnamesi, İlber Ortaylı

Eski Dünya Seyahatnamesi, İlber Ortaylı, 2007, Ankara
Prof.Dr.İlber ORTAYLI’nın değişik zamanlarda ve değişik nedenlerle gittiği ve gördüğü  ülkelerle ve şehirlerle ilgili düşünceleri.
KIRIM: ECDAD TOPRAĞI
Yazar bu bölümde, Kırım’ın eski bir ecdat toprağı olduğundan, tarihi birçok yerini (Çehov’un evini, Yalta Konferansının yapıldığı sarayı, Puşkin’in yaşadığı yer gibi) görme imkanına sahip olduğundan, Selanik’le nüfus olarak mukayese edilebilecek bir Yahudi şehri olduğundan ve özellikle Odessa’nın dünya savaşları sırasında çok zarar gördüğünden, hala Osmanlı’dan kalan izler taşıdığından ve halkları (Ukraynalılar, Ruslar, Kırım Türkleri ve Karaylar) arasındaki ilişkilerden bahsetmiştir.

ORTADOĞU
KIRK YIL ÖNCESİ

Yazar bu bölümde, Evliya Çelebi dışında, Ortadoğu ile ilgili doğru düzgün bir çalışma olmadığından, Refik Halit KARAY’ın sürgün zamanı o yöreler hakkında hazırladığı “Gurbet Hikayeleri” kitabının bir şaheser olduğundan, bu bölgeyi anlayabilmek için Arapça, Farsça ve İbranca bilen uzmanlara ihtiyaç olduğundan bahsetmiştir.
Ayrıca, Suriye’deki Halep ve Şam’ın Türkiye için öneminden, bu bölgelerde hala Türkiye’nin etkisi olduğundan ve Türkçenin yaygın bir şekilde konuşulduğundan bahsetmiştir.
SURİYE GEZİM; ŞAM
Yazar bu bölümde, asıl Suriye denilen bölgenin, şu anki Suriye Devletinden daha geniş bir bölgeyi ifade ettiğinden, eski Büyük Suriye’nin Filistin’i, Ürdün’ü, Lübnan’ı kapsadığından, bu bölgelerin Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katıldığından, eskinin gözde ticaret merkezlerinin bu bölgede olduğundan, dört asırlık Osmanlı döneminin bu bölge için sulh zamanı olduğundan, Şam’ın İslam dünyası için Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra gelen en önemli şehir olduğundan ve Osmanlı’nın da Suriye’ye özel önem verdiği ve bazı ayrıcalıklar tanıdığından bahsetmiştir.
HALEB

Yazar bu bölümde, Suriye’deki ünlü kalelerden ve haleb kalesinden, şehir üzerindeki Osmanlı-Memluk yarışmasından, Cumhuriyet dönemindeki muhalif İstanbul Hükümeti politikacıların burada yaşadıklarından bahsetmiştir.
KUDÜS
Yazar bu bölümde, Kudüs’ün Mekke ve Medine kadar Osmanlı mülkünün gözdesi olduğundan, hala Osmanlı izlerini taşıdığından, Osmanlı yönetiminde 400 yıl boyunca huzurlu bir dönem yaşandığından, Osmanlı döneminde bugünkü görünümüne kavuştuğundan, İsrail’in nasıl kurulduğundan, Arap dünyası ile Yahudiler arasındaki çekişme ve çatışmalardan ve Kudüs’ün sosyo-ekonomik durumundan bahsetmiştir.
IRAK
Yazar bu bölümde, Irak’ın sınırlarının İngilizler tarafından cetvelle çizilerek ortaya çıkarıldığından, birçok yabancı devletin yönetime müdahale ettiğinden, Irak’taki sorunların çözümü için Türkiye’nin taraf olmasının zorunlu olduğundan ve Arap dünyasını tanımamız gerektiğinden bahsetmiştir.
LÜBNAN
Yazar bu bölümde, Lübnan teriminin, Ortadoğu’da karlı dağlara sahip tek yer olduğundan, beyaz anlamındaki “leban” kelimesinden geldiğinden, Beyrut’un Osmanlı zamanında geliştirildiğinden ve merkez haline dönüştürüldüğünden, Katolik Maruni cemaati ve Dürzilerin çoğunlukta olduğundan ve bugünkü halini Fransa mandası zamanında aldığından bahsetmektedir.

MISIR
Yazar bu bölümde, Mısır’ın Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilmesinden önce Memlukların elinde olduğundan, Osmanlı’nın nasıl buralara kadar geldiğinden bahsetmektedir. Ayrıca Mısır’ın Mehmet Ali Paşa yönetimindeki zamanından, Mısır’daki hala sürüp giden Osmanlı etkisinden ve Osmanlı zamanı Mısır ile ilgili yazılan eserlerden bazılarından bahsediyor.
İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ
Yazar bu bölümde, İskenderiye’de yaşayan halkların, sadece Mısır’lı Kıptiler olmadığını, aynı zamanda, Yunanlılar, Filistin’i terk eden Yahudiler, Lübnan ve Suriye halkları olduğunu, en eski kütüphanelerden biri olduğunu, birçok bilimsel çalışmaya kaynak teşkil ettiğini ve çağlar boyunca çok fazla tahrip edildiğini bahsediyor.

BAHREYN

Yazar bu bölümde, Bahreyn’in Hindu ve Budist mabetlerinin inşa edilmesine bile izin verecek kadar yabancı kültürlere açık bir devlet olduğundan, fakat batılı ülkelerin sermayesinin işgali altında olduğundan, sahillerin doldurulması ve devasa binaların yapılmasından çevresel bir zarar ortaya çıktığından ve bunun da kültürlerini yok ettiğinden bahsediyor.


OSMANLI MİRASINI YOK ETMEK

Yazar bu bölümde, Mekke-i Mükerreme’de Kabe’nin yanındaki Kale-i Ecyad’ın yıkılmasından bahisle, Suudilerin adeta Osmanlı’yı silmek istediklerini, bununla da kalmayıp yaptıkları ile Hz.Muhammed devrinden bir eser bırakmadıklarından ve Suudilerin arsız bir şekilde para hırslarından bahsediyor.

ADI YEMEN’DİR

Yazar bu bölümde, Yemen’deki aşiretlerin Osmanlıyı oldukça uğraştırdıklarından, ekilebilen arazinin çok önemsendiğinden, bitki ve ağaçlarının dünyada bulunan en nadide türler olduğundan, kat çiğnemenin öneminden, turizme yeni yeni açıldığından, petrol gelirinin fazla olmadığından ve Osmanlı için öneminden bahsetmiştir.

YUNANİSTAN
GİRİT

Yazar bu bölümde, adada hala Türklerin sevildiğinden, Girit’teki Ortodoks kilisesinin Yunanistan’a değil de İstanbul’daki patrikhaneye bağlı olduğundan ve hala Osmanlı hakkında araştırma ve çalışmaların yapıldığından bahsediyor.
ATİNA GÜNLÜĞÜ
Yazar bu bölümde, Yunanistan’da hala Türk düşmanlığı yapıldığından, fakat zenginlik ve gerçek eğitimin bu düşmanlığı azalttığından, Atina şehir müzesinden, Benaki müzesinden ve Atina’daki değişimlerden bahsediyor.
SELANİK
Yazar bu bölümde, Selanik’in Atatürk’ün doğum yeri olmasından ve diğer yönlerden Osmanlı için öneminden, Selanik’teki edebi faaliyetlerin ve akımların yoğunluğundan bahsediyor.
SELANİK’TEN AYNAROZ’A
Selanik’in Trakya-Makedonya bölgesinin merkezi olduğundan ve bu konuda bir bakanlığın olduğundan, Selanik’in yaşamak için Atina’dan daha çok tercih edildiğinden, Yunanistan’ın en dindar halkının burada yaşadığından bahsediyor.
Ayrıca, Aynaroz manastırlarından, Halkidiki yarım adasından, buraların bir tür özerkliğe sahip olduğundan, buradaki manastırların Atina’daki patrikhaneye değil, Fener’deki ana patrikhaneye bağlı olduğundan bahsediyor.

ARNAVUTLUK
Yazar bu bölümde, Arnavutluğun doğasının bozulmadığından ve bozulmaması gerektiğinden, birçok yerleşim biriminin sadeliğini koruduğundan, tarımın çok yaygın olduğundan, halkının cana yakınlığından, Enver Hocanın Arnavut tarihinde öneminden, Tirana’nın klasik Balkan havasını verdiğinden bahsetmektedir.

MAKEDONYA
Yazar bu bölümde, Makedonya’da Tito döneminden kalma mükemmel bir karayolu ağı bulunduğundan, Müslüman Arnavut, Makedonlar ve Türk azınlık arasında bir çekişme bulunduğundan, Almanya’nın bölgede etkinliğini koruma çabalarından bahsediyor.

BOSNA
Yazar bu bölümde, Bosna’nın asıl kurucusu Gazi Hüsrev Bey’den, Bosna’nın Osmanlı’ya en yakın eyalet olduğundan, İslamiyetin çok yayıldığından, Bosna ulemasının çok etkin olduğundan bahsetmiştir.
Aynı zamanda, Bosna’nın bugünkü haline gelirken, Osmanlı zamanında yaşadığı sıkıntılardan, son yıllarda yaşanan dramdan ve Bosna’daki İslamiyetin Osmanlı tarzı bir İslamiyet olduğundan bahsediyor.
MOSTAR KÖPRÜSÜ
Yazar bu bölümde, bombalanan Gazi Hüsrev Bey camiinin Suudiler tarafından restore edilmesinin bir ayıp olduğundan, Mostar köprüsünün restorasyonundan, Bosna’daki savaşın etkilerinin hala sürdüğünden ve halkının fakirlik çektiğinden bahsediyor.

BUDAPEŞTE
Yazar bu bölümde, Budapeşte’nin Buda ve Peşte şehirlerinin birleşiminden oluştuğundan, hala Osmanlı eserlerinin varlığından, Macarların Osmanlı hakimiyetine ve eserlerine karşı saygılı olduklarından, Macarların menşei konusundaki araştırmalardan, Avrupa’nın klasik uygarlığını en çok koruyan halkın Macar halkı olduğundan bahsediyor.

İRAN
Yazar bu bölümde, İran tarihinde yaşanan hakimiyet mücadelelerinden, Türklerle ve Osmanlılarla ilişkilerinden, gelenek ile batılı düşünceyi iyi kaynaştırdıklarından, Mollalarla laik kesim arasında bir kavga olduğundan, İran halkını bağlayan unsurun Şii İslam ve imparatorluk geleneği olduğundan bahsediyor.
Aynı zamanda, ekonomisini petrol ve gaza dayandırdığından, diğer alanlarda yatırım yapılmadığından, bizimle önemli ekonomik ilişkileri olmadığından, Büyük Selçuklu döneminde Zerdüşt dininden İslam’a geçişin çok hızlandığından, İran’da Türkçe ve Türk unsurunun ağırlığı olduğundan, Ortaçağ’dan beri değişmeyen, Yazd, Kerman, kaşhan, İsfahan gibi şehirlere sahip olduğundan bahsediyor.
ISFAHAN, NISF-I CİHAN
Yazar bu bölümde, İsfahan’ın bir zamanlar Şark’ın en büyük şehri olduğundan, bu yüzden “nısfh-ı cihan” yani dünyanın yarısı diye anıldığından, hala burada Zerdüştlüğün devam ettiğinden, aynı zamanda Yahudi ve Ermenilerin de bu bölgede yaşadıklarından, başta İsfahan olmak üzere bütün İran’da çok fazla okunduğundan, edebiyatlarına ve kültürel miraslarına çok sahip çıktıklarından, Türkiye ile İran arasındaki akademik çalışmaların azlığından bahsediyor.
HERYERDE İRAN DASKYLEİON’DA DA
Yazar bu bölümde, Bandırma civarında bir harabe olan Daskyleion’dan bahsederken, Hindistan’dan, Asya’ya; güneyde Suriye, Filistin, Mısır’a; batıda küçük Asya’ya etkilerinin görüldüğünden, İran’ın tarihinden, Zerdüşt inancından bahsediyor.

RUSYA
Yazar bu bölümde, her zaman Osmanlı ve Rusya arasında Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerindeki etkinlik mücadelesi yaşandığından, Rusya’nın II’nci Dünya Savaşından sonra Türkiye için kâbus olduğundan ve bu dönem içinde diğer NATO ülkelerine nazaran daha kapalı bir ilişki yürüttüğümüzden, ilişkilerin geliştirilmesinde devletlerden çok yurttaş girişimlerinin etkili ve önemli olduğundan ve her iki tarafın devlet adamlarının dostça girişimlerde bulunmalarının gerektiğinden bahsediyor.
DÜKALIĞIN BAŞKENTİ, VLADİMİR
Yazar bu bölümde, Moskova’nın 180 km. kuzeybatısındaki Vladimir şehrinden, bu şehrin tarihteki yerinden, yine Rusya ve Türkiye ilişkilerinden ve Rusya’nın Ortadoğu politikasından bahsediyor.
MOSKOVA
Yazar bu bölümde, Moskova’daki Yahudi ve yabancı düşmanlığından, Türk sermayesinin Moskova’daki rolünden, Rusya’nın nüfusunun azaldığından, Türk ve Rus evliliklerinin arttığından, Rusya’nın sadece petrol gelirleri ile kalkındığından ve bu durumun bir atalet oluşturduğundan, taşradakilerin buna rağmen hala yoksulluk yaşadıklarından bahsediyor.

KAFKASYA
Yazar bu bölümde, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın Güney Kafkasya’yı; Osetler, Adige ve Çerkesler, Kumuk, Karaşay ve Balkarları, Dağıstan’ın Lezgi ve Avarları’nın ise Kuzey Kafkasya’yı oluşturduklarından, Kafkas halklarının tarihinin çileyle dolu olduğundan, Gürcistan’ın birçok yönden Türkiye ile yakınlığından, Gürcistan’ın akıllı bir dışa açılım yürüttüğünden, Gürcistan halkının eğitim ve kültür düzeyinin yüksek olduğundan, Rusya’nın Kafkasya’daki etkinlik mücadelesinden, Ermenilerin hem Gürcüler hem de Azeriler için bir problem kaynağı olduğundan bahsediyor.
BAKÜ’DE İÇŞEHİR
Yazar bu bölümde, Bakü’de bulunan iç şehirden, yapılaşma içinde nasıl korunduğundan, Azerbaycan halkının sanatı sevdiğinden, petrolün yeni bir zengin sınıfı yarattığından, gelirlerin Bakü’ye harcandığından, buna rağmen özellikle Hazar kenarında çarpık bir yapılaşmanın sürdüğünden bahsediyor.




İTALYA
VENEDİK
Yazar bu bölümde, Venedik’in denize çakılan kazıklar üzerinde inşa edildiğinden, kademeli ve karışık bir meclise sahip olduğundan, Cenova ile rekabetinden, Türklerin Akdeniz’e inmelerinin Venedik’in sonunu getirdiğinden, önce Fransızların daha sonra ise İtalyanların egemenliğine geçtiklerinden, birçok adacıktan ve kanallardan oluştuğundan, Venedik İtalyancasının biraz farklı olduğundan bahsediyor.
TÜRKİYE VE İTALYA
Yazar bu bölümde, Türkiye-İtalya ilişkilerinin 152’nci yılı olduğundan, İtalyanların daimi temsilciliği ilk bulanlar olduğundan, mütareke döneminde İtalya’nın hem İstanbul halkıyla yakın ilişki kurduğundan hem de Anadolu hükümetine el altından yardım ettiğinden, bütün iktisat ve bankacılık terimlerinin İtalyanca olduğundan bahsediyor.
KATOLİK İNANCINA MENSUP KİTLE KAN KAYBEDİYOR
Yazar bu bölümde, Katolik kilisenin dünyadaki en geniş dini grup olduğundan, dinin yorumunun kilisenin idaresinde olduğundan, Protestanlığın Roma Katolikliğine çok kan kaybettirdiğinden bahsediyor.
DEVLET İÇİNDE DEVLET
Yazar bu bölümde, Katolik kilisesinin İtalya içinde Vatikan olarak bir devlet olduğundan, Vatikan’ın dünyanın en iyi müzelerine ve en eski düzenli arşivine sahip olduğundan, “Papalığın yanılmazlığı” doktrini yüzünden muhalif akımların güçlendiği ve değerli rahiplerin Katolik Kilisesinden ayrıldığından, bugün birçok katoliğin kiliseye gitmediklerini ve çocuklarını vaftiz ettirmediklerinden bahsediyor.

İSPANYA
ENDÜLÜS
Yazar bu bölümde, Endülüs’ün tarihte önemli bir bilim merkezi olduğundan, daha sonra 12’nci yüzyılda Endülüs’ün eski ihtişamını kaybettiğinden, İbn-i Haldun’un bu topraklarda yetiştiğinden, bugünkü İspanya’nın Endülüs mirasını turizm ve kültür merakıyla değerlendirdiğinden, Mısır ve İspanya üniversitelerinin yakın bir işbirliği içinde olduğundan bahsediyor.
Aynı zamanda, Avrupa Birliği desteğini de alarak, gerçekçi, ciddi ve verime yönelik politikalarla hızla geliştiklerinden, Türkiye ile yakın ilişkiler kurmak için istekli olduklarından Bask ve Katalunya bölgelerinden, Baskların sanayileşme üzerinde Katalanların ise ticaret üzerinde yoğunlaştıklarından bahsediyor.
İSPANYA ZİL, ŞAL VE GÜL MÜYDÜ?
Yazar bu bölümde, İspanya’da Amerikanizmin hızla geliştiğinden, ülkenin her geçen yıl biraz daha zenginleştiğinden, uyuşturucu ve kara para ticaretinin çok fazla olduğundan, fazla da çalışkan bir millet olmadıklarından bahsediyor.


BARSELONA VE MADRİD
Yazar bu bölümde, İspanya’nın Katolizmin kalesi olduğundan, buna rağmen medeniyetlerin birliğini en çok savunan ülke olduğundan, Kuzey Akdeniz ülkelerinin gittikçe öneminin arttığından, bu çerçevede bir ortaklığın düşünülmesi gerektiğinden bahsediyor.
Aynı zamanda, Barselona’nın bir moda merkezi olduğundan, tarihten beri burada yaşayan burjuvazinin gösterişi sevdiğinden, burada Katalanların yaşadığından, sanayileşmiş bir bölge olduğundan, tarihte ilk kapitülasyonların aslında Yavuz Sultan Selim tarafından 1517’de Katalanlara verildiğinden, Akdeniz birliğinin gerekliliğinden bahsediyor.

ALMANYA
Yazar bu bölümde, 16’ncı ve 18’inci yüzyıllar arasında savaştığımız Avusturya İmparatorluğunun Alman İmparatorluğunun ta kendisi olduğundan, Almanya’nın Orta Avrupa ve Balkanlarda etkin olma çalışmalarından, eskisi gibi sanayi ülkesi özelliğini yitirmeye başladığından, Alman’ların aceleci, saldırgan ve gürültücü bir üslupları olduğundan bahsediyor.
BERLİN’DE BİR HAFTASONU
Yazar bu bölümde, eskiden Berlin’e göç eden Yahudiler sayesinde yükselen Yahudi merkezi haline geldiğinden, önemli miktarda Osmanlı eserlerinin bulunduğu Pergamon müzesinden, Türk sempatizanlığının varlığından, şehir birleştikten sonra biraz daha canlandığından ve renklendiğinden bahsediyor.

ÇEK CUMHURİYETİ VE PRAG
Yazar bu bölümde, Çeklerin, Polonyalıların ve Slovakların dillerinin çok yakın olduğundan, Çeklerin diğer ikisine nazaran daha bireyci, daha girişken ve endüstriyel toplum çizgilerine sahip olduklarından, Protestanlığın öncülüğünü yaptığından, Avrupa’daki en faal proletaryayı yarattıklarından bahsediyor.
Aynı zamanda, Prag’ın dünya edebiyatı açısından öneminden, sanatsal etkinliklerin yoğunluğundan, tarihi motifini hala koruduğundan bahsediyor ve Floransa, Roma ve Prag’ın Avrupa’nın kültürünü anlamak adına görülmesi gereken en önemli üç şehir olduğunu belirtiyor.

HİNDİSTAN
Yazar bu bölümde, Hindistan’ın 1.3 milyarı bulan nüfusunun 1 milyara yakınının aç ve çok fakir olduğundan, Hindu dini, Müslümanlık, Hıristiyanlık, Küçük animist dinlerden oluşan dinler mozaiği olduğundan, dini hareketliliğin çok fazla olduğundan, Sihlerin yerinden ve öneminden, Pakistan’ın İngilizler tarafından ayrılmasından sonra dinler arasında bazı çatışmaların yaşandığından, coğrafyanın çok geniş olmasından dolayı hiçbir zümrenin tam anlamıyla hakim olamayacağından bahsediyor.
21.YY EŞİĞİNDE HİNDİSTAN
Yazar bu bölümde, Hindistan’da yaşanan sefillikten, başıboşluktan, kirlilikten, gelir dağılımının olmadığından, ama renkli bir aydın kesimine sahip olduğundan bahsediyor.
ÇİN
Yazar bu bölümde, Çin’in batı medeniyeti dışında bırakıldığından, diğer uygarlıklar (Mısır, İran, Yahudi, Yunan, Roma, Hint ve Arap) kadar uygarlığa hizmet etmediğinden, yoksulluğundan, buna rağmen gelişme ve değişme isteğinden, batıyı dikkatli bir şekilde tetkikinden ve gelişimini turizmle değil derin bir yapısal değişimle gerçekleştirmesi gereğinden bahsediyor.

JAPONYA
Yazar bu bölümde, dünyanın en eski seramik eserlerinin Japonya’da olduğundan, Çin’le Japonya arasında kültür bağı olmasına rağmen yaşamlarının ve sanatlarının çok farklı olduğundan, Japonya’nın sanayileşen dünyaya, coğrafi olumsuzluklarına rağmen çok kolay intibak ettiğinden, ülke içindeki ulaşım ağının çok iyi kurulduğundan, Türkiye’ye karşı önyargılarının bulunmadığından ve dünyanın üçüncü sanayi ve iktisadi kuvveti olduğundan bahsediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder