Açık Toplum ve Düşmanları, Karl Popper, Liberte Yayınları, 2008, Ankara
Kitabın yazıldığı zamanın totaliter eğilimlerinin köklerini oluşturan filozoflara ve onların felsefelerine karşı yazılmış ve tam olarak liberal toplumu dolayısıyla açık toplumu savunan eleştirilerdir.
KAYNAK ve KADER EFSANESİ
Tarihsicilik ve Kader Efsanesi
Karl Popper’e göre tarihsicilik eski bir düşünce, gevşekçe birleştirilmiş bir düşünceler topluluğudur. Tarihsicilik, seçilmiş halk öğretisiyle gözümüzde canlandırılabilir. Seçilmiş halk öğretisi, Tanrı’nın Kendi iradesinin seçkin aracı olarak bir halkı seçtiğini ve yeryüzünün bu halka kalacağını varsayar. Seçilmiş halk doktrini toplumsal yaşayışın kabile çağında ortaya çıkmıştır. Bu öğretide tarihsel gelişim yasasını Tanrı’nın iradesi koymuştur. Tanrıcı biçimi, tarihsiciliğin öteki biçimlerinden ayıran fark budur.
İki modern tarihsicilik çeşidi var:
a- (sağ yan) Irkçılığın ya da faşizmin tarih felsefesi
b- ( sol yan) Marksçı tarih felsefesi.
Irkçılık, seçilmiş halkın yerine kendisini koyar, yeryüzünün sonunda kendilerine seçilmiş ırka kalacağını ifade eder.
Marx’ın tarih felsefesi ise seçilmiş halkın yerine sınıfsız toplumun yaradılışının aracını koyar, yeryüzünün ise seçilmiş sınıfa kalacağını belirtir.
Herakleitos
Eski Yunan’da tarihselci niteliği açısından seçilmiş halk doktrinine Herakleitos’a gelinceye kadar pek rastlayamayız. Homeros’un açıklamaya çalıştığı şey tarihin birliksizliğidir. Homeroscu yorumun Yahudilerinkiyle paylaştığı şey yarı belirsiz kader duygusudur. Hesiodos, Doğu kaynaklarından etkilenmiştir ve tarih yorumu karamsardır. Altın Çağ’dan sonra insanlığın gelişiminde beden ve ruhsal açıdan soysuzlaştığına inanır.
Platon’un tarihsiciliği çeşitli öncülerden etkilenmiştir, ancak en önemli etki Herakleitos’unkidir.
Herakleitos, değişim dünyasını keşfeden filozoftur. Onun zamanına kadar Yunan filozofları, Doğu düşünüşünden esinlenerek dünyaya inşa malzemesi maddi şeylerden kocaman bir yapı diye bakıyorlardı.
Herakleitos , “Kosmos, olsa olsa rastgele dağıtılmış bir çöp yığınıdır” der. O dünyayı yapı olarak değil, devasa bir süreç olarak görmüştür. Felsefenin başlıca sözü ; “Her şey akıştadır ve hiçbir şey duruşta değildir.” Herakleitos’un tutucu ve antidemokratik anlayışını şu sözlerinden anlayabiliriz : “Halk, şehrin yasaları uğruna, surları için dövüşüyormuş gibi dövüşmelidir.” Herakleitos’un değişim üstündeki ısrarı, Onu bütün maddi şeylerin alev gibi oldukları teorisine götürmüştür. Herakleitos tipik bir tarihsici olduğu için, tarihin yargısını bir ahlak yargısı diye kabul eder; Ona göre savaşın sonucu her zaman adildir. “Savaş her şeyin babası ve kralıdır.”
Platon’un Formlar Yahut İdealar Teorisi
Platon istikrarsız bir siyasal çatışma ve savaşlar döneminde yaşamıştır. Karl Popper’e göre toplumun ve “herşey”’in çıkış halinde olduğu duygusu Platon’un felsefesinin itici gücü olmuştur. Platon kendi toplumsal denemelerini, ortaya bir tarihsel gelişim yasası koyarak özetlemiştir. Platon’a göre, bütün toplumsal değişim, bozulma ya da çürüme yahut da soysuzlaşmadır. Platon’un bazı eserlerinde ilkbahar ve yaza karşılık düzelme ve türeme dönemi, sonbahar ve kışa karşılık bozulma ve çürüme dönemi olan Büyük yıl düşüncesi vardır.
Platon iki şeye inanmaktadır: Bozulmaya doğru genel bir tarihsel yönelim ve siyaset alanında bütün siyasal değişimi durdurarak bozulmayı önleme düşüncesi. Platon’un uğrunda çalıştığı amaç budur. Değişim kötülüğünden ve bozulmaktan arınmış olan devlet, en iyi, yetkin devlettir.
Platon her çeşit çürüyen şeye karşılık, çürümeyen yetkin bir şey olduğuna inanmaktadır. Formlar ya da İdealar Teorisi diye anılan, bu yetkin ve değişmeyen şeylere inanç, Platon felsefesinin merkezi doktrini olmuştur.
Platon’un siyasal amaçları geniş ölçüde tarihsici doktrine dayanmaktadır. Platon’un hedefi toplumsal devrim ve tarihsel çürüyüşte kendini ortaya koyan Herakleitosçu akıştan kurtulmaktır. Bunu ise tarihsel gelişimin çizgilerine katılmayacak kadar yetkin bir devlet kurmakla yapabileceğine inanır. Yetkin devletin modelinin veya aslının Altın Çağ’da bulunduğuna inanır. Yetkin devlet, daha sonraki devletlerin ilk ceddi, büyük atası gibi bir şeydir; bunlar, o yetkin ya da en iyi yahut “İdeal” devletin soysuzlaşmış çocuklarıdır.
Formlar yada ideaların, bozulabilir şeyler gibi, zaman ve mekan içinde oldukları düşünülmemelidir, mekan ve zamanın dışındadırlar(çünkü ebedidirler).
Platon’un ideası, şeyin aslı ve kaynağıdır. Şeyin hikmeti, ideali yetkinliğidir.
Yunan mitologyası ile Formlar ya da İdealar Teorisi arasında önemli farklar vardır. Yunanlılar, çeşitli aile ve kabilelerin atası diye birçok tanrıya taparlarken, İdealar Teorisi, insanın tek bir Form ya da İdeası olmasını gerektirir.
Sokrates’in anlam ya da öz arama metodunu, birşeyin gerçek doğasını, Form yada İdeasını saptamanın metodu haline getiren Platon olmuştur.
Karl Popper’e göre Formlar ya da İdealar Teorisi’nin Platon felsefesinde üç tane görevi vardır:
a- Çok önemli bir metodolojik araçtır, değişen şeyler dünyasına uygulanabilecek bilgiyi olanaklı kılar.
b- Çürüme ve değişim teorisine ipucu vermektedir.
c- Toplumsal yapıcılık için yol açmakta ve toplumsal değişimi durdurma araçları yapmayı olanaklı kılar.
PLATON’UN BETİMLEME SOSYOLOJİSİ
Platon’un sosyolojisi, olguların gözlemiyle kurgunun karmasıdır. Platon “Mutlak ve ebedi değişmezlik, şeylerin ancak en tanrılıklarına verilmiştir ve cisimler bu dizide bulunmazlar” demektedir. Kendi Formlar Teorisinde karamsar bir yargıya varmanın teorik temelini bulmuştur.
Platon’un sosyolog olarak büyüklüğü, gözlemlerinin zenginliği ve ayrıntılarında ve sosyolojik sezgisinin kesinliğindedir.
Platon’un sosyolojik ve ekonomik tarihsiciliği, siyasal hayatın ve tarihsel gelişimin ekonomik temeli üstündeki ısrarıdır, bu teori Marx tarafından “Tarihsel Materyalizm” adı altında canlandırılmıştır.
Yetkin devletin soysuzlaşarak dönüşmesiyle ilk biçim olarak timokrasi oluşmuştur, daha sonra oligarşi ortaya çıkar ve bu dönemde iç savaşlar baş gösterir, bu savaşların sonucunda demokrasi kurulur.
Platon Devlet Adamı’nda üç tane tutucu ve yasalı biçimden bahseder. Bunlar; krallık, aristokrasi ve demokrasidir. Üç tane de büsbütün bozulmuş ve yasasız biçim ortay çıkar; demokrasi yasasız biçimine döner, oligarşi ve tiranlık. Tiranlık Platon’a göre en berbat devlettir.
Platon içbirliksizliğin, ekonomik sınıf çıkarlarının körüklediği, sınıf savaşının bütün siyasal devrimlerin itici gücü olduğunu keşfetmiştir.
Platon sınıf savaşı sorununu şöyle çözer: Platon’un devleti en katı sınıf ayrımlarına dayanır, köle devletidir. Sınıf savaşı sorunu, sınıfları kaldırarak değil, yönetici sınıfa karşı koyulamayacak bir üstünlük verilerek çözülür.
Platon’un en iyi devletinde üç sınıf yer alır; bekçiler, savaşçılar ve işçi sınıfı. Bu sınıflar arasında geçiş söz konusu değildir.
En iyi devlette aile yok edilmeli veya bütün savaşçı sınıfı kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Aksi takdirde aile sadakatleri birliksizliğe neden olabilir; onun için “herkes birbirine tek bir ailedenmiş gibi bakmalıdır.” Yoksulluk kadar zenginlikten de sakınılmalıdır. Bunun için, büyük yoksullara ve büyük zenginlere yer vermeyen komünist sistem ekonomik çıkarları en aza indirerek yönetici sınıfın birliğini güven altına alabilir. Platon’a göre insan sığırlarına fazla sert davranmak zayıflık duygusunun göstergesi ve egemen sınıfın soysuzlaşmaya başladığının belirtisidir.
PLATON’UN SİYASAL PROGRAMI
Totaliter Adalet
Platon’un temel istemleri, biri değişim ve durulma üstüne idealist teori, diğeri natüralizm. İdealist formül şudur: Her türlü siyasal değişimi durdur! Değişim kötü, durulma tanrılıktır.
Platon’un siyasal programının başlıca öğeleri şunlardır:
a- Sınıfların kesinlikle bölünmesi,
b- Devletin kaderinin egemen sınıf kaderiyle özdeşleştirilmesi,
c- Egemen sınıfın askerlik, eğitim vb. şeylerde tekeli vardır. Ancak para kazanmaktan men edilmişlerdir,
d- Eğitimde, dinde ve yasamada her türlü yeniliğin yasaklanması,
e- Devletin kendi kendine yeterli olması.
Platon’un siyasal öğretisi, yurttaşların mutluluğu ve adaletin hükümranlığı gibi amaçları ile modern totaliterlikten ayrılır. Fakat Karl Popper Platon’un siyaset programının totaliterlik ile özdeş olduğunu düşünmektedir.
Platon’un “adalet” ile kasdettiği şey; en iyi devletin çıkarına uygun olmadır. En iyi devletin çıkarı nedir? Katı bir sınıf bölünmesi ve sınıf yönetimi olmasını sağlayarak değişimi durdurmaktır. Adaleti sınıf yönetimi ve sınıf ayrıcalığıyla özdeşleştirmiştir.
Platon özgeci bir bireyciliğin var olamıyacağını savunur. Ona göre ya ortaklaşacı olunur ya da bencil. Özgecilikle birleştirilen bireycilik, Batı uygarlığının temeli olmuştur. Hristiyanlığın ana öğretisi budur.
Platon siyaset alanında bireyi kötü olanın ta kendisi olarak niteler.
Totaliterlik büsbütün ahlakdışı bir tutum değildir. Kapalı toplumun ahlakıdır; ortaklaşa bencilliktir.
Önderlik İlkesi
Karl Popper hükümeti iki şekilde ayrımlar :
a- Kan dökmeden değiştirilebilecek hükümetler. Toplumun kurumları yöneticilerin yönetilenler tarafından düşürülmesinin araçlarını sağlarlar ve toplumsal gelenekler bu kurumların iktidardakiler tarafından kolayca yıkılmasına elvermezler. ( demokrasi )
b- Yönetilenlerin başarılı bir devrim olmadan kurtulamayacakları hükümetler meydana getirir. ( tiranlık veya diktatörlük )
Demokratik ilkeyi benimsemekten şu inancın çıktığı söylenebilir: bir demokraside kötü bir politikanın kabulü bile, son derece bilgece bir tiranlığa boyun eğmeye yeğlenir.
Uzun vadeli her çeşit kurumsaldır. Önderlik ilkesi, kurumsal sorunların yerine kişilik sorunlarını geçirmez, yalnızca yeni kurumsal sorunlar yaratır. Bu kurumlara geleceğin önderlerini seçip ayırma görevini yükler. Platon’un önderlik ilkesi kurumların işlemesini gerektirdiği için salt bir kişilikçilikten pek uzaktır.
Sokrates tiranlığın her çeşidine karşıydı. Bilginin herkese öğretilebileceğine inanmıştır, Onun entellektüalizmi otoriterliğe de karşıdır.
Platon’un entellektüalizmi ise farklıdır. Devlet’in Platoncu Sokrates’i otoriteciliğin kişileşmiş halidir.
Filozof Kral
Platon’un ideal filozofu hem herşeyi bilen, hem de yapabilen olmaya yaklaşmaktadır. O filozof kraldır.
Kan ve Toprak Mithosu: İnsandaki Madenler ve Topraktan doğmuşluk Efsanesi diye tanınır.
Platon Kan ve Toprak Mithosu’nun aldatma olduğunu söyler. Mithos iki düşünce getirir:
a- Anavatanın savunmasını güçlendirmektedir,
b- Irkçılık efsanesidir. “Tanrı... yönetme yeteneği olanların hamuruna altın koymuştur, yardımcılara gümüş, köylülere ve öteki üretici sınıflara da demir ve bakır .” Bu madenler kuşaktan kuşağa geçer.
Platon’un filozofu bilgili ve hakimdir. Onun istediği şey bilginin hükümranlığıdır. Filozof kralın ilk ve en önemli görevi şehrin kurucusu ve yasa koyucusu olmalıdır. Eğitim yürütücüsü niçin filozof olmalıdır? Bunun nedeni yöneticilerin otoritesini alabildiğince artırma gereğidir.
Platon’a göre bir filozof tarafından sürekli yönetilmeyen devlet bir süre sonra soysuzlaşacaktır.
Estetikçilik, Yetkincilik, Ütopyacılık
Karl Popper kafasındaki Platoncu yaklaşımı ütopyacılık diye tanımlar.
Ütopyacı yaklaşım; her eylemin belli bir amacı olması gerektiğini söyler. Akla uygun eylemde bulunmak için öncelikle erek seçilmelidir.
Marx ütopyacılığı şu şekilde eleştirmektedir: Ütopyacı planların hiçbir zaman başta düşünüldüğü gibi gerçekleştirilemeyeceğine inanıyor, çünkü hemen hiçbir toplumsal eylem tam umduğu sonucu doğurmaz.
Estetikçilik en güçlü anlatımını Platon’da bulmuştur. Platon bir sanatçıydı ve modelini gözünün önünde canlandırmaya ve kopya etmeye çalışmıştır. Siyaset Platon için Kralca Sanat’tır. Tıpkı müzik resim gibi kompozisyon sanatıdır.
PLATON’UN SALDIRISININ TEMELİ
Açık Toplum ve Düşmanları
Sihirci, kabileci, ortaklaşacı topluma kapalı toplum, bireylerin kişisel kararlarla karşı karşıya kaldıkları topluma da Açık Toplum denir.
Kapalı toplum yarı – biyolojik bağlarla ( hısımlık, bir arada yaşama ) birbirine yarı – organik bir birim olduğu için sürü ya da kabileyi andırır. Somut fiziki ilişkileri, somut bireyleri içerir.
Kapalıdan açık topluma geçiş insanlığın geçirdiği en büyük devrimlerden biridir.
Yunan kapalı toplumlarının çöküşü, organik kabileciliğin sonu demekti. İ.Ö. 6.yy. da bu gelişim, eski yaşam biçimlerinin çözülmesine ve siyasal devrimlere neden oldu. Bu olayla; uygarlığın bunalımı duyulmaya başlandı. Bu bunalım kapalı toplumun çöküşünün sonucudur.
Kapalı toplumun çöküşü sınıf ve öteki toplumsal statü sorunlarını ortaya koymakla yurttaşlar üstünde, ciddi bir aile kavgasının ve yuva dağılmasının çocuklar üzerinde yaratabileceği etkinin aynısını yapmıştır.
Kapalı toplumun çöküşünün en güçlü nedenlerinden biri deniz ulaştırmasıyla ticaretin gelişimi olmuştur.
Platon’a göre kötülüğün kökü “insanın düşüşü” kapalı toplumun çöküşüdür.
Karl Popper; Platon’dan almamız gereken dersin onun bize öğretmeye çalıştığının tam karşıtı olduğunu söylemektedir.
Siyasal değişimi durdurmak çare değildir, bu mutluluk getirmez. Kapalı toplumun sözde masumluk ve güzelliğine artık geri dönemeyiz.
İnsan kalmak istiyorsak, bir tek yol vardır; açık toplumun yolu.
2. CİLT
Karl Popper tarafından 1’inci Dünya Savaşı sırasında sürgündeyken yazılan ve ilk kez 1945 yılında basılan ‘‘Açık Toplum Ve Düşmanları’’ adlı eser, Platon, Hegel ve Marx’ın felsefelerinin, merkezden planlanmış siyasi sistemlerinde olan tehlikelerini açığa çıkarmaya çalışan bir kitaptır. Popper kitabının sonuç bölümünde, kitapta yazdığı bölümlerin tarihe yazılacak dağınık dipnotlar olduğunu söylemektedir. Açık Toplum Ve Düşmanları adlı eser 2 ciltten oluşmaktadır. 2’nci cilt altı bölümden oluşmaktadır.
FALCI FELSEFELERİN GÖZE GİRMELERİ
Hegelciliğin Aristoteles’ten Gelen Kökleri
Aristoteles’in pek yeni fikirleri yoktu, fakat mantığı bulan adamdı. Aristoteles’in düşünceleri Platon’un yoğun etkisi altındadır. Aristoteles’in En İyi Devleti üç öğeden oluşmaktadır: Romantik bir Plâtoncu aristokrasi, sağlam ve dengel bir feodalite ve demokratik fikirler; ancak feodalite ağır basmaktadır.
Aristoteles’in özcülüğünden gelen üç türlü tarihsici öğreti ayırt edilebilir:
-Bir devletin veya bireyin gizli kalmış özüne ait bilgi ancak onun tarihine bakmakla elde edilebilir.
-Değişme, gelişmemiş özde örtük bulunanları açığa çıkararak değişmekte olan nesnenin içinde bulunan tohumları, özü ortaya koyabilir.
-Gerçekleşmek veya ortaya çıkmak için özün kendini ortaya çıkarması lazım.
Aristoteles’e göre bilim; kanıtlayıcı ve kavrayıcı iki türlü olabilir. Kanıtlayıcı bilgi nedenlerin, kavrayıcı bilgi ise özsel doğaların bilgisidir.
“Bir şeyi ancak özünü bilmekle bilebiliriz” diyor Aristoteles. Aristoteles bir tanımda önce öze işaret ettiğimizi, daha sonra onu betimlediğimizi düşünüyor.
Özcü yorumun tanımı soldan sağa okunmasına karşılık, modern bilimde kullanılan tanım arkadan öne, yada sağdan sola okumaktadır, çünkü modern bilim önce tanımlayanı ele alır.
Hegel ve Yeni Kabilecilik
Bütün modern tarihsiciliğin kaynağı olan Hegel, Herakleitos, Platon ve Aristoteles’in izinde yürümüştü. Hegel en harikulade şeyleri başarmıştı. Hegel’in başarısı namussuzluk ve sorumsuzluk çağının önce düşünce sorumsuzluğu, sonra da ahlak sorumsuzluğu, çağının parlak sözlerin büyüsü ve teknik deyimlerin gücü ile yönetilen, yeni bir devrin başlangıcı olmuştu. Hegel’in Almanya felsefesinin en nüfuzlu kişisi olmasında, Prusya devletinin otoritesi önemli bir yer tutmaktadır.
Tarih, siyaset ve eğitim felsefecileri hala Hegel’in etkisi altındadırlar. Siyaset alanında bunun en belirgin özelliği Marxçı aşırı sol kanat kadar, tutucu ortanın da, faşist sağ kanadın da hep siyasal felsefelerini Hegel’e dayandırmalarıdır.
Hegel, özgürlük ve akıl düşmanlığının temelindeki ölümsüz fikirleri yeniden ortaya çıkardı. Hegelcilik, kabileciliğin rönesansıdır.
Hegel, Aristoteles gibi idealar yada özlerin gelip geçici şeylerin içinde bulunduklarına inanmaktadır.
Hegel’in oluşum evresi bir varlığa çıkış yada yaratıcı evrim halindedir. Gelişimin genel kuramı ilerlemedir, bu diyalektik bir ilerlemedir.
Herakleitos gibi Hegel de zıtların özdeşliğine inanmaktadır, karşıtların savaşı diyalektiğin ana fikridir.
Hegel’in felsefesinin iki temel kavramı var. Bunlar, diyalektik üçlemesi ve özdeşlik felsefesidir.
Hegel’e göre tarih “Mutlak Ruh” un ya da “Evren Ruhu”nun düşünme sürecidir. Ruh’un üç adımlı bir diyalektik tarihsel gelişimi vardır: İlki Doğu despotluğudur, ikincisi Yunan ve Roma demokrasileri, üçüncüsü ve en yükseği Alman Monarşileridir.
Hegel ; “Devlet, bir halkın hayatındaki bütün somut öğelerin: sanatın, hukukun, ahlakın, dinin ve bilimin merkezidir.” demektedir.
MARX’IN YÖNTEMİ
Marx’ın Toplumbilimsel Belirimciliği ( Determinizm )
Hegelcilik, Marxçılığın temeli olarak değerlendirilir. Marx’ın toplum bilimine ve toplum felsefesine duyduğu ilgi, temelde eylemci bir ilgiydi. O, bilgiyi insanlığın ilerlemesine hizmet edecek bir araç olarak görüyordu.
Marxçılık, ekonomik ve siyasal güç gelişimlerinin, devrimelrin geleceğini önceden haber vermek amacını güden salt tarihsel bir kuramdır. Marx’ın ruhbilimsicilikten kuşkulanması toplumbilimci olarak en büyük başarısıdır.
Toplumbilimin Özerkliği
Marx, ‘‘İnsanın varlığını belirleyen bilinci değildir, tersine bilincini belirleyen toplumsal varlığıdır.” der. Toplumbilimin önemli bir bölümü özerk olmalıdır. Marx; insanların toplum hayatının yaratıcıları değil, ürünleri olduğunu düşünür.
Ekonomik Tarihsicilik
Marx her zaman gerçek özgürlüğü savunurdu. Hegel gibi Marx da tarihsel gelişmenin amacının özgürlük olduğunu düşünüyordu. Marx insanın ekonomik hayatının anlaşılması gerekiyor diyor , bu nedenle tarihsiciliğin Marxçı türüne ekonomisicilik denir.
Sınıflar
Marx; tarihi yürüten ve insanın kaderini belirleyen şeyin sınıflararası savaş olduğunu öne sürüyor. Kurumsal sınıf çıkarı insanın düşünceleri üstünde belirleyici etki yapar. Marxçılık sınıfların içinde bağlı oldukları ağa toplum sistemi demektedir. Toplum düzenini belirleyen sınıf ilişkileri, bireyin iradesinden bağımsızdır.
Hukuk ve Toplum Düzeni
Marx’a göre hukuk düzeni, ekonomik sistemin üst yapılarından biri olarak anlaşılmalıdır. Marxçı kurama göre, ilkece her tür hükümet demokratik hükümet bile, yönetici sınıfın, yönetilenler üzerinde kurduğu bir diktatörlüktür. Marx’ın devlet kuramı soyut ve felsefi olmasına karşın, çağının aydınlatıcı yorumunu vermektedir.
Karl Popper özgürlük paradoksunu şöyle açıklar: Özgürlük sınırsız olursa kendini ortadan kaldırır, sınırsız özgürlükte kuvvetli zayıfı itip kakmaya başlayacaktır. Bu nedenle devlet öz- gürlükleri korusun düşüncesi vardır.
MARX’IN KEHANETİ
Sosyalizmin Gelişi
Marx kapitalizm ile modern toplumun ekonomik hareket kurallarını açıklamak ve geleceği ile ilgili kehanette bulunmak istemiştir. Marx’ın kehaneti sıkı örgülü bir usavurmadır. Usavurmanın birinci adımı kapitalizm, ikinci adım, burjuva ve işçi sınıflarının çatışması ile toplumsal devrim, üçüncü adım sınıfsız toplum sosyalizme geçiş.
Karl Popper Marx’ın usavurmasının üçüncü adımının batıl olduğunu düşünmektedir.
Toplumsal Devrim
İşçiler ile burjuvalar dışında bütün sınıfların (özellikle orta sınıfların) ortadan kalkmaya mahkûm olduğunu belirtir, burjuvalarla işçiler arasındaki gerginliğin artması ile işçiler sınıf bilincine varacak ve gerginliği ortadan kaldırmak mümkün olmayınca, toplumsal devrim kaçınılmaz olacaktır.
Toplumsal devrimi Marxçılar iki farklı şekilde yorumlamaktadır:
Köktenci kanat, Marx’a göre her sınıf egemenliğinin zorunlu olarak bir diktatörlük, yani tiranlık olduğunda ısrar eder. Buna göre gerçek bir demokrasi ancak sınıfsız bir toplumun kurulmasıyla, kapitalist diktasının devrilmesi sayesinde olur.
Ilımlı kanat, bu görüşe katılmaz ve demokrasinin bir ölçüde kapitalist bir yönetim altında bile gerçekleşebileceğini, bundan dolayı toplum devrimini barışçı ve kademeli reformlarla gerçekleştirmenin mümkün olacağını söyler.
Kapitalizm ve Kaderi
Marx, kapitalist rekabetin kapitalistin davranışlarını zorladığına inanmaktadır. Bu rekabet, kapitalisti kapital biriktirmeye zorlamaktadır. Bu kapital birikmesinin şu sonuçları vardır:
-Üretimin artması, servetin çoğalması ve birkaç elde birikmesi,
-Fukaralığın ve sefaletin artması, işçiler çok düşük ücretlerle çalışmaktadır, bunun nedeni “yedek endüstri ordusu” denen artık işçi nüfusunun ücretleri aşağı düzeyde tutmasıdır. Marx’a göre, sefaletin artması, çalıştırılan işçilerin, sömürülmelerinin yalnızca sayıca değil, yoğunluk bakımında da artması anlamına gelmektedir. Kapitalist sömürünün temeli, işgücünün yüksek üretkenliğidir.
Kehanetin Değerlendirilmesi
Marx’ın kapitalizmin yeni bir ekonomik sisteme dönüşmesine yol açacak şeyin, işçilerin birleşmesi olduğunu öne sürmesini Karl Popper haklı görmektedir. Ancak Marx’ın sosyalizm adı altında, yeni düzeni, araya girmeciliği öngördüğünü doğru bulmamaktadır.
SONRASI
Bilgi Toplumbilimi
Bilgi toplumbilimi, bilimsel düşüncenin, özellikle de toplum ve siyasa konusundaki düşüncelerin, toplum tarafından belirlenen bir atmosfer içinde geliştiğini öne sürer. Bilinçdışı ve bilinçaltı öğeler onu geniş çapta etkilemektedir. Bilgi toplumbilimi, Kant’ın bilgi kuramının Hegelci biçimi sayılabilir. Toplum bilimlerine açık olan tek çare, temelde bütün bilimler için ortak olan yöntemler yardımıyla çağımızın eylemsel sorunlarını çözmeye çalışmaktır.
Falcı Felsefeler ve Akla Karşı İsyan
Akılcı tutum; bilimsel tutuma zamanla nesnelliğe yakın bir tutumdur.
Karl Popper akılcılığı; gerçek akılcılık ve sahte akılcılık olarak iki şekilde ele alır. Gerçek akılcılık Sokrates’in akılcılığıdır.
Bu insanın sınırlarının farkında olmasıdır, ne kadar çok yanıldıklarını ve bu bilgilerini bile başkalarına borçlu olduklarını bilenlerin düşünsel alçakgönüllülükleridir. Sahte akılcılık; Platon’un düşünsel sezgiciliğidir. Bu kişinin üstün düşünce yeteneklerine sahip olduğuna inanmasıdır.
Eleştirici olmayan akılcılık; “Usavurma ya da deneyim yoluyla belgelenemeyen herhangi bir iddiayı kabul etmeye hazır değilim” diyen kişinin tutumudur. Bu ya deneyim ya da usavurma yoluyla belgelenemeyen her önermenin atılması gerektiğini öne süren bir ilke olarak ta ifade edilebilir.
Akıldışıcılık, insan davranışlarının ana dürtüsünün duygulanım ve tutkular olduğunu söyler.
Bir akılcı, kendisinin düşünce yetisi açısından başkalarından üstün olduğuna inansa bile, bütün otorite iddialarını reddeder, çünkü bilir ki zekası başkalarınınkinden üstün ise, bu ancak kendisinin olduğu kadar başkalarının hata ve eleştirilerinden yararlanmayı bildiği için böyledir.
SONUÇ
Tarihin Bir Anlamı Var mıdır?
Bir kuramın denetlenebilmesini mümkün kılan şey, yanlışlanabilme ve çürütülebilme özelliğidir. Bir kuram konusunda yapılan bütün denetlemelerin onun yardımıyla elde edilmiş öndeyileri yanlışlamak çabaları olması, bilimsel yöntemin ipucunu verir.
Nedensel açıklamalar hakkındaki söyleyebileceğimiz şeylerden biri, hiçbir zaman mutlak bir şekilde neden ve sonuçlardan bahsedemeyeceğimiz, diğeri, bir kuramın belli bir olayı öndemek üzere kullanılmasının yalnızca olayları açıklamak için kullanılmasıdır.
Evrensel yasalar, bir amaca varmaya yarayan araçlardır ve sorgulanmadan kabul edilirler.
Salt bilimler, evrensel hipotezleri denetlemekle, uygulamalı bilimler ise özgül olguları öndemekle ilgilenirler.
Belli özgül olaylarla ve onların açıklanmalarıyla ilgilenen birimlere genelleyici bilimlerden farklı olarak tarihsel bilimler denir.
Tarihi onunla ilgilendiğimiz için ve ondan kendi sorunlarımızla ilgili bir şeyler öğrenmek istediğimiz için inceleriz. Ancak, uygulanamaz olan nesnellik düşüncesinin etkisiyle tarih sorunlarını kendi görüş açımızdan öne sürmekten çekinirsek, tarih bu amaçların hiçbirini gerçekleştiremez. Asıl önemli olan insanın görüş açısının bilincine varmış olması ve eleştirisel bir tavır takınmasıdır.
Tarihsicilik; insanlığın kaderi gereği yürümek zorunda olduğu yolu keşfetmek peşindedir; tarihin ipucunu ya da tarihin anlamını bulmak peşindedir.
İnsanlık tarihinden söz edilir, ancak bundan anlaşılan siyasal kudret tarihidir. Tarihsicilik davranışlarımızın akılcılığından ve sorumluluğundan umut kesmekten doğan bir tutumdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder