30 Aralık 2010 Perşembe

Bilgisayar Başında Yemek Yemeyin!!!

Bilgisayar başında yemek yemeyin !!!!
Bilimcilere göre bilgisayar başında yemek yiyenler tokluk duygusunu daha geç hissediyor. Bilimciler, bilgisayar karşısında yemek yemenin, tokluk duygusunu azalttığı konusunda uyarıda bulundu.
 İtalyan Corriere della Sera gazetesinde çıkan habere göre, işte, evde ve hatta restoranlarda gözlerini bilgisayar ekranından ayırmadan yemek yemeyi alışkanlık haline getirenlerin sayısının gitgide arttığı günümüzde, bu konuda bir araştırma yapan bilimadamları, bunun pek de sağlıklı olmadığını ortaya koydu.
İngiltere'deki Bristol Üniversitesinde görev yapan
 bilimadamları, iki gruba ayırdıkları katılımcılara aynı menüden oluşan bir öğle yemeği verdi.
İlk gruptan yemeklerini bilgisayarda oyun oynarken yemelerini isteyen araştırmacılar, diğer gruptakilerin ise normal bir şekilde, masa başında yemek yemelerini sağladı.
Araştırmada, yemeğin ardından ilk gruptakilerin tokluk hissinin diğerlerine göre çok daha az olduğu ve bu kişilerin yemekten yarım saat sonra çok daha fazla sayıda bisküvi atıştırdıkları gözlemlendi.
İnsanın yemek yerken dikkatini başka bir eylemde yoğunlaştırmasının, farkında olmadan daha fazla kalori almasına neden olduğunun altını çizen araştırmacılar, bilgisayar başından kalkmadan yemek yiyenlere uyarıda bulundu.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Son Trend: Alışveriş Yapmamak!!!

Gülse Birsel'i çok severim ta GAG döneminden beri. Akıllı bayandır. (: Sizlerle de ne zamandır paylaşmak istediğim alış-veriş çılgınlığımıza ayna tutabilecek bir yazısı vardı. Yazının orjinaline bu adresten ulaşabilirsiniz.


http://www.sabah.com.tr/Pazar/Yazarlar/birsel/2010/08/15/alisveris_merkezleri_mutluluk_satar_mi

Amerika'nın son alışveriş trendi: Alışveriş yapmamak! Hatta eldeki mallardan da kurtulup, hayatı sadeleştirmek! Kriz sonrası, çalışanlar, gelirlerinin daha büyük bir bölümünü harcamayıp biriktirmeye başlayınca, ABD'li üreticilerin etekleri tutuşmuş! Şu ara yapılan çoğu tüketici araştırmaları "Bu adamlar ne satın alırlarsa mutlu olurlar?"la ilgili. Ortaya çıkmış ki bir servis almak, mal almaktan daha faydalı insan doğasına. Yani bir ayakkabı yerine kutu oyunu, pahalı bir çanta yerine spor salonu üyeliği, araba yerine seyahat, ruj yerine sinema bileti, insanları daha mutlu ediyor! Bir tecrübe satın almak, kişiye daha yoğun ve uzun süreli bir tatmin sağlıyor. Üstelik 'Mal edinme'nin mutluluk getirmediğini öğrenen 'dünyanın en çok satın alan halkı', kocaman otomobillerini, dört oda bir salon evlerini, 48 parçalık yemek takımlarını, doğrayan parçalayan karıştıran onlarca mutfak aletlerini satıp, ayrı bir oda haline gelmiş gardıroplar dolusu giysilerini fakirlere bağışlayıp hayatlarını sadeleştiriyor. Bazı aileler 40 metrekare bir evde, dört tabak, dört bardakla ve işe bisikletle gidip gelerek yaşamanın onları hiç olmadıkları kadar mesud ettiğini iddia ediyor. Bu esnada biriktirdikleri parayı yoga derslerine ve tatillere harcıyorlar.


YÜZ EŞYAYLA YAŞAMAYA DAVET!
Bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel eşyayla yaşamaya davet ediyor! Yani kıyafet, kozmetik, ayakkabı, kitap, kalem, her şey toplam 100 parça edecek. Sitenin çağrısı büyük ilgi görüyor ve internet kullanıcılarından hatırı sayılır sayıda bir grup, kişisel eşyalarını hayır derneklerine bağışlayıp hayatlarındaki kalabalıktan kurtuluyor. Hikâye, psikologlara göre şu: İnsanlar, iyi ya da berbat, yaşamlarındaki tüm değişikliklere çabucak alışıyor ve doğalarında var olan sabit mutluluk seviyesine bir an önce ulaşmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerinden birini kaybeden bir insanın bir süre sonra eski mutluluk ve neşesine kavuşması da bu yüzden, yalı alanın birkaç yıl sonra yalıda oturmayı kanıksayıp eskisi kadar 'mutsuz' olması da! Yani para mutluluk getirmiyor denemez ama parayla satın alınan mallar mutluluk getirmiyor! Şan dersleri, seyahatler, piknikler, tiyatro oyunları filansa başka! Farklı tecrübeler hayatı zenginleştirip memnuniyeti yükseltiyor! Los Angeleslı filmci Roko Belic dünyayı dolaşıp Happy (Mutlu) isimli bir belgesel üzerinde çalışıyor. New York Times gazetesinin haberine göre San Fransisco'nun kalburüstü semtlerinden birindeki evini bırakıp, hayatını tamamen değiştirip, Malibu plajında bir karavana taşınmış! Haftada üç dört gün sörf yapabildiği için şu anda ufacık karavanda çok daha mutlu bir hayat yaşadığını anlatmış.

SANKİ ALIŞVERİŞ İÇİN YAŞIYORUZ
Bittabi, herkes gider Mersin'e, biz... Şu anda ülkede tam bir AVM patlaması yaşanıyor. Buluşmalar, sosyalleşmeler, hafta sonu aile gezmeleri, her tür eğlence hep alışveriş ve merkezleri etrafında dolanıyor. İndirim dükkânlarının kapısındaki kuyruk ve izdihamlar da cabası. Geçen gün haberlerde, yastıkların 1 TL'ye satıldığı bir indirim dükkânında birbirini ezen kalabalığın arasından bir ev kadını, bağırarak kameralara anlatıyor: "Ben altı tane kapabildim, iki oğlum var, onlar da ikişer tane aldı, keşke 10 tane daha taşıyabilseydik! Muhtemelen dört kişi olan bu ailenin 20 adet yastıkla ne yapacağı ise meçhul! Türkler artık mümkün olduğu kadar çok malı, mümkün olduğu kadar çabuk alıp, evlerine götürmek için yaşıyor! Alışverişe niyeti olmayan bile vitrin bakıp hayal kuruyor. Konsere gidip keman çalmayı, müzeye gidip ressam olmayı hayal eden pek az. Hayat amaçlarımız genelde "Bazı ürünleri edinmek," üzerine kurulu. 70'li yıllarda bir siyah beyaz televizyon, bir adet buzdolabı, merdaneli çamaşır makinesi ve salonda üzeri tığ işi örtülü sabit hat telefonu olan her aile kendini son derece zengin ve konforlu hissederdi. Sonra işler yavaş yavaş değişti. Artık cep telefonu bu yılın modeli olmayan vatandaşın devlete isyan edesi var. Almaya doyup 'hayatı sadeleştirme' aşamasına ne zaman geliriz, o meçhul.
kaynak: http://www.sabah.com.tr/Pazar/Yazarlar/birsel/2010/08/15/alisveris_merkezleri_mutluluk_satar_mi http://www.sabah.com.tr/Pazar/Yazarlar/birsel/2010/08/15/alisveris_merkezleri_mutluluk_satar_mi

22 Aralık 2010 Çarşamba

Facebook'ta bu kişileri eklemeyin!

Facebook her ne kadar bütün dünyayı saran bir ağ haline gelmiş, tanıdığınız hemen herkes orada buluşmuş olsa da, herkesin arkadaşlık teklifini kabul etmek, oradan size gönderilen her davete katılmak zorunda değilsiniz. Bir kere her şeyden önce sosyal ağınızdan çıkarmanız gereken insanlar olduğunu kabul etmelisiniz. Ve bir daha asla Facebook’ta arkadaş olmamanız gereken...

Çünkü herkesle aynı mesafede bir arkadaşlık kuramayacağınız gibi samimi arkadaşlarınız arasında göze batmayan size ait fotoğraflar ve videolar bazıları için ve tabii dolaylı olarak sizin için sorun haline gelebilir.

İşte tüm bu sıkıntıları yaşamamak için Facebook’ta arkadaş olmamanız gereken insan tipileri

Anne babanızın arkadaşları

Sizi çok küçük yaşlarınızdan beri tanıyan bu arkadaşlar, eski dönemlerinizle ilgili, hoşunuza gitmeyen
 konulardaki yorumları sayesinde sizi yaşıtlarınızın önünde utandırma potansiyelini her zaman taşırlar. Üstelik ailenizin görmesini istemeyeceğiniz fotoğraflarınızı, arkadaşlarının görüp de onlara iletme olasılığı da pek düşük değil doğrusu.

Dedikoducu akrabalar
Diğer aile bireylerine sizin dedikodunuzu yapabilecek akrabalarla Facebook’ta arkadaş olmayın. Halanızın ya da dayınızın, garip bir tiple birlikte barda çekilmiş fotoğrafınızdan çeşitli yorumlar eşliğinde haberdar olmasını istemezsiniz, değil mi?

Tehlikeli yabancılar

Sırf güzelliğinizden ötürü sizinle arkadaş olmak isteyenlere onay vermeyin. Arkadaşlık davetinin yanı sıra profil fotoğrafınızdaki görüntünüz hakkında yorum yapıyor, güzelliğinizi övüyor ve size “potansiyel tehlike” olduğunu hissettiriyorsa, arkadaşlık teklifini görmezden gelin. Aslına bakarsanız, sizinle arkadaş olmak isteyen tüm yabancılardan uzak kalmanız iyi. Ne de olsa yabancı eşittir tehlike.

Ortak arkadaşlarınız olan yabancılar

Bir ya da birkaç ortak arkadaşınız var diye sizinle arkadaş olmak istemek neden? Facebook, hiç karşılaşmadığınız biriyle arkadaş olmak için bir köprü mü? Tabii ki hayır. Üzgünüz, atılgan ve girişken Facebook insanları!

Patronunuz
Facebook’ta arkadaş olmamaya en çok dikkat etmeniz gereken kişidir kendisi. Öyle ya, ne de olsa statünüze, çalışmaktan ne kadar yorulduğunuz ya da şirketten şikayetçi olduğunuz bilgisini yazmak isteyebilirsiniz zaman zaman. Veya hasta olduğunuz bahanesiyle işten kaytardığınız bir gün, Facebook’ta adınızın yanına “filanca kafede yiyip için eğleniyor” gibi bir şeyler yazmak tehlike arz edebilir.

Hayatı çocuğunun etrafında dönenler

Bu tarz Facebook arkadaşları, en sıkıcı kişilerdir. Güncelledikleri durum bilgisi sadece çocuklarıyla ilgili bir şeydir. Sürekli çocuklarının fotoğraflarını yükler ve onlara methiyeler düzerler. Takipçileri olan benzer kişiler de “ayy ne tatlı, şeker şey” benzeri yorumlardan öteye geçmeyerek sıkıcılığın dozunu bir kat daha artırırlar. Bu tarz insanlar adeta bize verilmiş birer ceza, aynı zamanda eğlence kırıcıdırlar. Ne de olsa Facebook bizim için küçük çaplı bir neşe bulma kaynağı, değil mi?

İş hayatınızla ilgili kişi
Profesyonel çalışma hayatınızda tanıdığınız ve sadece iş konusunda diyalog kurduğunuz biriyle Facebook’ta arkadaş olmak kadar tuhaf bir şey olamaz. Diyelim ki sadece bir kez işinizin düştüğü ve bir daha görme ihtimalinizin çok düşük olduğu bir müşteriniz... Onu ne kadar ilgilendirir ki, sizin bugün kedinizi veterinere götürdüğünüz bilgisi! Ya da sizi ne kadar ilgilendirir ki, ailece gittiği pikniğe ait fotoğraf kareleri..

Aşırı uçlardaki politik kişiler
Elbette sosyal paylaşım ağları arkadaşlık misyonunun yanı sıra günümüzde birer propaganda aracı haline de geldi. Ancak aşırı uçlardaki politik kişilerin Facebook sayfanızı propaganda web sitelerine giden bir yığın linkle doldurmasını istemezsiniz, değil mi?

Okul yıllarında sevmedikleriniz

Okul arkadaşlarıyla Facebook’ta arkadaş olmalar bir başlayınca zincir uzuyor ve pek çok eski arkadaştan davet geliyor. Zaman geliyor, o sizi tanısa da siz onu hatırlamıyorsunuz. Ancak bazen öyle bir hatırlıyorsunuz ki... Her şey hafızanızda dipdiri. Hiçbir zaman sevmediğiniz, arkadaş olmadığınız, her hareketiyle sizi sinir eden biri. Şimdi onunla Facebook’ta arkadaş olmak size ne kazandıracak? Bunca yıldan sonra Facebook hatırına yeni bir arkadaşlık mı kuracaksınız? Tabii ki hayır.

Küs olduğunuz biri
Küslüğünüz belki ta okul yıllarına dayanıyor... Yurttaki oda arkadaşınız... Herhangi bir mesaj yazmadan, özel herhangi bir not göndermeden, sadece bir arkadaşlık daveti ise size ulaştırdığı, 10 yıl sonra affedilmeyi hak etmiyor demektir. İyisi mi, her şey eskisi gibi kalsın.

Kaynak:internethaber.com

14 Aralık 2010 Salı

YE, İÇ, MUTLU OL!

şekilde sağlıklı yemek yiyen bi bebeğin mutsuzluğunu görmektesiniz:))
Hazır yemek ve şekerli içecekler çocuklarımızı şişmanlatıyor olabilir, ancak aynı zamanda onları mutlu da ediyor..Tayvan Ulusal Üniversitesi ve Arkansas Üniversitesi' nden araştırmacılara göre, sağlıksız yiyecek ve içecek tüketimini azaltarak çocukluk çağı obezitesini engellemeyi amaçlayan programlar, çocukları mutlu edecek başka yöntemler kullanmaları durumunda daha etkili olabilir.

Çocukluk çağı obezitesi dünya çapında önemli bir sağlık sorunu. Araştırmacılar, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve
 çocukların psikolojik sağlıkları arasındaki ilişkiyi incelediler. 2001 yılında Tayvan' da yapılmış bir anketin verileri kullanılarak, 2-12 yaş grubundan 2366 çocuğun hazır yemek(patates kızartması, pizza, hamburger) ve şekerli içecek(gazoz ve benzeri asitli içecekler ile şekerle tatlandırılmlş diğer hazır içecekler) tüketiminin vücut ağırlıklarına ve mutluluk seviyelerine etkisini araştırdılar.

Ankete katılanların %25 'i fazla kilolu ya da obez, yaklaşık %19'u ise kendisini çocukluklarında mutsuz, üzgün ya da karamsar hisseden çocuklardı.Çalışmanın en önemli bulgusu, hazır yemek yiyen ve şekerli içecek içen çocukların fazla kilolu olma olasılıklarının daha yüksek, mutsuz olma olasılıklarının ise daha düşük olduğuydu.

Bu araştırma verileri dikkate alınarak çocukların genel sağlığını iyileştirmeyi amaçlayan programların, onların mutluluklarını feda eden obeziteyi azaltmak için bu bulguları dikkate almalarının gerekliliği ortada..  

9 Aralık 2010 Perşembe

"TOCCA"LAŞMAK...


photo
İletişim çağında yaşıyoruz. Her saniye bir iletişim içindeyiz desek çok da abartmış olmayız aslında. Türlü türlü şekillerde iletişim kuruyoruz dış çevreyle hatta kendimizle. Sözlü iletişim, sözsüz iletişim, vs. vs. Beden dilimiz de bize sözsüz iletişim kurmamızda oldukça yardımcı oluyor.
Herkesin kendisini bir ifade ediş biçimi var. Yakın çevremizdeki sevdiklerimizi sarılmak, öpmek istiyoruz ama bunun dışında resmi olduğumuz insanlarla temas kurmak için genelde tokalaşıyoruz. El sıkışmak resmiyetle samimiyet arasındaki ince çizgide temas kurmak için iyi bir aracı rolü üstleniyor. Anladığınız üzere bugünkü konumuz tokalaşmak / el sıkışmak. Neden el sıkışırızın cevaplarını arayacağız hep birlikte...



Ufak bir google turundan sonra bilirkişi hep bir ağızdan şu noktada odaklaşmış:
Tokalaşmanın çağlar öncesine dayandığını, fi tarihinde eli silah tutan erkeklerin ellerinde silah olmadığını karşı tarafa göstermek için silah tutan sağ ellerini karşı tarafa uzattıklarını, buna karşılık diğerinin de aynı hareketi yaptığını, ani bir silah çekme olayını önlemek içinde birbirine boş bir şekilde uzanmış bu ellerin birbiriyle sıkı sıkıya tutuşması sonucu tokalaşmanın temellerinin atılmış olması. Mesaj: Silahsızım ve dostum. Bu haberin kaynağını bulamadım, herkes birbirinden yayınlamış sanırım. (: Doğruluğunu denetleyemedim o yüzden ama mantıklı geldi bana ilk etapta. 
Araştırmamı google'ın derinliklerine inip genişlettikçe şu hadis-i şerifle karşılaştım:
"Selamlaştığı insana sağ elini uzatmak, işaret ve baş parmağı arasındaki boşluğu karşıdaki insanın aynı yerine temas ettirmek. Çünkü bu yerlerde muhabbet damarları vardır. "
Bu hadis-i şerifinde kaynağını bulamadım, salih hadis mi bilemedim ama burada bahsedilen durum bizim bildiğimiz anlamda el sıkışmanın ta kendisi değil mi? Yoksa ben mi yanılıyorum onu da bilemedim.
İslam dininin selamlaşmaya ne kadar çok önem verdiğini bilmeyenimiz yoktur. Müslüman kardeşler arasında bir bağ kurmanın ilk adımı belki de. Müslümanların  hiç tanımadığı, bilmediği ırktan, dilden, ülkeden bir müslüman kardeşleriyle bile sadece "Selamun aleyküm" diyerek iletişim kurabildikleri, yüzlerinde tebessüm oluşturabildikleri, görülmeyen bir bağ, karşılıklı duygu alış-verişi yaşanmasına sebebiyet verdikleri şüphesiz. Dolayısıyla eğer bu salih bir hadis ise gerçekten bu noktalarda muhabbet damarları var ise tokalaşmak bir mana kazanmaya başlıyor.
Bugün beden dilinde de el sıkışmak önemli bir konu. Sadece kişinin tokalaşma şekline bakarak bile kişilik analizleri yapılabilmekte.
Karşı cinsle tokalaşma konusunun caiz olup olmadığı ise hala gereksiz bir şekilde tartışıla dursun (ki gayet açık aslında islamın bakış açısı ilgili konuya yorum yapmak, nedenlerini aramak bana düşmez) hemcinslerimle de tokalaşmam ben.  Zaten solağım hemcinslerim dahi ellerini uzattıklarında ben gayri ihtiyari sol ile karşılık verince ufak bi karışıklık oluyor sonra gülümsemeler falan el sıkışmaktan kurtuluyorum (: , e!hijyen zaten başlı başına bir sorun. İnsanın her an elini yıkama lüksü olmuyor ki... Yok yok hiç bana göre değil, ben gulyabaniliğimle başbaşa mutluyum. ((:
Tüm bunları araştırırken el sıkışmak neyse de neden tokalaşmak denmiş adına diye merak ettim tabi. (: Yılmadım onu da araştırdım. İtalyancada "tocco" dokunma demek. Tokalaşmak kelimesi bize de "tocco" dan türemiş yani. (: Tasvip etmesem de kadeh tokuşturmakta yine bu kelimeden türemiş. :pMadem öyle bildiğimiz tokayla tokalaşmanın bir bağlantısı var mı diye de merak ettim. Mantıken toka saçlarımızı birleştiriyor, tutuyor, tokalaşırken de ellerimiz birbirini tutuyor dedim bi araştırdım. Toka 1700lerin başında İtalyan Tony Tocca tarafından bulunmuş, Tony karısının keçe gibi uzun kıvırcık saçlarından rahatsız olmakta ve bu konuda bir şeyler yapmak istemektedir. Bundan yola çıkan Tocca tokayı icat etmiş ve adını tocca koymuştur. (kaynak)  Aralarında direkt bağ yok görmüş olduğunuz gibi (: Ama gereksiz bilgiler stoğunuza bir yenisini eklemiş oldum bu sayede.

2 Aralık 2010 Perşembe

FACEBOOK'UN KORKUTAN YÜZÜ

ABD'de yapılan bir araştırma, ülkedeki boşanmaların beşte birinin sebebinin sosyal paylaşım ağı Facebook olduğunu ortaya koydu.
Amerikan Boşanma Avukatları Akademisi tarafından yapılan araştırmaya göre, flört içeren mesajlar ve fotoğraflar Facebook yüzünden boşanmaların nedenlerinin başında geliyor.

Araştırmada ayrıca Facebook yüzünden boşanmaların çoğuna, yıllardır görüşülmeyen eski sevgililerle temasa geçmenin de yol açtığı belirtildi.
Avukatlar, boşanma davalarında Facebook'un kanıt için en büyük kaynak olduğunu, bunu MySpace ve Twitter'ın takip ettiğini bildirdi.

Kaynak:ntvmnsbc