Kürdistan Tarihinde Dersim, Nuri Dersimi, 2004, İstanbul
I. BÖLÜM: Tarihi ve Coğrafi Olarak Dersim
Bazı Kürtler ‘der’ kapı, ‘sim’ gümüş anlamında olduğu için, Dersim kelimesini ‘Gümüşkapı’ biçiminde anlamlandırmaktadır. Yazara göre, bu yörede bulunan halk Dersim’i Kürdistan olarak algılamaktadır. Kürt adıyla anılan millet, eski Med milletinin kendisidir. Mediya, asırlar boyunca fatih uluslar tarafından elden ele geçmiş, fakat Med Ulusu (Kürtler) vatanının dağlarında ve yaylalarında varlıklarını korumuşlardır.
Yazara göre, tarihsel süreci içerisinde Dersim halkı Bizans, Selçuklu, Moğollar, İlhanlılar ve Akkoyunlular ile yıllarca mücadele vermiş hepsinde de başarılı olmuştur.
Yazar, Türkiye sınırları içinde bulunan Kürdistan bölgesini üçe ayırmaktadır. Birincisi; Kuzey Kürdistan olup, Ağrı Dağı, Nemrut silsilesi, Van ve Urmıye arasında yer alan topraklarla Bazid (Beyazıt) dolaylarını kapsamaktadır. İkincisi; Batı Kürdistan olup, Muş Paşalığı ve Erzurum Paşalığı’yla Dersim, bu bölgenin kapsamı içinde yer almaktadır. Üçüncüsü Güney Kürdistan olup, Diyarbekir Paşalığı ve Musul Paşalığını içine almaktadır.
Dersim dağlarının ortalama yüksekliği 2500 ile 3000 metre arasındadır. Munzur ve Mercan dağları her zaman karlarla örtülüdür. Dersimin başlıca dağları; Tujik dağı, Xıdır dağları, Koemaran, Mahmunut dağı, Zel ve Dızgün dağları, Gurgur dağı, Koi sipi, Ermustafa dağı, Bılgeş dağları ve Sarısaltık dağıdır.
Bölgenin akarsuları; Fırat nehri, Murat nehri, Munzur suyu, Mercan ırmağı, Haxaçur ırmağıdır.
Dersimin en önemli vadileri Quti deresi ve Aliboğazı’dır. Yazara göre, Quti deresine Türk Hükümet güçleri girmeye imkan bulamadıkları için, hava bombardımanlarıyla aşiretleri korkutup teslim olmaya mecbur etmek istemişlerse de başarılı olamamışlardır.
Dersim yöresi tamamen ormanlıktır. Zarkavit, Değirmendere, Halvorivank, Bılgeş, Kakper ve Mıxsor’la Sofke ormanları en ünlüleridir. Ormanlar çoğunlukla meşe ağaçlarından ibaret olup geçiş imkanı vermez.
Dersimde evcil hayvanların %60’ı keçi, %40’ı koyundur. Koyunlar süt, yüncülük ve kasaplığa elverişli cinstendirler. Dersimin atları, ünlü Kürt atı cinsindendir, küçük, çevik ve dayanıklıdırlar.
Dersimliler taşra vilayetlerine, odun, kömür, deri, yağ, bal, kıl, yün, peynir, tomast, yabani sarımsak, palut, tütün, ceviz, badem, keçi, oğlak, koyun, kuzu ihracatı yaparlar. Ayrıca tilki, kurt, ayı derileri de ihraç edilen mallar arasındadır. Bu ihracatların karşılığında giyim eşyası, buğday, silah ve cephane ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
Dersim yöresinin toprak altı zenginliği çok önemlidir. Buralarda petrol alanları vardır. Bazı yörelerde petrol kokusu duyulur. Yerüstü zenginliği olarak demir, bakır, gümüş, kömür, kükürt, kurşun madenlerine rastlanmaktadır. Bu madenlerden hiçbirisi şimdiye kadar işletilmemiştir.
II. BÖLÜM: Dersim’in Bölgeleri
Dersim Batı Dersim ve Doğu Dersim olarak iki bölgeye ayrılır. Batı Dersim Xozat vilayet merkeziyle Çimişkezek, Pertek, Ovacık ve Kamax ilçelerini içerir. Türk Hükümeti, 1899 da Xozat’ı vilayet merkezi yapmış, Meşrutiyet döneminde bucağa dönüştürmüş ve Elaziz vilayetine bağlamıştır. Xozat’a bağlı 20 aşiret vardır ve 17 aşiret zaza dili, 3 aşiret ise kurmanc dili konuşur. Çimişkezek bölgesinde bulunan 8 aşiretten 6’sı zaza, 2’si kurmanc konuşmaktadırlar. Ovacık, Xozat’ın takriben 50 kilometre kuzeyinde 1912 yılında ilçe olarak kurulmuştur. Ovacıkta, Kal Oymağı, kew Oymağı ve Koç Oymağı mevcut olup bu oymaklarda toplam 17 aşiret bulunmaktadır. Pertek bölgesinde bulunan 8 aşiretin tamamı kurmanc dili konuşmaktadır.
Doğu Dersim bölgesi Mazgert, Gexi, Çarsancak (Peri), Nazmiye ve Pülümür ilçelerinden oluşmaktadır. Pülümür bölgesinde 13 aşiret bulunmakta ve sadece 1 aşiret Kurmanc dili konuşmakta ve diğer aşiretler Zazaca konuşmaktadırlar. Mazgert yöresindeki Mamıkan köyüne gelen Türk Kumandanı Abdullah Paşa, Dersimi hükümet merkezi yapmış ve Dersim yöresine de, tarihte ilk defa olarak, 1938’de Tunç Eli adını vermiştir. Mazgert’te 30 aşiret mevcut olup, 16 aşiret Kurmanc ve 14 aşiret Zaza dili konuşmaktadır. Yazara göre Nazmıye bölgesine 1938 yılına kadar Türk Hükümeti hiçbir zaman hükmedememiş ve burada yaşayanlar Kürt adetlerini, milli bağımsızlık ve hürriyetlerini tam manasıyla korumuşlardır. Nazmiye’de 14 aşiret vardır, 11 aşiret Zaza ve 3 aşiret Kurmanc konuşmaktadır. Gexi bölgesinde 20 aşiret vardır. 14 aşiret Zazaca konuşmaktadır.
Bölgeye yayılan Dersim aşiretleri olarak Malatya bölgesinde Atma ve Akçadağ aşiretleri yaygındır ve Kurmanc lehçesi ile konuşurlar. Sivas bölgesinin en önemli aşireti Qoçgiri aşiretidir. Sivas vilayetine bağlı Zara ilçesinin Ümraniye, Karacıvan, Bulucan ve Beypınar nahiyeleri yöresinde 300 köye yerleşmişlerdir. Dersim’den ayrılarak bir kaç yüzyıl önce bu yöreye geldiklerini ve öz anneleriyle Şexhesenan aşiretine mensup olduklarını iddia ederler. Dilleri Kurmancidir. Bu aşiret hiçbir zaman Osmanlı egemenliğine girmemiştir. Daima silahlıdırlar ve çoğunlukla savaş tüfekleri ve cephaneleri vardır. Kurmeşan aşireti, Gınıyan, Şadıyan, Çarekan, Canbegan, Kuruçay ve Kamax aşiretleri diğer aşiretlerdir.
Dersim’den itibaren Kamax, Kuruçay, Refahiye, Suşehri, Zara, Divriği, Kangal, Koçhisar ilçeleri genellikle Kürt aşiretlerinden ibaret olup, bu aşiretlerin yerleştikleri yöre Kızılırmak’a kadar uzanmaktadır. Bu aşiretler arasında bulunan ve Türkçe konuşan Alevi köyleri de inanç ve töre bakımından kendilerini Kürt bilmektedirler. Kanaatime göre bunlar vaktiyle ana dilleri olan Kürtçeyi kullanmaktan mahrum edilmiş öz Kürtlerdir. Buna göre Kızılırmaktan Sivas-Malatya şosesinin kavşak noktası Tecer dağlarına, oradan Deliktaş, Mamaş, Kangal, Hekimxan, Malatya merkezine yanaşan mıntıkanın doğu ve kuzey yöresi, daha önce belirtilen Kürt aşiretleriyle yerleşim yerleri ve bunların adetleri Dersimlilerinki gibidir.
Türkiye Hükümeti 1927 yılında yaptığı genel bir istatistikte Dersim’in nüfusunu 270 bin küsür olarak göstermiştir. Bu rakam yalnız Xozat vilayeti ve Pertek, Çarsancak, Mazgert, Nazmiye, Ovacık ve Çimişgezek ilçelerinin nüfusuyla sınırlandırılmıştır. Yazara göre bu rakama Erzincan, Refahiye, Kamax, Kuruçay, Pülümür ve Gexi’de bulunan Kürt nüfusu da ekleyince (66.635) toplam nüfusun 336.665 olduğu bildirilmektedir.
III. BÖLÜM: Dersim’in İdari Yapısı
Xozat, Dersim’in vilayet merkezidir. Türk Hükümeti adına bu vilayette bir vali, ilçelerde ise birer kaymakam, bir savcı ve birer sulh hakimi görev yapmaktadır. Küçük memurlar ve katipler kısmen yerli halktandır. Polis etkili birkaç jandarmadan ibarettir.
Vali ve kaymakamlar tercihen Kürtçe bilenlerden ve Kürt ruhiyatına vakıf kimselerden seçilmiştir. Xozat kasabası, birçok defa vilayet merkezi olmuş ve birçok defa vali görevlendirilmiştir. Bu valiler genellikle askerdir.
Merkezlerde, birer telgraf örgütü vardır ve yazara göre bu örgüt halkın ekonomik ilişkilerinde değil de, hükümet hesabına ve halk aleyhine çalışmaktadır. Bu nedenle telgraf telleri aşiretler tarafından sık sık kesilmekteydi.
IV. BÖLÜM: Adetler ve Töreler
Dersim bölgesinde okul sayısı azdır ve öğretmenler Türk’tür. Yazara göre bazı ilçe merkezlerinde ilkokul bile yoktur ve mevcut okulların gayesi de, Türkçe konuşturmak, Türkçe öğretmek ve Kürtlere karşı asimile politikası uygulayıp Türk zihniyet ve kültürünü yaymaktır. Hükümetin gayesi Dersimlilerin cahil bırakılması olduğu için Kürt okulları açılmasına izin vermemektedir.
Dersimliler, Kürtçe’nin en eski lehçesi olan Zazaki’yi konuşurlar. Bazı aşiretler ise, Kurmanci’yi konuşur ve Zazaki lehçesini de bilirler. Dersim Kürtleri tümüyle alevidirler. Yazara göre, siyasi birtakım dayanarak içtihat, din ve tarikat kavgaları yüzünden, aynı ırkın evlatları aynı kökten gelen ve ortak çıkarlara sahip Alevi Kürtler’le suni Kürtler arasında yaratılan bir anlaşmazlık asırlarca devam etmiş, kardeşler arasında bir düşmanlık havası hüküm sürmüştür. Türk Hükümeti bunu kullanarak ihtilafı Kürtler arasında kardeş kavgası yaratacak dereceye kadar varmıştır. Bu Kürtler arasında dağılmaya yol açabilirdi, ancak Alevi Kürtler dillerine sahip çıkmışlar ve bu bağla birleştirici olmuşlardır.
Dersimliler Alevi, Bektaşi ve Şia şekilleri altında Zerdüşt inanç ve prensiplerini korumuşlar, hatta Kıştim Ziyareti töreni ile kötülük Tanrısı Ahriman’a ait adetleri bugüne kadar yaşatmışlardır.
Dersimliler Kolık dedikleri yünden yapılma konik bir başlık takarlar ve bunun etrafına siyah veya kırmızı ipekten poşi denilen sargıyı sararlar. Yünden ve kıldan yapılma, yarım veya tam kollu şapık denilen bir çeşit ceket ve şal denilen bir tür pantolon giyinirler. Barasor şalı en ünlü olanıdır. Dersim Kürtlerinde bıyık kesmek adet değildir.
Dersimliler arasında iki ve üç kadınla evli olanlar vardır ancak halkın önemli çoğunluğu tek eşlidir. Kadınlara karşı son derece saygı duyarlar ve en önemli meselelerde kadınlara danışırlar. Evlilik ömür boyunca bağlılığı gerektirir ve boşanma yoktur. Dersimliler yalnız Ermeniler’den kız alırlar ve başka ırklardan kız almayı ve aile kurmayı asla onaylamazlar. Düğünlerde davul zurna çalınır, kurbanlar kesilir ve ziyafetler verilir. Yemekleri çok basittir ve bolca sade yağ kullanılır.
Herhangi bir mülteciye sığınma ve yer vermek; konak sahibi için borçtan çok bir hak sayılır. Buna Dersim Zaza lehçesinde bext (baht) demektedir. Bu hakkı yerine getirmeyen bebext (güvenilmez) bilinir. Bu nedenle bext meselesi en önemli şeref meselesidir. 1915 yılında tehcir edilen Ermeniler’den 36 bin kadarı Dersimliler tarafından koruma altına alınıp Ruslara teslim edilmişlerdir.
V. BÖLÜM: Osmanlı Döneminde Dersim’de Yapılan Askeri Harekatlar ve Ayaklanmalar
Dersim, Osmanlı İmparatorluğu’nun her döneminde bütünüyle bağımsız yaşamış ve Kürdistan Eyalet Beyliği’nin en yüksek şeklini korumayı başarmıştır. Milli bağımsızlık elde etmek amacıyla, yönetime karşı ayaklanmalar bu yörede kronik bir şekil almıştır.
Akkoyunlular’ın egemenliği döneminde, bu devletin Erzincan valisi, Dersim’in bağımsızlığına el uzatmak istediği için Dersimlilerce öldürülmüştür. Dersimliler’in Akkoyunlular’a yaptığı bu darbe 14. yy sonlarına kadar Dersim’e tam bir bağımsızlık sağlamıştır.
1514 te, Sultan Selim orduları Şah İsmail’i yenerek Safaviler’i uzaklaştırmayı başarmışlarsa da, Dersimliler Osmanlı ordularına karşı yöredeki geçitleri kapatmış ve girmelerine mani olmuşlardır.
Osmanlı Hükümeti, Dersim aşiretleri tarafından bir saldırıya uğramamak için daima ciddi tedbirler almış, vali ve kumandan adı altında Dersim’e birtakım casuslar göndermiş ve bu vasıtayla da aşiretleri birbirine çarpıştırarak aralarında birliğin oluşmasına engel olmak istemiştir. Dersimliler’e gelince, bunlar da her fırsat düştükçe Osmanlı egemenliğindeki bölgelere baskınlar yapmaktan geri kalmamışlarsa da, genel bir Kürt hareketi yaratmayı ve bunun için Kürdistan’ın diğer bölgeleriyle ilişki kurmayı düşünmemişler, ancak yöresel bağımsızlıklarını korumayı düşünerek hareket etmişlerdir. Dersim Osmanlı Hükümeti’ne karşı daima kurnaz bir siyaset izlemiş ve Osmanlı kuvvetlerinin kendini yenemeyeceğini ve zaptedemeyeceği gafletinde bulunmuştur. Son 1937 - 1938 askeri hareketi genişliğinde ve kuvvetli bir donanım ve aralıksız saldırılar karşısında kalacağını düşünmemiştir.
VI. BÖLÜM: Dersim’deki Osmanlı Örgütlenmeleri
Osmanlı Rus savaşında, Erzincan ve Erzurum yörelerini kurtarmak ve Kara Kazım Paşa ordusuna öncülük etmeleri için Dersimliler’den önemli kuvvet seferber edilmişti. Bir kısım Dersimli Rus orduları çekilmiş olduğundan ve Ermeni kuvvetleri yalnız kaldığı için mağlup olacaklarını hesaplayarak ve Osmanlı Hükümeti’ne karşı daha önce yaptıkları ayaklanmaları unutturmak için ona hoş görünmek gerektiği düşüncesiyle, bolca verilen maaşlarında etkisiyle milis olmuşlardı.
Osmanlılar, Ermeni-Kürt anlaşmamazlığını kendi lehlerine kullanmayı başarmış ve iki kardeş kuvvetin çarpışmasından yararlanmışlardı. Yazar kitabın bu bölümünde, bu olayları yazarken duyduğu derin acıyla, Kürt ve Ermeni aydınlarını düşünmeye davet ederek hayıflanmaktadır.
VII. BÖLÜM: Qoçgiri Kürt Bağımsızlık Savaşı
Yazar bu bölümden itibaren bizzat planlayıcısı ve iştirakçisi olduğu ayaklanmaları roman havasında, başından geçenleri anlatmaktadır. Yazar bu dönemde Sivas’a veteriner olarak atanmıştır.
Dersimliler o dönemde, Sevr antlaşması gereğince Doğu Anadolu bölgesinde kurulmak istenen Ermeni devletinin Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı bölgeler olduğu savıyla, Wilson prensipleri çerçevesinde Bağımsız Kürdistan fikri ağır basmaktaydı.
Bu konuda Türk Hükümeti’nin kendilerini oyaladığını ve hiçbir zaman bağımsızlıklarına izin vermeyeceğini düşünmüşlerdir. Çünkü Meclis’in kendilerine ayaklanmamaları yönünde vermiş olduğu sözleri tutmayacağına inanıyorlardı.
Bu bölüm yazarın başından geçen olayların anlatılması şeklindedir. Bu yüzden kitaptan okunmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
VIII: BÖLÜM: Şeyh Sait İsyanında Dersim
1925 Kürdistan’da çıkan Şeyh Said ayaklanmasının dinamizmini, Türkler’in Kürtler’e karşı kötü uygulamalarında, Kürt aydınlarının milli Kürt hukukunun korunma çabalarında ve Kürdün din ve törelerine karşı gösterilen saygısızlıkta aramak gerekir.
Kürdistan’ın her tarafında, bütün Kürtler ve özellikle Kürt kadınları, özgür ve bağımsız bir Kürdistan yaratmak amacıyla savaşa hazırlanıyorlardı. Albay Halit Bey bilgili, zeki, tedbirli ve vatansever bir Kürt aydını olarak tanınmış olduğundan, yaptığı propaganda ve uyarılar başarılı sonuçlar veriyordu. Bu örgüte şeyhler de girmişti. Başta Şeyh Said olmak üzere, Melekanlı Şeyh Abdullah, Çabakçur’un Çan şeyhleri, Palulu Şeyh Şerif ve daha birçok şeyh vardı.
Şeyh Said, Xınıs Solxan köyünde oturmayı uyun bulmadığından, tarikat ve şeyhliğinin en çok yayılmış bulunduğu Genç Darahene’nin Zaza aşiretleri arasına gitmek istedi ve Hınıs’tan çıkıp, Suşar bölgesine, Çabakçura ve Darahini vilayet merkezine geldi. Bu mıntıka tarikat ve şeyhliğinin en çok yayıldığı Zaza aşiretlerinin bölgesiydi. Öteden beri Türk Hükümeti’nin zulmüne karşı direnen Zazalar, fazla bir teşvike lüzum görmeksizin Şeyh Said’in emrine katıldılar.
Türk hükümeti, kürt katliamını gerçekleştirmek için ordularını, Fransızlar’ın izniyle Suriye toprakları içinden ekspreslerle sevkederek, Kürdistan direnişçilerine saldırmış bu sayede Diyarbekir’i kurtarmış ve bu şehirde kurulan İstiklal Mahkemesi faaliyete geçmiştir. Şeyh Said ve 17 aşiret lideri Diyarbekir’de 4 Eylül 1925’te idam edilmişlerdir.
Yazar kitapta 1927 yılında meydana gelen Qoçan aşireti savaşından da bahsetmektedir. Dersim bölgesinde aşiretler arasında Kürtlerle Türk ordusu arasında şiddetli çarpışmalar meydana geliyor ve yazara göre Türkler ağır zaiyatlar veriyordu. Savaşa katılan Türk uçaklarından birinin düşürüldüğü iddia edilmekteydi. Kürtler bölgelerinde intikal eden birliklere saldırıyor ve gece baskınlarında askerleri esir alıyordu.
Sonbahar gelmiş, soğuklar başlamış ve geceleri dışarıda barınmak imkansız hale gelmişti ve bu nedenle Türk birlikleri Elaziz’e çekilmek zorunda kalmıştı.
Dersim’i imha için hazırlanan ilk Türk planının sonuçsuz kalması üzerine, Türkiye Kürdistanı’nın tamamını içine alan Kürtlüğü yok etmek maksadıyla yeni bir plan yapılmıştı. Bu plan, Bölge Umumi Müfettişleri adı altında çok ustaca hazırlanmış yeni bir idari girişimdi.
Üç Umumi Müfettişlik oluşturuluyordu.
1-Birinci Umumi Müfettişlik (merkezi Diyarbekir)
2-İkinci Umumi Müfettişlik (merkezi Erzurum)
3-Üçüncü Umumi Müfettişlik (merkezi Trakya)
Daha sonra merkezi Elaziz olmak üzere birde Dördüncü Umumi Müfettişlik kuruldu.
IX. BÖLÜM: Umumi Müfettişliklerin İçyüzü ve Dersim’deki Çalışmaları
Yazar bu bölümde Türkiye Cumhuriyeti’ne duyduğu kini sayfalarca yazmış bir kısmını ve çarpıcı olanlarını aktarıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, doğduğu günden itibaren, kendini doğuran siyasi ihtiyaçların yarattığı zorunlulukların kuşatması altında sıkışıp kalmış ve hiçbir zaman iç evrimini tamamlamamış ve gerçek bir sosyal devrim yaşamamıştır. Dış dünyaya karşı modern bir devlet görünümü vererek, herkesi buna inandırmak istemesine rağmen, geleneksel göçebe toplum ve feodal devlet karakterini korumuştur.
Yazar göç faciası hakkında bir örnek vermek ve Türk Hükümeti’nin zulmünün derecesini anlatmak istiyorum diyerek şunları yazmıştır. Van vilayeti köylerinden göçe zorlanan 1400 hanelik bir kafile, Erzurum muhitinden yaya olarak Bayburt, oradan da Trabzon’dan deniz yoluyla Trakya’ya sevk edilirken, bu kafilede 1000 kişi yollarda mahvolmuş ve geri kalanlar perişan olmuş ve korkunç bir durumda Trakya’ya yetişebilmişti.
Aralarında düşmanlıklar yaratıp, Doğulu milletleri birbiriyle boğuşturarak, imparatorluğun varlığını altı asır sürdüren insanlık dışı siyaset, o imparatorluğun parçalanmasından sonra da Türkler’in elinde kalan talihsiz topraklarda modern Türkiye Cumhuriyeti’nde de bir yönetim şekli olarak devam etmiştir. Türk’ün pençesinde kalan halk, bu defa da Batılı-Doğulu olarak sınıflara ayrılmış ve Doğulu, Kürt anlamına geldiğinden bir nevi hareket ünvanı olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu kötü siyaset, beklenen sonucu sağlayamamıştır; çünkü üvey evlat gözüyle bakıldığını gören Kürt aydını ve gençliği Kürtlüğüne daha fazla bağlılık göstermeye başlamıştır.
X. BÖLÜM: Ağrı Savaşları
Türk Hükümeti 1925 yılında Şeyh Said’in yönettiği Kürt Ayaklanması’nı büyük ordu kuvvetleriyle bastırdıktan ve birçok Kürt aşiret liderini ve aydınını idam ettikten sonra, diğer Kürt aydın ve milliyetçilerini de Batı vilayetlerine sürgün etmeye başlaması üzerine Ağrı dağına sığınan Celali, Hasanan, Cibran ve Heyderan aşiretleriyle, bu aşiretlerin başında bulunan önderler, Celali Berxo’nun liderliğinde 1926 yılında önemli bir ayaklanma merkezi kurmuşlardır.
Ağrı Kürt ayaklanma merkezini hileyle dağıtmaya imkan bulamayan Türk Hükümeti, ayaklananları arkadan çevirip vurabilmek için, İran Hükümetiyle bir sınır düzenlemesine gerek gördü ve Van vilayetinden birtakım araziyi İran’a bırakmak karşılığında, Ağrı dağlarının Doğu ve Kuzey bölgelerini bütünüyle Türk egemenliği altına almayı başardı.
XI. BÖLÜM: Dersim’i İmha İçin son Türk Girişimi (1936)
Dünya’nın genel durumu, ikinci bir Dünya Savaşı’nın çıkacağına işaret ediyordu. Türk Hükümeti’nin iç problemlerinden en önemlisinin “Kürdistan meselesi” olduğu şüphesizdi. Kürdistan’da sürekli olarak yapılan yıldırma hareketleri, bu mıntıkayı geçici olarak yatıştırmışsa da, asırlardan beri Türk Hükümetine asla boyun eğmemiş olan Dersim bölgesi, nüfus yoğunluğunu korudukça, yeni bir dünya savaşının çıkması halinde, büyük bir tehlike oluşturacağı da hesaba katılmıştı.
Dersim bölgesi genel bir dünya kargaşasında bağımsızlık isteyebilir veya yabancı kışkırtmalarına alet olabilirdi. Bu nedenle Türk Hükümeti çıkardığı bir kanunla Dersim Bölgesi Valiliği adıyla bir idari oluşum yaratılmıştı. Yazara göre bu oluşumun başına geçecek kişi tam bir diktatör yetkileri ile donatılmıştı. General Abdullah Alpdoğan Dersim’e Vali ve kumandan tayin edilmişti.
Dersim’e uygulanan bu kanunun, devlet eliyle ve devlet vasıtalarıyla resmi bir katliamcılık kanunu olduğunu düşünmektedir yazar.
1937 yılı ilkbaharında her tarafta Türkler’in faaliyeti başlamıştı. Dersimliler toplatılarak kıtalara sevk olunuyorlardı. Kışlaların yaptırılmasına yeniden başlamış ve savaş uçakları, silahsız bölgeleri bombalıyordu.
Türk Hükümeti, batı vilayetlerinde kısmi seferberlik ilan ederek, 26-27-28 doğumluları silah altına almış ve General İsmet İnönü, Dersim’deki kıtaları teftişe gelmişti. Savaş tüm şiddetiyle devam etmektedir. Yazar bu esnada Türk hükümeti ile anlaşarak Kürtler’e ihanet eden kişi ve aşiretler olduğundan bahsetmektedir. Savaş uzun sürmüş ve kış mevsiminin gelmesiyle ateşkes emri veren Türk ordusu Dersimliler’in isteklerini kabul etmiştir. Dersim’in savaşmayan aşiretleri ayaklanmanın planlayıcısı Seyit Rıza’yı Erzincan merkezine getirerek maiyeti ile birlikte tutuklatmışlardır. Tutuklanan bu 11 Kürt 10 Kasım 1937 tarihinde verilen idam kararı gereği 18 Kasım’da infaz edilmişlerdir.
XII. BÖLÜM: Direnişten Portreler
Yazar bu bölümde Dersim’in bağımsızlık mücadelesinde öne çıkan kahramanları Kürt Aydını Alişer, Kürt kadınlığının kahramanlıkları ve yakın arkadaşı Seyid Rıza’dan bahsetmiştir. Ayrıca hainlik örneği olarak da Rehber’den bahsetmektedir.
XIII. BÖLÜM: Kürt’ün Feryadı
Yazar, 11 Eylül 1937’de İngiltere, ABD, Fransa ve diğer bütün devletlerin Dışişleri Bakanlıklarına yazmış olduğu mektuptan bahsetmektedir. Bu mektubu ayrıca Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliği’ne de göndermiştir. Mektubunda tarihi süreç içerisinde Dersim ve Kürtlerden bahsetmiş, ayrıca Türk Hükümeti’nin zalimce ve gaddarca Kürt milletini yok etmeye ve asimile etmeye çalıştığını iddia etmiştir.
XIV. BÖLÜM: Kürdistan’da Yaşanan Facialardan Kimler Zarar Gördü?
Türkiye’nin en kötü zamanlarında, Kürt Milleti tam iyi bir niyetle Türklerin imdadına koşmuş ve yardımda bulunmuşlardır. 1877 Savaşı, Balkan Savaşı, Birinci Cihan Savaşı, ve Kurtuluş Savaşı’nda Kürtlerin Türkler’e karşı göstermiş oldukları kardeşçe ve dostlukla yapılan yardımları inkarı mümkün değildir.
Kardeş katliamı, Türk hazinesine milyonlara mal oldu. Türkiye iktisadende zarar gördü. Türkiye Hükümeti, Kürdistan’dan her yıl milyonlarca koyun, keçi, sığır ve o oranda da tiftik, yün, deri, yağ, kıl ve diğer ürünleri; Yunanistan, Mısır, Filistin, Suriye ve diğer memleketlere ihraç ediyordu. Bugün ise, bu ihracat %80 oranında eksilmiştir. Bu, meselenin maddi boyutlarıdır. Manevi olarak da Kürt gençliğinin ruhunda derin yaralar açmıştır.
XV. BÖLÜM: Türk Halkının Önderlerinden Dileklerim
Yazar Türk Halkı önderlerinden şu dileklerde bulunmuştur: “Kürdistan, Türk’e rağmen bağımsızlığını elde etmeye çalışacak ve bunu başaracaktır. Kürdistan’da, Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Sırbistan, Romanya ve Arabistan milletlerinin geçtiği tarihi yoldan geçerek, hedefine eriştiği gün, yanı başında dost bir Türkiye değil, düşman bir millete komşu olacaktır. Biz bu sonu değil, kardeşçe ve belki konfedere bir şekilde kurulmuş bir Yakın Doğu milletler birliğini arzu ediyoruz.”
“Bu arzumuz bizzat Türk’ün çıkarına uygundur. Çünkü dostça bir çözüm gerçekleştirmeyen Türkiye, yalnız bırakılmış ve yabancı sömürge olmaya mahkum edilmiş bir Türkiye olacaktır.”
“Medeni dünyanın ve özellikle Türk Milleti’nin bilmesi gerekir: Kürtleri Kürdistan bağımsızlığı davasından hiçbir kuvvet vazgeçiremeyecektir. Bu alevlenmiş milli gayenin söndürülmesi imkansızdır.”
IX. BÖLÜM: Gençliğe Hitap
Bu bölümde yazar özellikle Kürt gençlerine hitapta bulunarak, ezeli düşmanı olan Türkler’e karşı düşmanlığın hiç unutulmaması gerektiği ve intikam hırsı ile dolup benliklerini yitirmemeleri gerektiğinden bahsetmiştir.
Cumhuriyet aleyhtarı, taraflı ve maksatlı bir bakış açısıyla kaleme alınmış kitapta Dersim'in tarihi, coğrafi özellikleri ve bölgede meydana gelen ayaklanmalar anlatılmaktadır.Kitap 16 bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde tarihi ve coğrafi olarak dersim anlatılmaktadır.
I. BÖLÜM: Tarihi ve Coğrafi Olarak Dersim
Bazı Kürtler ‘der’ kapı, ‘sim’ gümüş anlamında olduğu için, Dersim kelimesini ‘Gümüşkapı’ biçiminde anlamlandırmaktadır. Yazara göre, bu yörede bulunan halk Dersim’i Kürdistan olarak algılamaktadır. Kürt adıyla anılan millet, eski Med milletinin kendisidir. Mediya, asırlar boyunca fatih uluslar tarafından elden ele geçmiş, fakat Med Ulusu (Kürtler) vatanının dağlarında ve yaylalarında varlıklarını korumuşlardır.
Yazara göre, tarihsel süreci içerisinde Dersim halkı Bizans, Selçuklu, Moğollar, İlhanlılar ve Akkoyunlular ile yıllarca mücadele vermiş hepsinde de başarılı olmuştur.
Yazar, Türkiye sınırları içinde bulunan Kürdistan bölgesini üçe ayırmaktadır. Birincisi; Kuzey Kürdistan olup, Ağrı Dağı, Nemrut silsilesi, Van ve Urmıye arasında yer alan topraklarla Bazid (Beyazıt) dolaylarını kapsamaktadır. İkincisi; Batı Kürdistan olup, Muş Paşalığı ve Erzurum Paşalığı’yla Dersim, bu bölgenin kapsamı içinde yer almaktadır. Üçüncüsü Güney Kürdistan olup, Diyarbekir Paşalığı ve Musul Paşalığını içine almaktadır.
Dersim dağlarının ortalama yüksekliği 2500 ile 3000 metre arasındadır. Munzur ve Mercan dağları her zaman karlarla örtülüdür. Dersimin başlıca dağları; Tujik dağı, Xıdır dağları, Koemaran, Mahmunut dağı, Zel ve Dızgün dağları, Gurgur dağı, Koi sipi, Ermustafa dağı, Bılgeş dağları ve Sarısaltık dağıdır.
Bölgenin akarsuları; Fırat nehri, Murat nehri, Munzur suyu, Mercan ırmağı, Haxaçur ırmağıdır.
Dersimin en önemli vadileri Quti deresi ve Aliboğazı’dır. Yazara göre, Quti deresine Türk Hükümet güçleri girmeye imkan bulamadıkları için, hava bombardımanlarıyla aşiretleri korkutup teslim olmaya mecbur etmek istemişlerse de başarılı olamamışlardır.
Dersim yöresi tamamen ormanlıktır. Zarkavit, Değirmendere, Halvorivank, Bılgeş, Kakper ve Mıxsor’la Sofke ormanları en ünlüleridir. Ormanlar çoğunlukla meşe ağaçlarından ibaret olup geçiş imkanı vermez.
Dersimde evcil hayvanların %60’ı keçi, %40’ı koyundur. Koyunlar süt, yüncülük ve kasaplığa elverişli cinstendirler. Dersimin atları, ünlü Kürt atı cinsindendir, küçük, çevik ve dayanıklıdırlar.
Dersimliler taşra vilayetlerine, odun, kömür, deri, yağ, bal, kıl, yün, peynir, tomast, yabani sarımsak, palut, tütün, ceviz, badem, keçi, oğlak, koyun, kuzu ihracatı yaparlar. Ayrıca tilki, kurt, ayı derileri de ihraç edilen mallar arasındadır. Bu ihracatların karşılığında giyim eşyası, buğday, silah ve cephane ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
Dersim yöresinin toprak altı zenginliği çok önemlidir. Buralarda petrol alanları vardır. Bazı yörelerde petrol kokusu duyulur. Yerüstü zenginliği olarak demir, bakır, gümüş, kömür, kükürt, kurşun madenlerine rastlanmaktadır. Bu madenlerden hiçbirisi şimdiye kadar işletilmemiştir.
II. BÖLÜM: Dersim’in Bölgeleri
Dersim Batı Dersim ve Doğu Dersim olarak iki bölgeye ayrılır. Batı Dersim Xozat vilayet merkeziyle Çimişkezek, Pertek, Ovacık ve Kamax ilçelerini içerir. Türk Hükümeti, 1899 da Xozat’ı vilayet merkezi yapmış, Meşrutiyet döneminde bucağa dönüştürmüş ve Elaziz vilayetine bağlamıştır. Xozat’a bağlı 20 aşiret vardır ve 17 aşiret zaza dili, 3 aşiret ise kurmanc dili konuşur. Çimişkezek bölgesinde bulunan 8 aşiretten 6’sı zaza, 2’si kurmanc konuşmaktadırlar. Ovacık, Xozat’ın takriben 50 kilometre kuzeyinde 1912 yılında ilçe olarak kurulmuştur. Ovacıkta, Kal Oymağı, kew Oymağı ve Koç Oymağı mevcut olup bu oymaklarda toplam 17 aşiret bulunmaktadır. Pertek bölgesinde bulunan 8 aşiretin tamamı kurmanc dili konuşmaktadır.
Doğu Dersim bölgesi Mazgert, Gexi, Çarsancak (Peri), Nazmiye ve Pülümür ilçelerinden oluşmaktadır. Pülümür bölgesinde 13 aşiret bulunmakta ve sadece 1 aşiret Kurmanc dili konuşmakta ve diğer aşiretler Zazaca konuşmaktadırlar. Mazgert yöresindeki Mamıkan köyüne gelen Türk Kumandanı Abdullah Paşa, Dersimi hükümet merkezi yapmış ve Dersim yöresine de, tarihte ilk defa olarak, 1938’de Tunç Eli adını vermiştir. Mazgert’te 30 aşiret mevcut olup, 16 aşiret Kurmanc ve 14 aşiret Zaza dili konuşmaktadır. Yazara göre Nazmıye bölgesine 1938 yılına kadar Türk Hükümeti hiçbir zaman hükmedememiş ve burada yaşayanlar Kürt adetlerini, milli bağımsızlık ve hürriyetlerini tam manasıyla korumuşlardır. Nazmiye’de 14 aşiret vardır, 11 aşiret Zaza ve 3 aşiret Kurmanc konuşmaktadır. Gexi bölgesinde 20 aşiret vardır. 14 aşiret Zazaca konuşmaktadır.
Bölgeye yayılan Dersim aşiretleri olarak Malatya bölgesinde Atma ve Akçadağ aşiretleri yaygındır ve Kurmanc lehçesi ile konuşurlar. Sivas bölgesinin en önemli aşireti Qoçgiri aşiretidir. Sivas vilayetine bağlı Zara ilçesinin Ümraniye, Karacıvan, Bulucan ve Beypınar nahiyeleri yöresinde 300 köye yerleşmişlerdir. Dersim’den ayrılarak bir kaç yüzyıl önce bu yöreye geldiklerini ve öz anneleriyle Şexhesenan aşiretine mensup olduklarını iddia ederler. Dilleri Kurmancidir. Bu aşiret hiçbir zaman Osmanlı egemenliğine girmemiştir. Daima silahlıdırlar ve çoğunlukla savaş tüfekleri ve cephaneleri vardır. Kurmeşan aşireti, Gınıyan, Şadıyan, Çarekan, Canbegan, Kuruçay ve Kamax aşiretleri diğer aşiretlerdir.
Dersim’den itibaren Kamax, Kuruçay, Refahiye, Suşehri, Zara, Divriği, Kangal, Koçhisar ilçeleri genellikle Kürt aşiretlerinden ibaret olup, bu aşiretlerin yerleştikleri yöre Kızılırmak’a kadar uzanmaktadır. Bu aşiretler arasında bulunan ve Türkçe konuşan Alevi köyleri de inanç ve töre bakımından kendilerini Kürt bilmektedirler. Kanaatime göre bunlar vaktiyle ana dilleri olan Kürtçeyi kullanmaktan mahrum edilmiş öz Kürtlerdir. Buna göre Kızılırmaktan Sivas-Malatya şosesinin kavşak noktası Tecer dağlarına, oradan Deliktaş, Mamaş, Kangal, Hekimxan, Malatya merkezine yanaşan mıntıkanın doğu ve kuzey yöresi, daha önce belirtilen Kürt aşiretleriyle yerleşim yerleri ve bunların adetleri Dersimlilerinki gibidir.
Türkiye Hükümeti 1927 yılında yaptığı genel bir istatistikte Dersim’in nüfusunu 270 bin küsür olarak göstermiştir. Bu rakam yalnız Xozat vilayeti ve Pertek, Çarsancak, Mazgert, Nazmiye, Ovacık ve Çimişgezek ilçelerinin nüfusuyla sınırlandırılmıştır. Yazara göre bu rakama Erzincan, Refahiye, Kamax, Kuruçay, Pülümür ve Gexi’de bulunan Kürt nüfusu da ekleyince (66.635) toplam nüfusun 336.665 olduğu bildirilmektedir.
III. BÖLÜM: Dersim’in İdari Yapısı
Xozat, Dersim’in vilayet merkezidir. Türk Hükümeti adına bu vilayette bir vali, ilçelerde ise birer kaymakam, bir savcı ve birer sulh hakimi görev yapmaktadır. Küçük memurlar ve katipler kısmen yerli halktandır. Polis etkili birkaç jandarmadan ibarettir.
Vali ve kaymakamlar tercihen Kürtçe bilenlerden ve Kürt ruhiyatına vakıf kimselerden seçilmiştir. Xozat kasabası, birçok defa vilayet merkezi olmuş ve birçok defa vali görevlendirilmiştir. Bu valiler genellikle askerdir.
Merkezlerde, birer telgraf örgütü vardır ve yazara göre bu örgüt halkın ekonomik ilişkilerinde değil de, hükümet hesabına ve halk aleyhine çalışmaktadır. Bu nedenle telgraf telleri aşiretler tarafından sık sık kesilmekteydi.
IV. BÖLÜM: Adetler ve Töreler
Dersim bölgesinde okul sayısı azdır ve öğretmenler Türk’tür. Yazara göre bazı ilçe merkezlerinde ilkokul bile yoktur ve mevcut okulların gayesi de, Türkçe konuşturmak, Türkçe öğretmek ve Kürtlere karşı asimile politikası uygulayıp Türk zihniyet ve kültürünü yaymaktır. Hükümetin gayesi Dersimlilerin cahil bırakılması olduğu için Kürt okulları açılmasına izin vermemektedir.
Dersimliler, Kürtçe’nin en eski lehçesi olan Zazaki’yi konuşurlar. Bazı aşiretler ise, Kurmanci’yi konuşur ve Zazaki lehçesini de bilirler. Dersim Kürtleri tümüyle alevidirler. Yazara göre, siyasi birtakım dayanarak içtihat, din ve tarikat kavgaları yüzünden, aynı ırkın evlatları aynı kökten gelen ve ortak çıkarlara sahip Alevi Kürtler’le suni Kürtler arasında yaratılan bir anlaşmazlık asırlarca devam etmiş, kardeşler arasında bir düşmanlık havası hüküm sürmüştür. Türk Hükümeti bunu kullanarak ihtilafı Kürtler arasında kardeş kavgası yaratacak dereceye kadar varmıştır. Bu Kürtler arasında dağılmaya yol açabilirdi, ancak Alevi Kürtler dillerine sahip çıkmışlar ve bu bağla birleştirici olmuşlardır.
Dersimliler Alevi, Bektaşi ve Şia şekilleri altında Zerdüşt inanç ve prensiplerini korumuşlar, hatta Kıştim Ziyareti töreni ile kötülük Tanrısı Ahriman’a ait adetleri bugüne kadar yaşatmışlardır.
Dersimliler Kolık dedikleri yünden yapılma konik bir başlık takarlar ve bunun etrafına siyah veya kırmızı ipekten poşi denilen sargıyı sararlar. Yünden ve kıldan yapılma, yarım veya tam kollu şapık denilen bir çeşit ceket ve şal denilen bir tür pantolon giyinirler. Barasor şalı en ünlü olanıdır. Dersim Kürtlerinde bıyık kesmek adet değildir.
Dersimliler arasında iki ve üç kadınla evli olanlar vardır ancak halkın önemli çoğunluğu tek eşlidir. Kadınlara karşı son derece saygı duyarlar ve en önemli meselelerde kadınlara danışırlar. Evlilik ömür boyunca bağlılığı gerektirir ve boşanma yoktur. Dersimliler yalnız Ermeniler’den kız alırlar ve başka ırklardan kız almayı ve aile kurmayı asla onaylamazlar. Düğünlerde davul zurna çalınır, kurbanlar kesilir ve ziyafetler verilir. Yemekleri çok basittir ve bolca sade yağ kullanılır.
Herhangi bir mülteciye sığınma ve yer vermek; konak sahibi için borçtan çok bir hak sayılır. Buna Dersim Zaza lehçesinde bext (baht) demektedir. Bu hakkı yerine getirmeyen bebext (güvenilmez) bilinir. Bu nedenle bext meselesi en önemli şeref meselesidir. 1915 yılında tehcir edilen Ermeniler’den 36 bin kadarı Dersimliler tarafından koruma altına alınıp Ruslara teslim edilmişlerdir.
V. BÖLÜM: Osmanlı Döneminde Dersim’de Yapılan Askeri Harekatlar ve Ayaklanmalar
Dersim, Osmanlı İmparatorluğu’nun her döneminde bütünüyle bağımsız yaşamış ve Kürdistan Eyalet Beyliği’nin en yüksek şeklini korumayı başarmıştır. Milli bağımsızlık elde etmek amacıyla, yönetime karşı ayaklanmalar bu yörede kronik bir şekil almıştır.
Akkoyunlular’ın egemenliği döneminde, bu devletin Erzincan valisi, Dersim’in bağımsızlığına el uzatmak istediği için Dersimlilerce öldürülmüştür. Dersimliler’in Akkoyunlular’a yaptığı bu darbe 14. yy sonlarına kadar Dersim’e tam bir bağımsızlık sağlamıştır.
1514 te, Sultan Selim orduları Şah İsmail’i yenerek Safaviler’i uzaklaştırmayı başarmışlarsa da, Dersimliler Osmanlı ordularına karşı yöredeki geçitleri kapatmış ve girmelerine mani olmuşlardır.
Osmanlı Hükümeti, Dersim aşiretleri tarafından bir saldırıya uğramamak için daima ciddi tedbirler almış, vali ve kumandan adı altında Dersim’e birtakım casuslar göndermiş ve bu vasıtayla da aşiretleri birbirine çarpıştırarak aralarında birliğin oluşmasına engel olmak istemiştir. Dersimliler’e gelince, bunlar da her fırsat düştükçe Osmanlı egemenliğindeki bölgelere baskınlar yapmaktan geri kalmamışlarsa da, genel bir Kürt hareketi yaratmayı ve bunun için Kürdistan’ın diğer bölgeleriyle ilişki kurmayı düşünmemişler, ancak yöresel bağımsızlıklarını korumayı düşünerek hareket etmişlerdir. Dersim Osmanlı Hükümeti’ne karşı daima kurnaz bir siyaset izlemiş ve Osmanlı kuvvetlerinin kendini yenemeyeceğini ve zaptedemeyeceği gafletinde bulunmuştur. Son 1937 - 1938 askeri hareketi genişliğinde ve kuvvetli bir donanım ve aralıksız saldırılar karşısında kalacağını düşünmemiştir.
VI. BÖLÜM: Dersim’deki Osmanlı Örgütlenmeleri
Osmanlı Rus savaşında, Erzincan ve Erzurum yörelerini kurtarmak ve Kara Kazım Paşa ordusuna öncülük etmeleri için Dersimliler’den önemli kuvvet seferber edilmişti. Bir kısım Dersimli Rus orduları çekilmiş olduğundan ve Ermeni kuvvetleri yalnız kaldığı için mağlup olacaklarını hesaplayarak ve Osmanlı Hükümeti’ne karşı daha önce yaptıkları ayaklanmaları unutturmak için ona hoş görünmek gerektiği düşüncesiyle, bolca verilen maaşlarında etkisiyle milis olmuşlardı.
Osmanlılar, Ermeni-Kürt anlaşmamazlığını kendi lehlerine kullanmayı başarmış ve iki kardeş kuvvetin çarpışmasından yararlanmışlardı. Yazar kitabın bu bölümünde, bu olayları yazarken duyduğu derin acıyla, Kürt ve Ermeni aydınlarını düşünmeye davet ederek hayıflanmaktadır.
VII. BÖLÜM: Qoçgiri Kürt Bağımsızlık Savaşı
Yazar bu bölümden itibaren bizzat planlayıcısı ve iştirakçisi olduğu ayaklanmaları roman havasında, başından geçenleri anlatmaktadır. Yazar bu dönemde Sivas’a veteriner olarak atanmıştır.
Dersimliler o dönemde, Sevr antlaşması gereğince Doğu Anadolu bölgesinde kurulmak istenen Ermeni devletinin Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı bölgeler olduğu savıyla, Wilson prensipleri çerçevesinde Bağımsız Kürdistan fikri ağır basmaktaydı.
Bu konuda Türk Hükümeti’nin kendilerini oyaladığını ve hiçbir zaman bağımsızlıklarına izin vermeyeceğini düşünmüşlerdir. Çünkü Meclis’in kendilerine ayaklanmamaları yönünde vermiş olduğu sözleri tutmayacağına inanıyorlardı.
Bu bölüm yazarın başından geçen olayların anlatılması şeklindedir. Bu yüzden kitaptan okunmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
VIII: BÖLÜM: Şeyh Sait İsyanında Dersim
1925 Kürdistan’da çıkan Şeyh Said ayaklanmasının dinamizmini, Türkler’in Kürtler’e karşı kötü uygulamalarında, Kürt aydınlarının milli Kürt hukukunun korunma çabalarında ve Kürdün din ve törelerine karşı gösterilen saygısızlıkta aramak gerekir.
Kürdistan’ın her tarafında, bütün Kürtler ve özellikle Kürt kadınları, özgür ve bağımsız bir Kürdistan yaratmak amacıyla savaşa hazırlanıyorlardı. Albay Halit Bey bilgili, zeki, tedbirli ve vatansever bir Kürt aydını olarak tanınmış olduğundan, yaptığı propaganda ve uyarılar başarılı sonuçlar veriyordu. Bu örgüte şeyhler de girmişti. Başta Şeyh Said olmak üzere, Melekanlı Şeyh Abdullah, Çabakçur’un Çan şeyhleri, Palulu Şeyh Şerif ve daha birçok şeyh vardı.
Şeyh Said, Xınıs Solxan köyünde oturmayı uyun bulmadığından, tarikat ve şeyhliğinin en çok yayılmış bulunduğu Genç Darahene’nin Zaza aşiretleri arasına gitmek istedi ve Hınıs’tan çıkıp, Suşar bölgesine, Çabakçura ve Darahini vilayet merkezine geldi. Bu mıntıka tarikat ve şeyhliğinin en çok yayıldığı Zaza aşiretlerinin bölgesiydi. Öteden beri Türk Hükümeti’nin zulmüne karşı direnen Zazalar, fazla bir teşvike lüzum görmeksizin Şeyh Said’in emrine katıldılar.
Türk hükümeti, kürt katliamını gerçekleştirmek için ordularını, Fransızlar’ın izniyle Suriye toprakları içinden ekspreslerle sevkederek, Kürdistan direnişçilerine saldırmış bu sayede Diyarbekir’i kurtarmış ve bu şehirde kurulan İstiklal Mahkemesi faaliyete geçmiştir. Şeyh Said ve 17 aşiret lideri Diyarbekir’de 4 Eylül 1925’te idam edilmişlerdir.
Yazar kitapta 1927 yılında meydana gelen Qoçan aşireti savaşından da bahsetmektedir. Dersim bölgesinde aşiretler arasında Kürtlerle Türk ordusu arasında şiddetli çarpışmalar meydana geliyor ve yazara göre Türkler ağır zaiyatlar veriyordu. Savaşa katılan Türk uçaklarından birinin düşürüldüğü iddia edilmekteydi. Kürtler bölgelerinde intikal eden birliklere saldırıyor ve gece baskınlarında askerleri esir alıyordu.
Sonbahar gelmiş, soğuklar başlamış ve geceleri dışarıda barınmak imkansız hale gelmişti ve bu nedenle Türk birlikleri Elaziz’e çekilmek zorunda kalmıştı.
Dersim’i imha için hazırlanan ilk Türk planının sonuçsuz kalması üzerine, Türkiye Kürdistanı’nın tamamını içine alan Kürtlüğü yok etmek maksadıyla yeni bir plan yapılmıştı. Bu plan, Bölge Umumi Müfettişleri adı altında çok ustaca hazırlanmış yeni bir idari girişimdi.
Üç Umumi Müfettişlik oluşturuluyordu.
1-Birinci Umumi Müfettişlik (merkezi Diyarbekir)
2-İkinci Umumi Müfettişlik (merkezi Erzurum)
3-Üçüncü Umumi Müfettişlik (merkezi Trakya)
Daha sonra merkezi Elaziz olmak üzere birde Dördüncü Umumi Müfettişlik kuruldu.
IX. BÖLÜM: Umumi Müfettişliklerin İçyüzü ve Dersim’deki Çalışmaları
Yazar bu bölümde Türkiye Cumhuriyeti’ne duyduğu kini sayfalarca yazmış bir kısmını ve çarpıcı olanlarını aktarıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, doğduğu günden itibaren, kendini doğuran siyasi ihtiyaçların yarattığı zorunlulukların kuşatması altında sıkışıp kalmış ve hiçbir zaman iç evrimini tamamlamamış ve gerçek bir sosyal devrim yaşamamıştır. Dış dünyaya karşı modern bir devlet görünümü vererek, herkesi buna inandırmak istemesine rağmen, geleneksel göçebe toplum ve feodal devlet karakterini korumuştur.
Yazar göç faciası hakkında bir örnek vermek ve Türk Hükümeti’nin zulmünün derecesini anlatmak istiyorum diyerek şunları yazmıştır. Van vilayeti köylerinden göçe zorlanan 1400 hanelik bir kafile, Erzurum muhitinden yaya olarak Bayburt, oradan da Trabzon’dan deniz yoluyla Trakya’ya sevk edilirken, bu kafilede 1000 kişi yollarda mahvolmuş ve geri kalanlar perişan olmuş ve korkunç bir durumda Trakya’ya yetişebilmişti.
Aralarında düşmanlıklar yaratıp, Doğulu milletleri birbiriyle boğuşturarak, imparatorluğun varlığını altı asır sürdüren insanlık dışı siyaset, o imparatorluğun parçalanmasından sonra da Türkler’in elinde kalan talihsiz topraklarda modern Türkiye Cumhuriyeti’nde de bir yönetim şekli olarak devam etmiştir. Türk’ün pençesinde kalan halk, bu defa da Batılı-Doğulu olarak sınıflara ayrılmış ve Doğulu, Kürt anlamına geldiğinden bir nevi hareket ünvanı olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu kötü siyaset, beklenen sonucu sağlayamamıştır; çünkü üvey evlat gözüyle bakıldığını gören Kürt aydını ve gençliği Kürtlüğüne daha fazla bağlılık göstermeye başlamıştır.
X. BÖLÜM: Ağrı Savaşları
Türk Hükümeti 1925 yılında Şeyh Said’in yönettiği Kürt Ayaklanması’nı büyük ordu kuvvetleriyle bastırdıktan ve birçok Kürt aşiret liderini ve aydınını idam ettikten sonra, diğer Kürt aydın ve milliyetçilerini de Batı vilayetlerine sürgün etmeye başlaması üzerine Ağrı dağına sığınan Celali, Hasanan, Cibran ve Heyderan aşiretleriyle, bu aşiretlerin başında bulunan önderler, Celali Berxo’nun liderliğinde 1926 yılında önemli bir ayaklanma merkezi kurmuşlardır.
Ağrı Kürt ayaklanma merkezini hileyle dağıtmaya imkan bulamayan Türk Hükümeti, ayaklananları arkadan çevirip vurabilmek için, İran Hükümetiyle bir sınır düzenlemesine gerek gördü ve Van vilayetinden birtakım araziyi İran’a bırakmak karşılığında, Ağrı dağlarının Doğu ve Kuzey bölgelerini bütünüyle Türk egemenliği altına almayı başardı.
XI. BÖLÜM: Dersim’i İmha İçin son Türk Girişimi (1936)
Dünya’nın genel durumu, ikinci bir Dünya Savaşı’nın çıkacağına işaret ediyordu. Türk Hükümeti’nin iç problemlerinden en önemlisinin “Kürdistan meselesi” olduğu şüphesizdi. Kürdistan’da sürekli olarak yapılan yıldırma hareketleri, bu mıntıkayı geçici olarak yatıştırmışsa da, asırlardan beri Türk Hükümetine asla boyun eğmemiş olan Dersim bölgesi, nüfus yoğunluğunu korudukça, yeni bir dünya savaşının çıkması halinde, büyük bir tehlike oluşturacağı da hesaba katılmıştı.
Dersim bölgesi genel bir dünya kargaşasında bağımsızlık isteyebilir veya yabancı kışkırtmalarına alet olabilirdi. Bu nedenle Türk Hükümeti çıkardığı bir kanunla Dersim Bölgesi Valiliği adıyla bir idari oluşum yaratılmıştı. Yazara göre bu oluşumun başına geçecek kişi tam bir diktatör yetkileri ile donatılmıştı. General Abdullah Alpdoğan Dersim’e Vali ve kumandan tayin edilmişti.
Dersim’e uygulanan bu kanunun, devlet eliyle ve devlet vasıtalarıyla resmi bir katliamcılık kanunu olduğunu düşünmektedir yazar.
1937 yılı ilkbaharında her tarafta Türkler’in faaliyeti başlamıştı. Dersimliler toplatılarak kıtalara sevk olunuyorlardı. Kışlaların yaptırılmasına yeniden başlamış ve savaş uçakları, silahsız bölgeleri bombalıyordu.
Türk Hükümeti, batı vilayetlerinde kısmi seferberlik ilan ederek, 26-27-28 doğumluları silah altına almış ve General İsmet İnönü, Dersim’deki kıtaları teftişe gelmişti. Savaş tüm şiddetiyle devam etmektedir. Yazar bu esnada Türk hükümeti ile anlaşarak Kürtler’e ihanet eden kişi ve aşiretler olduğundan bahsetmektedir. Savaş uzun sürmüş ve kış mevsiminin gelmesiyle ateşkes emri veren Türk ordusu Dersimliler’in isteklerini kabul etmiştir. Dersim’in savaşmayan aşiretleri ayaklanmanın planlayıcısı Seyit Rıza’yı Erzincan merkezine getirerek maiyeti ile birlikte tutuklatmışlardır. Tutuklanan bu 11 Kürt 10 Kasım 1937 tarihinde verilen idam kararı gereği 18 Kasım’da infaz edilmişlerdir.
XII. BÖLÜM: Direnişten Portreler
Yazar bu bölümde Dersim’in bağımsızlık mücadelesinde öne çıkan kahramanları Kürt Aydını Alişer, Kürt kadınlığının kahramanlıkları ve yakın arkadaşı Seyid Rıza’dan bahsetmiştir. Ayrıca hainlik örneği olarak da Rehber’den bahsetmektedir.
XIII. BÖLÜM: Kürt’ün Feryadı
Yazar, 11 Eylül 1937’de İngiltere, ABD, Fransa ve diğer bütün devletlerin Dışişleri Bakanlıklarına yazmış olduğu mektuptan bahsetmektedir. Bu mektubu ayrıca Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliği’ne de göndermiştir. Mektubunda tarihi süreç içerisinde Dersim ve Kürtlerden bahsetmiş, ayrıca Türk Hükümeti’nin zalimce ve gaddarca Kürt milletini yok etmeye ve asimile etmeye çalıştığını iddia etmiştir.
XIV. BÖLÜM: Kürdistan’da Yaşanan Facialardan Kimler Zarar Gördü?
Türkiye’nin en kötü zamanlarında, Kürt Milleti tam iyi bir niyetle Türklerin imdadına koşmuş ve yardımda bulunmuşlardır. 1877 Savaşı, Balkan Savaşı, Birinci Cihan Savaşı, ve Kurtuluş Savaşı’nda Kürtlerin Türkler’e karşı göstermiş oldukları kardeşçe ve dostlukla yapılan yardımları inkarı mümkün değildir.
Kardeş katliamı, Türk hazinesine milyonlara mal oldu. Türkiye iktisadende zarar gördü. Türkiye Hükümeti, Kürdistan’dan her yıl milyonlarca koyun, keçi, sığır ve o oranda da tiftik, yün, deri, yağ, kıl ve diğer ürünleri; Yunanistan, Mısır, Filistin, Suriye ve diğer memleketlere ihraç ediyordu. Bugün ise, bu ihracat %80 oranında eksilmiştir. Bu, meselenin maddi boyutlarıdır. Manevi olarak da Kürt gençliğinin ruhunda derin yaralar açmıştır.
XV. BÖLÜM: Türk Halkının Önderlerinden Dileklerim
Yazar Türk Halkı önderlerinden şu dileklerde bulunmuştur: “Kürdistan, Türk’e rağmen bağımsızlığını elde etmeye çalışacak ve bunu başaracaktır. Kürdistan’da, Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Sırbistan, Romanya ve Arabistan milletlerinin geçtiği tarihi yoldan geçerek, hedefine eriştiği gün, yanı başında dost bir Türkiye değil, düşman bir millete komşu olacaktır. Biz bu sonu değil, kardeşçe ve belki konfedere bir şekilde kurulmuş bir Yakın Doğu milletler birliğini arzu ediyoruz.”
“Bu arzumuz bizzat Türk’ün çıkarına uygundur. Çünkü dostça bir çözüm gerçekleştirmeyen Türkiye, yalnız bırakılmış ve yabancı sömürge olmaya mahkum edilmiş bir Türkiye olacaktır.”
“Medeni dünyanın ve özellikle Türk Milleti’nin bilmesi gerekir: Kürtleri Kürdistan bağımsızlığı davasından hiçbir kuvvet vazgeçiremeyecektir. Bu alevlenmiş milli gayenin söndürülmesi imkansızdır.”
IX. BÖLÜM: Gençliğe Hitap
Bu bölümde yazar özellikle Kürt gençlerine hitapta bulunarak, ezeli düşmanı olan Türkler’e karşı düşmanlığın hiç unutulmaması gerektiği ve intikam hırsı ile dolup benliklerini yitirmemeleri gerektiğinden bahsetmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder