Osmanlı Sarayında Hayat, İlber Ortaylı, 2008, İzmir
Topkapı Sarayı etrafında şekillenen hayatTopkapı Sarayı Osmanlı sultanlarının yaşadığı yerdir. İstanbul fatihi II. Mehmet tarafından 1460’ ta yaptırılmıştır. 19’uncu yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı padişahları ve saray halkı burada ikamet etmiş ancak 1850’lerin başına gelindiğinde sultanlar artık Dolmabahçe Sarayında yaşamaya başlamıştır.
Köklü bir tarihe sahip İstanbul 1400’lü yıllarda konut bölgeleri büyük miktarda boşalmış harap ve bitap bir haldeydi. Fetih sonrasında II. Mehmet tarafından şehirde yapılan medreseler, camiler, bedestenler, kervansaraylar, hamamlar harap ve bitap Doğu Roma başkenti bir Türk şehri haline getirmiştir.
Osmanlılarda saray hem devlet reisinin ikamet yeri hem de ofisidir. Topkapı Sarayı yapılırken Bizans Sarayından kalan taş ve sütunlar sarayın yapımında kullanılmıştır. Saray o dönemde şehrin her tarafına hakim ve her yerinden görülebilen bir yere kurulmuştur. Ayrıca Ayasofya’ya yakın bir yerdedir. Çünkü padişahlar Cuma ve teravih namazlarını burada kılarlardı. Ayasofya’nın ne yapısının ne de adının değiştirilmemesi Osmanlının insanlık mirasına duyduğu saygıyı gösterir.
Saray dönem dönem padişahların yaptırdığı ilavelerle günümüzdeki şeklini almıştır. Osmanlılarda hem tevazuu hem ihtişamın din anlayışıyla dünya görüşünün göstergesi olan Topkapı Sarayı’nda peygamberlere ait kutsal emanetlerle Bizans’tan kalan -örneğin- Vaftizci Yahya’nın kemikleri bulunmaktadır. Bu da bize Müslümanlar kadar Hıristiyanların da mühim eserlerinin ev sahibi olduğunu gösterir.
Topkapı Sarayı’nın planı oluşturulurken Osmanlı felsefesi ve tebaa ilişkileri önemli rol oynamıştır. Ayrıca sarayın II. Murad’ın yaptırdığı Edirne Sarayı’ndan da etkilendiği bilinmektedir.
Saray içerisinde bahçeler, köşkler, devlet işlerinin görüşüldüğü daireler, saray mutfağı, saray görevlilerinin yaşadığı evler ve padişahın evi olan harem bulunur.
Yaklaşık 700.000 metrekarelik alanda kurulu sarayın; yaklaşık 80.000 metrekaresinde binalar geri kalan kısmında ise hasbahçeler bulunur.
Sarayın ev sahibi padişahtır. Padişahın erkek çocukları (şehzadeler) ve padişahın kızları (sultanlar) hanedan üyesidir, ama çocukları yani Padişahın torunları hanedan akrabası olarak kabul edilir. Padişahların devlet yönetimi yanında yaptıkları birer zanaatı da vardır. Mesela Kanuni kuyumcudur, III. Ahmet ise önemli bir hattatdır.
19’uncu yüzyılda diğer büyük devletlere nazaran Osmanlı devlet tüketimi oldukça düşüktür.
Topkapı Sarayı temelde Bîrun, Enderun ve Harem olmak üzere üç teşkilattan oluşur. Saray; Bâb-ı Hümâyûn, Bâbü’s Selam ve Bâbü’s Saade adlı üç ana kapı, dört avlu, Harem, Hasbahçe(Gülhane) ve bahçelerden oluşur.
Bâb-ı Hümâyûn Fatih devrinde yapılmıştır. Bu dönemde bu şekildeki yapıların üzerine çeşitli ayetlerden alıntılara yer verilirdi. Artık bu gelenek tamamen terk edilmiştir. Bu kapı saraya at ile girilebilen tek kapıdır. Bu kapıdan itibaren saray alanı başlar.
Birinci avlu (alay meydanı)’ya Bâb-ı Hümâyûn adı verilen ve sürekli nöbet tutulan kapıdan girilir. Halkın arzuhallerini verdiği Deavi Köşkü ve çeşitli saray atölyeleri bu avluda yer alır.
Bâbü’s Selam Fatih zamanında inşa edilen, imparatorluğun ihtişamını gösteren, iki kuleli bir kapıdır. Bu kapıdan sadece padişah atla geçebilirdi. Kulelerden gelen elçiler dinlenirdi yani bu kulelerin altı bir çeşit bekleme salonudur. Bâbü’s Selam kapısından girince sağ tarafta saraya su sağlayan Dolap Ocağı vardır.
İkinci avlu kamusal hayatın gözümüze çarptığı yerdir. Adalet kulesi (Divan-ı Hümayun’ un toplandığı yer) ve padişah mutfağı bu avludadır. 1920 sonra saray arşivleri Aşçılar Mescidi’ nin yakınlarına bir yere taşınmıştır. Mehterhanenin kalıntıları da buradadır.
Divan Meydanında yapılan merasimlerin en meşhuru ulufe dağıtımıdır. Ulufe her üç ayda bir yeniçerilere ödenen maaştır. Ulufe dağıtımları dışında elçi kabulleri de bu meydanda yapılır. Ramazanda padişahın askerlerine ikramı olan Baklava Alayı yine bu meydanın merasimlerindendir.
Kubbealtı diğer adıyla Divanhâne ikinci avlunun kenarındadır. 16. yüzyılda Kanuni tarafından yapılmış ve Lale Devrinin izlerini taşıyan bir mimariye sahiptir. Divan toplantılarında herkesin oturacağı yer önceden belirlenmiştir. Padişah, toplantıları Kasr-ı Adl adı verilen kafesli bir pencerenin arkasından izler. Divan toplantısı başlamadan önce üyeler Ayasofya’da sabah namazını kılarlardı. Bu toplantılarda dünyanın dört bir köşesini ve her şeyi ilgilendiren kararlar alınır. Divan-ı Hümayunda savaşa ve barışa karar verilir. II. Mehmed döneminde rivayete göre dervişin biri divanın ortasına sızıp “padişah hanginiz?” diye sormuş. İmparatorluk döneminde böyle ölçüsüz aşiret demokrasisi kabul edilemeyeceğinden padişah divana başkanlıktan çekilmiştir. Divan kararları hukuken geçerli olmayıp fiiliyatta geçerlidir.
Matbah-ı Amire saray mutfaklarının bulunduğu kısımdır. Burada günde ortalama beş bin kişilik yemek yapılırdı. Ulufe ve cülus merasimlerinde bu sayı on beş bini bulurdu. Sadece saray halkına değil dışarıdan Divan-ı Hümayuna dilekçe vermeye gelenlere davacılara şahitler din, dil farkına bakılmaksızın ikram edilirdi. Matbah-ı Amireden saray civarına yemek dağıtımı da yapılırdı. Matbah-ı Amirede bölümler ayrılmaktadır. Gıda depolarının olduğu bölümler harem yemeklerinin yapıldığı mutfak ve padişah için yemek yapılan has mutfak gibi. Matbah-ı Amire’nin son kısmı saray tatlılarının yapıldığı helvahanedir.
Sarayda ramazan aylarında verilen iftar yemekleri çok meşhurdur.
Has Ahır (Istabl-ı Amire) padişah ve yakınlarının atlarının bulunduğu yerdir. Dört bölmelidir. Has Ahır dışında da ahırlar bulunmaktadır en meşhuru da Ahırkapı olarak anılan bölgedir.
Mehterhâne-i Hümâyûn dünya tarihinin en eski askeri orkestrasıdır. Savaş sırasında askerlere cesaret ve heyecan, karşılarındaki düşmana korku vermiştir. Savaş dışında da padişah culuslarında, kılıç alaylarında, serhatlardan zafer haberleri geldiği zaman ve düğünlerde de mehter çalınırdı. II. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı kaldırılmıştır. Yeniçeri Ocağını hatırlattığı düşüncesiyle mehterhane kapatılıp yerine Mızıka Bandosu kurulmuştur II. Meşrutiyet döneminde Genel Kurmay ananenin vereceği moral gücünü düşünerek mehter takımını yeniden kurdurmuştur.
Enderun teşkilatının önemli kısmını Zülüflü Baltacılar oluştururdu. Bunlar saray hizmetlerinde ve haremin odun ihtiyacını karşılayan kapıkulu mensuplarıdır. Yakaları yüksek bir elbise giyerlerdi ki, bunun sebebi harem işleriyle uğraşırken etrafı görmemeleri içindir. Ayrıca başlıklarının iki tarafından sarkan iki perçem bulunurdu. Bu sebeple kendilerine zülüflü denmektedir. Rivayete göre savaşlarda ordunun önünden gider, yol üzerindeki ağaçları keserlerdi.
Adalet kulesi oldukça yüksektir. İstanbul’un en iyi gözlendiği yerdir. Burası imparatorluğun yüksekliğini ve haşmetini temsil eder. Osmanlı döneminde ayaklanmaları takip, saray çevresini kontrol etmek için de kullanılırdı.
Eski hazine dairesi Kubbealtının yanında bulunan sekiz kubbeli binadır. İmparatorluğun hazinesinin saklandığı yerdir. Günümüzde silah koleksiyonu sergilenmektedir. Eski hazine dairesi önünde III. Selim Nişantaşı bulunur. Taş üzerinde padişahın, Levent’te uzaktan yaptığı ve tam isabet kaydettiği bir tüfek atışından bahsedilir. Bu hatırayı yaşatmak için dikilmiştir.
Bâbü’s Saade, saadet kapısı denilen bu yer padişahın hususi ikametgâhının başlangıcıydı. Babü’s Saade gün boyunca açıktı, ancak rastgele kullanılmazdı. Sarayın en iyi korunan kapısıdır. Babü’s saade önündeki yuvaya mühim merasimlerde ve sefer öncesinde sancağı şerif dikilirdi. Yönetim merkezinin Dolmabahçe ve Yıldız’a taşındığı dönemlerde bile bazı önemli merasimler burada yapılırdı (cülus, cenaze, bayramlaşma, sancak gibi.).
En önemli ve en görkemli tören cülustur. Cülus Arapça oturmak anlamına gelir. Bu tören, yeni padişahın tahta geçişi sebebiyle yapılır.
Padişah vefatlarında yapılan dini merasimler aşağı yukarı aynıdır. Naaş mabeyn kapısından çıkarılır, padişah adına selalar okunur, Babü’s Saade önüne hazırlanan musalla üzerine konur, şeyhülislam tarafından kıldırılan cenaze namazından sonra dualarla türbesine defnedilirdi.
Enderun avlusu, daha çok koğuşların bulunduğu mekandır. Bir kale içinde iç kale gibidir. Avlunun kapıları kapandığında buraya girmesi mümkün değildir. Bu avluda Osmanlı tarihi boyunca sadece Genç Osman hadisesi ve sultan III. Selim’ in şehit edilmesi sırasında girilmiş olması da güvenliğin bir ispatıdır. Avlunun başında arz odası bulunur. Bu oda padişaha, divanda kararlaştırılan hususların sadrazam tarafından arz edildiği yerdir. Aynı zamanda devlet büyüklerinin, elçilerin, ulemanın kabul edildiği resmi bir mekândır. Üç tane kapısı vardır. Bunlar maruzat kapısı, pişkeş kapısı ve hükümdarın kapısıdır. Arz odasında görüşmeler başlayınca odanın içindeki ve dışındaki çeşmeler açılır, böylece konuşmaların dışarıdan dinlenilmesi engellenilirdi.
III. Ahmed kütüphanesi, Enderun avlusunun ortasında, arz odasının hemen arkasındadır. Kütüphane sayesinde iç hazine, has oda hazinesi ve haremde bulunan paha biçilmez yazma eserler bir araya getirilerek korunması sağlanmıştır. Kütüphane içerisinde bugün kitap bulunmamaktadır. Buradaki eserler 1966’ da Enderun Ağalar Camii, şimdiki adıyla Topkapı Saray Kütüphanesine kaldırılmıştır.
Küçük ve Büyük Enderun Odaları, 9–11 yaşlarında devşirilen çocukların en dikkat çekenlerinin ilk elden yetiştirildiği yerlerdir. Bu iki odanın öğrencilerine çok cüzi bir maaş, yılda iki kat elbise verilirdi. Ders verenler sadece saraydan olmayıp, aynı zamanda saray dışından da hocalar getirilirdi.
Enderun Ağalar Camii, Has Odanın yanında günümüzde Topkapı Saray Kütüphanesinin bulunduğu binadır. Topkapı Saray Kütüphanesinde eşsiz yazmalar mevcuttur. Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni güzel ve yararlı kitapları hangi dilde olursa olsun getirtmişlerdir. Ayrıca ünlü Macar musiki notaları külliyatı olan Corviniana veya İstanbul antifeneksi olarak tanınır.
Hazine Köşkü (Fatih Köşkü –Enderun Hazinesi), bugün Hazinenin sergilendiği Sarayburnu’nun en hakim ve cazip noktasında yer almaktadır.
Enderun sistemi devşirme sistemiyle toplanan gayrimüslim çocukların sarayda eğitildikleri ve kabiliyetlerine göre yükselme imkânlarının bulunduğu bir yerdir. Enderun aristokrasinin, irsi olmasa da eğitimle, liyakatle ortaya konabileceğini gösteren bir okuldur. Enderun’da yeme-içme, yıkanma, yatma-kalkma saatleri konusunda büyük bir disiplin içindedirler. Enderun’da yetişen çocuklar yeteneklerine göre seferli, kilerli, hazinedar koğuşuna ayrılırdı.
Padişaha ait kıymetli eşya, kılıç, kalkan, altın şamdanlar, padişahın “cep harçlığı” olarak kullandığı hazine dairesine koymadığı bir miktar para, mukaddes emanetler, eski Kur’ an-ı Kerimler, çok kıymetli yazma eserler Silahdar Hazinesi’nde saklanırdı. Bu mekan günümüzde Mukaddes Emanetlerin sergi salonu olarak kullanılmaktadır.
Has Oda, Enderun avlusunda padişahların kendilerine mahsus dairesidir. Yavuz zamanında Mukaddes Emanetlerin korunduğu yer olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sağdaki ikinci oda taht odasıdır. Kışın çalışma odası olarak kullanılmıştır. Cülus merasiminden önce şehzadeler buradaki tahta otururdu. Has Oda’ da bulunan Hırka-i Saadet ramazan ayının ortasında padişah tarafından ziyaret edilirdi. Mukaddes Emanetlerin korunduğu yer olmasından dolayı kutsi bir havaya sahip olan bu yerde padişah kızlarının nikâh merasimi yapılırdı.
Has Odalılar, Enderunun en üst sınıfıydı. Padişahın günlük işlerini takip eder ve onun özel işlerinde yardımcı olurdu. Mukaddes Emanetler Dairesinin temizliği ve bakımıyla ilgilenirlerdi. Cüceler, dilsizler ve padişahın kuşlarının bakımından sorumlu kimseler ise Enderun’un odasız sınıfındandır.
Dördüncü Avlu (Köşkler Bahçesi) ilk zamanlar sadece bahçeyken köşklerin eklenmesiyle bu adı almıştır. Bu avluda Kanuni döneminde yapıldığı sanılan, tek odadan oluşan sünnet odası Sultan İbrahim döneminde bugünkü halini almıştır. Odanın bu isimle anılmasının sebebi padişahın, namazın sünnetini burada kılması ve şehzadelerin sünnet merasimlerinin yapılmasıdır. Avluda bulunan Hırka-i Saadet çeşmesinde vefat eden padişahlar gasledilirdi.
Revan Köşkü Sultan IV. Murad tarafından Revan Zaferi hatırasına 1636 yılında yaptırılmıştır. Burası aynı zamanda padişahların Esvab Odasıdır. I. Mahmut döneminde has odalıklar için genel tarih kitaplarından oluşan zengin bir vakıf kitaplık oluşturulmuştur.
Tebdil-i kıyafet gezmeleri ve Tebdil Ahırı, padişahın tebdil-i kıyafetle saray dışına çıkacağı vakitlerde kullandığı atlara aittir. Padişah kıyafet değiştirerek halkın içine karışarak halkı gözetlerdi.
Sarayın en küçük köşkünün tamamı metaldir. Adı her ne kadar köşk olarak geçse de köşkten ziyade bir balkonu andırır.
Bağdat Köşkü, Bağdat’ın yeniden fethedilmesinin hatırası olarak Revan Köşküyle aynı planda inşa edilmiştir.
Lale Bahçesi, Revan ve Mustafa Paşa Köşkleri arasında uzanan bahçeye denilmektedir. Bahçelerde lale yetiştirilmiştir. Ayrıca edebiyatımızda, resmimizde süsleme sanatlarında lale kullanılmıştır. Lale 18’inci yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’ nu simgeliyordu.
Mustafa Paşa Köşkü diğer köşklerden farklıdır çünkü lale bahçesinde bulunur.
IV. Murad’ın Mermer Tahtı, Hekim Başı Kulesinin sağ kenarındadır. Sultan IV. Murad tarafından mermer oyularak yaptırılan taht, Şimşirlik’teki müsabakaları padişahın izleyebilmesi için yapılmıştır.
Sarayın Sağlık İşler Görevlisi Hekimbaşıdır. Odası Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Oda; kule şeklinde, dört köşeli ve iki katlı bir odadır. Saraydaki en eski yapılardan biridir.
Safa Mescidi, Dördüncü Avluda Mecidiye Köşkü ile yan yanadır. Burada eskiden Silahdar Köşkü bulunmaktaydı. Bu köşk kötü bir hatıraya sahip olduğu için II. Mahmut, bu köşkü yıktırarak küçük bir mescit yaptırmıştır. Mescidin içi saray geleneklerinin aksine oldukça sadedir.
Mecidiye Köşkü ve Esvab Odası Topkapı Sarayına en son eklenmiştir. Sarayın genel mimarisinden oldukça farklı görünüme sahiptir. Güzel bir boğaz manzarası vardır. Ayrıca yabancı misafirlerin ağırlandığı bir mekândır ve Topkapı Sarayı içinde hatırası olmayan tek yerdir. Köşkün kuzeybatı köşesindeki oda Esvab Odasıdır. Köşke gelenler köşke girmeden burada giyimlerini kontrol ederlerdi.
Orhan Gazi’nin Bizans İmparatoru’ nun kızı Halofera (Nilüfer) ile evlenmesinden sonra hanedana yabancı gelin gelmiştir. Arapçada harem, yasak ve gizli anlamındadır. Harem sanıldığı gibi sadece şark Müslümanlarına has bir kurum değildir. Çin, Hint, Bizans, Eski İran ve hatta Rönesans İtalyası’nda bile vardır.
Haremde yetişen kızların bir kısmı sarayın Enderun bölümünde yetişen devlet adamlarıyla evlendirilir. Sadece padişahın eşleri veya gözdesi değildir. Hareme Hırvat, Yunan, Rus, Ukraynalı ve Gürcü kızlar alınırdı. İtalyan ve Fransızlar da vardı. Harem başında hükümdarın annesi yani Valide Sultan bulunur. Haremdekiler güzel bir eğitimden geçirilirdi. Ayrıca, saray terbiyesi edinirlerdi. Harem özgür eğlencelik bir alan değildir. Bir ev olarak düşünmek lazım. Haremde Hadimağaları görevlidir.
Haremin Topkapı Sarayı’nda Haliç ve boğaza bakan güzel bir manzarası vardır. Onlarca bina türüne sahiptir. Bunlar Araba Kapısı, Şadırvanlı Sofa, Biniş Yolu, Perde Kapısı, Kara Ağalar Mescidi, Kara Ağalar Taşlığı(Harem ağaları), Kara Ağalar Koğuşu, Musahipler, Cüceler, Hazinedar Daireleri, Darüşsaade Ağası Dairesi, Şehzade Mektebi, Harem Giriş Kapısı, Nöbet Yeri, Altınyol, Cariyeler ve Kadın Efendiler Taşlığı, Kadın Efendi Haseki Daireleri, Valide Sultan Taşlığı, Valide Sultan Dairesi, Mihrişah Valide Sultan Dairesi, Taht Kapısı, Hazinedar Usta Dairesi, Hamam Yolu, Hünkar ve Valide Sultan Hamamları, Hünkar Daireleri ve Çifte Kasırlar’ dır.
Osmanlı Sarayı, Topkapı Sarayı yani Saray-ı Amire’nin görevini 19’uncu yüzyılda Dolmabahçe Sarayı üstlenmiştir. Saray 1830’larda II. Mahmut tarafından terk edilmiş ramazan ayında Hırka-i Saadet ziyareti için gelinen, Padişah naşının son olarak getirildiği baba ocağına dönüşmüştür.
20’nci yüzyılda saray müzeye çevrilince restore edilmiş, 1940’larda bazı yanlış restorasyonlarda yapılmıştır. 19’uncu yüzyıldan bu yana dek Arkeoloji Müzesi yüzakıyla inşa edilmiştir. Son elli senede dahi Topkapı ihmal edilmiş yeterince tamir edilmemiştir. Daha kötüsü Topkapı Sarayı özel kurumlarca yağmalanan bir saha olmuştur.
Topkapı bahçeleri için asıl facia Rumeli Demiryolu Hattı’nın inşası ve işletilmesidir. Yurttaşların bu gelişmeleri takip etmeleri lazımdır.
Topkapı Sarayı 19’uncu yüzyıla kadar devletin eviydi, Cumhuriyet Döneminde harap olan sarayın yeniden restorasyonu söz konusudur. Topkapı Sarayı bir müze olarak zorlanıyor çünkü saraydır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder