1 Kasım 2012 Perşembe

Küçük Prens


Çocuklar için yazılmış gibi görünse de, yediden yetmişe herkesin okumasını tavsiye ettiğim bu kitaptaki karakterler, günümüzdeki insanların düşüncelerini ve davranışlarını taşımaktadır. Küçük Prens'in yolculuğunda karşılaştığı kral, kendini beğenmiş, ayyaş, iş adamı, fenerci ve coğrafyacı; diğer yetişkin insanlar gibi mutluluğu çok farklı yerlerde arıyorlar. Bu durumdan yakınan Küçük Prens, asıl mutluluğun küçücük bir gülden, ya da bir yudum sudan var olabileceğine inanıyor.

Küçük Prensin karşılaştığı bazı karakterleri ve aralarında geçen konuşmaları yorumladım, sizinle de paylaşmaya karar verdim.



10. Bölümün Yorumu

Kral, otoriter bir adam. Her dediği yapılsın istiyor, ki yapılıyor da. Herkes onun emirlerini dinliyor ve hemen uyguluyor, çünkü kral zeki bir adam. Mantıklı emirler veriyor, yapılması gerekenleri yaptırıyor. Generalinden kelebeğe dönüşmesini istemiyor. Ya da bir tragedya yazmasını... Küçük Prens'in gün batımını izlemek istemesi üzerine, güneşin batmasını emrediyor. Fakat beklemesini gerektiğini biliyor. Kimseden, yapamayacağı şeyler yapmasını istemiyor anlayacağınız. Ne kadar iyi biri de olsa, kendi gezegeninde yalnız, diğer gezegenlerdeki canlılar gibi. Bu nedenle Küçük Prens'i bırakmak istemiyor, onu bakan yapıyor. Hem de adalet bakanı. İyi, güzel de yargılayacak kimse yok gezegende! Kral da bu durumun farkında "Öyleyse kendi kendini yargılarsın. Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha zordur. Kendini iyi yargılamayı başarırsan, gerçek bilgeliğe eriştin demektir." diyor. Küçük Prens de cevap olarak kendini her yerde yargılayabileceğini söylüyor ve başka bir gezegene gidiyor.

Kitabın bu bölümünden çıkardığım ders:
İnsanın önce kendini yargılaması gerekir, kendi yanlışlarını bulması ve bunları düzeltmesi... Başkalarında kusur bulmadan önce kendimizde bulmalıyız. Başkalarını suçlamadan önce suçu kendimizde aramalıyız. Birine kızmadan önce kendimize kızmalıyız. Ön yargılarımızdan kurtulmalıyız bir de. Sonra kavgalar azalır, savaşlar biter, dünya daha iyi bir yer olur.

Kitabın 10. bölümüne buradan ulaşabilirsiniz:



13. Bölümün Yorumu

İş adamı yoğun bir adam, sürekli çalışıyor. Hiç boş zamanı yok, işinin bölünmesini de istemiyor haliyle. Küçük Prens'e kızmasının sebebi de bu olsa gerek. Adam uyumuyor, yürümüyor, yaşamıyor! Tek yaptığı yıldızları saymak. Çünkü bu onun işi ve işi olan insanlar yaşamaya vakit bulamaz. Tıpkı senin, benim, bizim gibi... Küçük Prens de bu durumdan şikayetçi, konuşmaya çalışıyor adamla. Yıldızların sahibi olduğunu sanıyor iş adamı, onları ilk sahiplenenin kendisi olduğunu savunuyor. Sonra yıldızları sayacak ve ne kadar zengin olduğunu bulacakmış. Saçma! Küçük Prens'in sadece bir çiçeği var gezegeninde, küçük şeyler şeylerle mutlu olunacağını biliyor çünkü. Tüm yıldızlara sahip olmaktansa; O yıldızların birinde seni bekleyen, seni seven bir çiçeğin olması çok daha iyi.

Kitabın bu bölümünden çıkardığım ders:
Küçük şeylerle de mutlu olmayı öğrenmeli insan. Asıl önemli olan sahip olduklarının miktarı veya boyutu değildir. Emektir bir şeyin değerini artıran. Harcanan zamandır onu güzel kılan. Gösterilen özendir, onu senin yapan.

Kitabın 13. bölümüne buradan ulaşabilirsiniz:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder