Ermeni Komiteleri (1891–1895), N.AKTAŞ, U.DEMİRBAŞ, A.ÇINAR, M. DEMİREL, S.DİLBER, R. KARAKAYA, N.KOLTUK, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2001, Ankara
Ermeni meselesi, 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetin yarattığı bir emperyalizm sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti, 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşında yenilgiye uğradıktan sonra, 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Antlaşması'nın 16. maddesiyle ve daha sonra onun yerini alan Berlin Antlaşması'nın 61. maddesiyle Ermenilerle ilgili ıslahat yapmayı kabul etmişti. Ermeniler bundan sonra Osmanlı Devleti'nin bütün Hıristiyan unsurları gibi bağımsız bir devlet kurma çabasına girmişlerdir.
Aslında asırlardır Osmanlı Devleti'nin yönetimi altında yaşayan Ermeniler imparatorluğun her tarafına dağılmışlar, korkusuzca, asayiş içinde, mal, can, ırz ve namusları emniyet altında, mezhep açısından da tamamen serbest, huzurlu ve mesut, ekonomik açıdan ise Müslüman tebaadan daha rahat içinde yaşamışlardır. Devletin Darphane ve Baruthane gibi önemli müesseselerinin başına geçmişler ve “Millet-i Sâdıka” olarak adlandırılmışlardır. Osmanlı Devleti Hıristiyan tebaasına karşı eşit muamele etmiş, bunlardan birini diğerine tercih etmemiş ve birbirlerinin işlerine karıştırmamıştır.
Ermeni sorunu Ermenilerin kendi içinden ve ihtiyaçlarından değil bölge üzerinde çıkar hesaplarından kaynaklanmıştır. Başta Ermeni Patrikhanesi olmak üzere nüfus ve toprak şartlarına bakmaksızın bağımsızlık ve muhtariyet hayali peşinde koşan Ermeniler kendileri üzerinde oynanan oyunları görememişlerdir.
Ermeniler, 1880'li yılların sonlarına doğru teşkilatlanmalarını tamamlamışlar, komiteler kurmuşlar, Anadolu’da isyanlar çıkararak Avrupa'nın dikkatini çekmek istemişler ve olası bir Avrupa müdahalesi ile Bulgaristan gibi özerk bir yönetime kavuşmanın hayallerini kurmuşlardır. 1881 yılında Erzurum'da "Anavatan Müdafileri" cemiyeti, 1882'de Van'da Ermenileri, hukuklarına sahip kılmak, gereken yerlerde isyanlar çıkartmak ve gençleri silahlandırmak amacıyla "Kara Haç" cemiyeti kurulmuştur.
Hınçak Komitesi 1887 yılında İsviçre’de “Armenia" gazetesi yazarlarından Avedis Nazarbekyan ve eşiyle birlikte Kafkasyalı bir grup öğrenci tarafından kurulmuştur. İdarecileriyle üyelerinin büyük bir kısmını Rusyalı Ermeniler teşkil etmiştir. Krisdapor Mikaelyan ve arkadaşları, Kafkasya'da 1890'da Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği'ni (Taşnaksutyun Komitesi) meydana getirmişlerdir.
Bu komitelerin tertipledikleri ilk eylemler, Ermenileri isyana teşvik amacıyla Muş bölgesine gelen Bogos Natyan adlı rahibin aşiret reisi Musa Bey tarafından yakalanıp adalete teslim edilmesiyle başlamıştır. Patrikhane, bu konuyu Ermenilere zulüm ve eziyet ediliyor diye padişaha şikâyet etmiş, padişah da Musa Bey'in İstanbul'a getirtilerek yargılanmasına karar vermiştir. İkinci büyük olay ise Erzurum' da meydana gelmiştir. Şehirde bulunan Ermeni kilisesi ve okulunda silah aranmasını bahane eden Ermeniler, Haziran 1890'da ayaklanmışlar ve asker üzerine ateş açmışlardır. Meydana gelen olaylar önceden planlanmıştır.
Hınçak Partisi’nin İstanbul’da organize ettiği ilk gösteri Kumkapı olayıdır. Ermeni Patriğinin Kumkapı'da, halka hitap ettiği bir sırada komiteci Ermeniler halkı gösteriye zorlamışlar, Yıldız Sarayı'na doğru yürüyüşe geçen Ermeniler yolları kesen polislerin üzerine ateş açmışlar, çatışma çıkmış, ölen ve yaralanlar olmuştur. Ermeniler, Kumkapı olayıyla Avrupa'nın dikkatini çekmişlerdir.
Hınçaklar, daha önce planlayarak uygulamaya koydukları Kumkapı, Merzifon, Yozgat ve Tokat olaylarından bekledikleri neticeyi alamayınca, hükümetin etkisinden uzak, serbestçe hareket edebilecekleri bir yerde yeni bir denemeye girişmişler, Hamparsum Boyacıyan adlı komiteci Muş'un güneyinde bulunan Anduk Dağı civarındaki Talor köyüne gelmiş ve orayı merkez kabul ederek diğer köyleri de isyan ve ihtilale teşvik etmiştir. Şinik, Şimal, Geliguzan, Hitenk, Akçeser gibi köyler isyana katılmıştır. IV’ üncü Ordu Komutanı Zeki Paşa Talori’ye gitmiş ve isyanı bastırmıştır. Hamparsum ele geçirilmiş, Zeki Paşa tarafından gerekli önlemler alınmış, teslim olanlar köylerine gönderilmiş, bir kaç gün içinde huzur ve güven sağlanmıştır.
Bu olay dolayısıyla Avrupa'da Türkler aleyhine büyük bir propaganda kampanyası başlamış, çatışmalarda ölen Ermenilerin sayısı son derece mübalağalı rakamlarla duyurulmuş, Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde Ermeniler lehine mitingler düzenlenmiş, parlamentolarda açıklamalar yapılmıştır. Ermeniler, Osmanlı Devleti'nin dışta itibarını sarsmak için, kendilerine karşı yapılan her türlü hareketi yabancı basın vasıtasıyla Ermeni davasına yardımcı olacak şekilde dünya kamuoyuna aksettirmeye çalışmışlar, bu yolla kendi lehlerine bir müdahale sağlayabileceklerini düşünmüşlerdir.
Dönemin padişahı II. Abdülhamit. Ermenilerin yaptıkları eylemlerin her yönüyle ortaya çıkarılması ve Avrupa kamuoyuna bütün gerçekliğiyle duyurulması için bir rapor hazırlanmasını istemiştir. Buna göre Osmanlı Devleti sınırları içinde Ermeniler tarafından kurulan komitelerin hedef ve maksatlarının ne olduğu, nasıl cinayetler işledikleri ve Müslümanları suçlamak için Müslüman kıyafetine girerek yaptıkları eylemler, çeşitli bölgelerde nasıl isyan teşebbüsünde bulundukları, yabancılardan nasıl yardım gördükleri ortaya konulacaktı.
Padişah ayrıca, Ermenilerin bütün bu ayrılıkçı faaliyetlerine karşılık devletin onlara güvenini göstermesi açısından, o tarihe kadar Ermenilere devlet tarafından verilen imtiyazların, devlet dairelerinde görevli Ermeni memurlarının sayı ve unvanlarının, Ermeni meskûn olan vilayetlerdeki genel nüfus ve Ermeni nüfusun genel nüfusa oranının tespit edilmesini istemiştir.
Bunun üzerine Ermenilerin faaliyetleri hakkında bir rapor hazırlamak üzere Zaptiye Nazırı Nazım Paşa başkanlığında bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyon hazırladıkları raporu Padişah II’nci Abdülhamit’e takdim etmiştir. Bu raporda, yurt içindeki ve dışındaki Ermeni faaliyetleri, Ermeni komitelerinin programları ve aldıkları kararlar, yakalanan Ermenilerin yargılanmaları, mahkemelerin verdikleri kararlar ve cezalar tek tek belirtilmiştir.
Ermenilerin Hınçak komitesi, Tiflis’te bir gazete basımı ile hayata geçirilmeye çalışılmış ancak baskılar sonucu teşkilatlanmasını İsviçre’de tamamlamıştır. Ermeniler o dönemde Avrupa‘ da önemli mevkilerde olan insanlarla iyi ilişkiler geliştirmişler hatta en önemli üniversite ve kolejlerde Ermenice dersleri verilmeye başlanmıştır. Hınçak komitesinin ilk suikast tertiplerinden biri, Kumkapı olayları müdahil avukatlarından ermeni cemaatinden Haçik Efendiyi kiralık katile öldürtmeleri olmuştur.
Komitenin kurucularından Hamparsum Boyacıyan Muş olayları ve Talori isyanına ön ayak olmuştur. Bu fesat cemiyeti haince planlarını Londra’da yayınladıkları “Tuğyan-ı Efkar”, “ Ermenilere Açık Mektup”, ve “Program” adları altında yayınladıkları programlarla hayata geçirmeye çalışmıştır. Bu programların açık amacı, Anadolu’da yaşayan Ermenileri açıkça kışkırtmak ve isyan ettirmekti. Bu programda kaleme alınan yakın maksat Anadolu’da anarşizmi hâkim kılmak gelmektedir. Nihai maksat ise hürriyeti elde etmek olarak belirlenmiştir. Programlarının yirmi dördüncü sayfalarında açıkça “Sırbistan ve Bulgaristan bir numunedir” diyerek asıl hedeflerini ifade etmişlerdir. Bu komitenin programının belirtmiş olduğu hususların başında gizlilik gelmektedir. Hatta “onbaşı bölükleri” denilen birlikler teşkili suretiyle perde arkasından fesatlar tertip edecek ve planları hayata geçireceklerdi.
Ermenilerin planlarını hayata geçirmede hayati olarak üzerinde durdukları hususların başında bazı Türk ahaliye maksatlarını anlatmak, onları yanlarına çekmek ve güç birliği yapmak olmuştur. Bunun için Kürt ve Çerkez ahaliyi Ermeni ihtilaline halisane olarak dostluk göstermeleri yolunda çabalar sarf edilmesi, programlarında açıkça belirtilmiştir. Komitenin Anadolu’nun bazı vilayetlerinde yapmış oldukları saldırılarda Laz elbiseleri giymeleri, hem halkı karşı karşıya getirmeye çalışmış hem de diğer bazı grupların hareketlerini desteklediği fikrini vermeye çalışmıştır.
Londra’da yayınlanan ihtilalci ve anarşist “Tuğyan-ı Cedid” beyannamesinde komite; “Anadolulu karındaşlar! Uzaktaki maksada nail olmak içün bu günden itibaren Anadolu'da icraata başlamak lâzımdır.” diyerek açıkça harekete geçilmesi yönünde telkinlerde bulunmuştur. Ayrıca bu beyannamenin doksan sekizinci sayfasında: “Türk hükûmetinin boyunduruğunu kırup serbestî-i millîmizi ele getürmeliyiz. Bunu ele getürmekle beraber Türkiye'nin boyunduruğunu kırdığımız gibi aynı kuvvetle prens olsun, hükümdar olsun bizim başımıza konulmak istenilen bir Ermeni hükümdarının da boyunduruğunu kırmalıyız.” denilerek kendilerinin isteği dışında gelişecek her türlü hareketi reddedeceklerini, Bulgaristan gibi bir özerkliği kabul etmeyeceklerini ifade etmişlerdir.
Sözde Ermeni ihtilal komitesinin programında, ileriki dönemde izleyecekleri yol belirlenmiştir. Bu programın altıncı maddesinde, gizli bir hafiye grubu teşkil edilmesi ve bu grubun hükümetin tüm hareketlerini takip etmesi, gizli olaylar teşkil ederek halk üzerinde baskı oluşturması gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca örgütün planlarını anlatmak üzere bir vaize ve disiplini tesis edecek bir cellât başına ihtiyaç olduğu beyan edilmektedir. Örgütte ceza üç türlüdür. ‘Tekdir, sopa ve ölüm.’ Örgüt programında ayrıca politik sebeplerle tutuklanan mahkûmlarının yapılacak saldırılarla serbest kalmasının temin edilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Sözde Ermeni ihtilal komitesinin sadık Ermeni tebaayı iğfal ettiği, edemediklerini ise katlettikleri kitapta açıkça anlatılmaktadır. Ermeni başpapazı Sökyas Efendi de bu komitenin hunharca katlettiği sadık Ermeni vatandaşlar arasında yer almaktadır. Kitapta ayrıca bu acımasız komitenin tertip ettiği saldırılar ve yaşanan acılar anlatılmaktadır.
Ermeni olayları üzerine II’nci Abdülhamit tarafından Nazım Paşa’ya hazırlatılan Ermeni raporu anlatılmaktadır.
Ermeni meselesi, 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetin yarattığı bir emperyalizm sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti, 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşında yenilgiye uğradıktan sonra, 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Antlaşması'nın 16. maddesiyle ve daha sonra onun yerini alan Berlin Antlaşması'nın 61. maddesiyle Ermenilerle ilgili ıslahat yapmayı kabul etmişti. Ermeniler bundan sonra Osmanlı Devleti'nin bütün Hıristiyan unsurları gibi bağımsız bir devlet kurma çabasına girmişlerdir.
Aslında asırlardır Osmanlı Devleti'nin yönetimi altında yaşayan Ermeniler imparatorluğun her tarafına dağılmışlar, korkusuzca, asayiş içinde, mal, can, ırz ve namusları emniyet altında, mezhep açısından da tamamen serbest, huzurlu ve mesut, ekonomik açıdan ise Müslüman tebaadan daha rahat içinde yaşamışlardır. Devletin Darphane ve Baruthane gibi önemli müesseselerinin başına geçmişler ve “Millet-i Sâdıka” olarak adlandırılmışlardır. Osmanlı Devleti Hıristiyan tebaasına karşı eşit muamele etmiş, bunlardan birini diğerine tercih etmemiş ve birbirlerinin işlerine karıştırmamıştır.
Ermeni sorunu Ermenilerin kendi içinden ve ihtiyaçlarından değil bölge üzerinde çıkar hesaplarından kaynaklanmıştır. Başta Ermeni Patrikhanesi olmak üzere nüfus ve toprak şartlarına bakmaksızın bağımsızlık ve muhtariyet hayali peşinde koşan Ermeniler kendileri üzerinde oynanan oyunları görememişlerdir.
Ermeniler, 1880'li yılların sonlarına doğru teşkilatlanmalarını tamamlamışlar, komiteler kurmuşlar, Anadolu’da isyanlar çıkararak Avrupa'nın dikkatini çekmek istemişler ve olası bir Avrupa müdahalesi ile Bulgaristan gibi özerk bir yönetime kavuşmanın hayallerini kurmuşlardır. 1881 yılında Erzurum'da "Anavatan Müdafileri" cemiyeti, 1882'de Van'da Ermenileri, hukuklarına sahip kılmak, gereken yerlerde isyanlar çıkartmak ve gençleri silahlandırmak amacıyla "Kara Haç" cemiyeti kurulmuştur.
Hınçak Komitesi 1887 yılında İsviçre’de “Armenia" gazetesi yazarlarından Avedis Nazarbekyan ve eşiyle birlikte Kafkasyalı bir grup öğrenci tarafından kurulmuştur. İdarecileriyle üyelerinin büyük bir kısmını Rusyalı Ermeniler teşkil etmiştir. Krisdapor Mikaelyan ve arkadaşları, Kafkasya'da 1890'da Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği'ni (Taşnaksutyun Komitesi) meydana getirmişlerdir.
Bu komitelerin tertipledikleri ilk eylemler, Ermenileri isyana teşvik amacıyla Muş bölgesine gelen Bogos Natyan adlı rahibin aşiret reisi Musa Bey tarafından yakalanıp adalete teslim edilmesiyle başlamıştır. Patrikhane, bu konuyu Ermenilere zulüm ve eziyet ediliyor diye padişaha şikâyet etmiş, padişah da Musa Bey'in İstanbul'a getirtilerek yargılanmasına karar vermiştir. İkinci büyük olay ise Erzurum' da meydana gelmiştir. Şehirde bulunan Ermeni kilisesi ve okulunda silah aranmasını bahane eden Ermeniler, Haziran 1890'da ayaklanmışlar ve asker üzerine ateş açmışlardır. Meydana gelen olaylar önceden planlanmıştır.
Hınçak Partisi’nin İstanbul’da organize ettiği ilk gösteri Kumkapı olayıdır. Ermeni Patriğinin Kumkapı'da, halka hitap ettiği bir sırada komiteci Ermeniler halkı gösteriye zorlamışlar, Yıldız Sarayı'na doğru yürüyüşe geçen Ermeniler yolları kesen polislerin üzerine ateş açmışlar, çatışma çıkmış, ölen ve yaralanlar olmuştur. Ermeniler, Kumkapı olayıyla Avrupa'nın dikkatini çekmişlerdir.
Hınçaklar, daha önce planlayarak uygulamaya koydukları Kumkapı, Merzifon, Yozgat ve Tokat olaylarından bekledikleri neticeyi alamayınca, hükümetin etkisinden uzak, serbestçe hareket edebilecekleri bir yerde yeni bir denemeye girişmişler, Hamparsum Boyacıyan adlı komiteci Muş'un güneyinde bulunan Anduk Dağı civarındaki Talor köyüne gelmiş ve orayı merkez kabul ederek diğer köyleri de isyan ve ihtilale teşvik etmiştir. Şinik, Şimal, Geliguzan, Hitenk, Akçeser gibi köyler isyana katılmıştır. IV’ üncü Ordu Komutanı Zeki Paşa Talori’ye gitmiş ve isyanı bastırmıştır. Hamparsum ele geçirilmiş, Zeki Paşa tarafından gerekli önlemler alınmış, teslim olanlar köylerine gönderilmiş, bir kaç gün içinde huzur ve güven sağlanmıştır.
Bu olay dolayısıyla Avrupa'da Türkler aleyhine büyük bir propaganda kampanyası başlamış, çatışmalarda ölen Ermenilerin sayısı son derece mübalağalı rakamlarla duyurulmuş, Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde Ermeniler lehine mitingler düzenlenmiş, parlamentolarda açıklamalar yapılmıştır. Ermeniler, Osmanlı Devleti'nin dışta itibarını sarsmak için, kendilerine karşı yapılan her türlü hareketi yabancı basın vasıtasıyla Ermeni davasına yardımcı olacak şekilde dünya kamuoyuna aksettirmeye çalışmışlar, bu yolla kendi lehlerine bir müdahale sağlayabileceklerini düşünmüşlerdir.
Dönemin padişahı II. Abdülhamit. Ermenilerin yaptıkları eylemlerin her yönüyle ortaya çıkarılması ve Avrupa kamuoyuna bütün gerçekliğiyle duyurulması için bir rapor hazırlanmasını istemiştir. Buna göre Osmanlı Devleti sınırları içinde Ermeniler tarafından kurulan komitelerin hedef ve maksatlarının ne olduğu, nasıl cinayetler işledikleri ve Müslümanları suçlamak için Müslüman kıyafetine girerek yaptıkları eylemler, çeşitli bölgelerde nasıl isyan teşebbüsünde bulundukları, yabancılardan nasıl yardım gördükleri ortaya konulacaktı.
Padişah ayrıca, Ermenilerin bütün bu ayrılıkçı faaliyetlerine karşılık devletin onlara güvenini göstermesi açısından, o tarihe kadar Ermenilere devlet tarafından verilen imtiyazların, devlet dairelerinde görevli Ermeni memurlarının sayı ve unvanlarının, Ermeni meskûn olan vilayetlerdeki genel nüfus ve Ermeni nüfusun genel nüfusa oranının tespit edilmesini istemiştir.
Bunun üzerine Ermenilerin faaliyetleri hakkında bir rapor hazırlamak üzere Zaptiye Nazırı Nazım Paşa başkanlığında bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyon hazırladıkları raporu Padişah II’nci Abdülhamit’e takdim etmiştir. Bu raporda, yurt içindeki ve dışındaki Ermeni faaliyetleri, Ermeni komitelerinin programları ve aldıkları kararlar, yakalanan Ermenilerin yargılanmaları, mahkemelerin verdikleri kararlar ve cezalar tek tek belirtilmiştir.
Ermenilerin Hınçak komitesi, Tiflis’te bir gazete basımı ile hayata geçirilmeye çalışılmış ancak baskılar sonucu teşkilatlanmasını İsviçre’de tamamlamıştır. Ermeniler o dönemde Avrupa‘ da önemli mevkilerde olan insanlarla iyi ilişkiler geliştirmişler hatta en önemli üniversite ve kolejlerde Ermenice dersleri verilmeye başlanmıştır. Hınçak komitesinin ilk suikast tertiplerinden biri, Kumkapı olayları müdahil avukatlarından ermeni cemaatinden Haçik Efendiyi kiralık katile öldürtmeleri olmuştur.
Komitenin kurucularından Hamparsum Boyacıyan Muş olayları ve Talori isyanına ön ayak olmuştur. Bu fesat cemiyeti haince planlarını Londra’da yayınladıkları “Tuğyan-ı Efkar”, “ Ermenilere Açık Mektup”, ve “Program” adları altında yayınladıkları programlarla hayata geçirmeye çalışmıştır. Bu programların açık amacı, Anadolu’da yaşayan Ermenileri açıkça kışkırtmak ve isyan ettirmekti. Bu programda kaleme alınan yakın maksat Anadolu’da anarşizmi hâkim kılmak gelmektedir. Nihai maksat ise hürriyeti elde etmek olarak belirlenmiştir. Programlarının yirmi dördüncü sayfalarında açıkça “Sırbistan ve Bulgaristan bir numunedir” diyerek asıl hedeflerini ifade etmişlerdir. Bu komitenin programının belirtmiş olduğu hususların başında gizlilik gelmektedir. Hatta “onbaşı bölükleri” denilen birlikler teşkili suretiyle perde arkasından fesatlar tertip edecek ve planları hayata geçireceklerdi.
Ermenilerin planlarını hayata geçirmede hayati olarak üzerinde durdukları hususların başında bazı Türk ahaliye maksatlarını anlatmak, onları yanlarına çekmek ve güç birliği yapmak olmuştur. Bunun için Kürt ve Çerkez ahaliyi Ermeni ihtilaline halisane olarak dostluk göstermeleri yolunda çabalar sarf edilmesi, programlarında açıkça belirtilmiştir. Komitenin Anadolu’nun bazı vilayetlerinde yapmış oldukları saldırılarda Laz elbiseleri giymeleri, hem halkı karşı karşıya getirmeye çalışmış hem de diğer bazı grupların hareketlerini desteklediği fikrini vermeye çalışmıştır.
Londra’da yayınlanan ihtilalci ve anarşist “Tuğyan-ı Cedid” beyannamesinde komite; “Anadolulu karındaşlar! Uzaktaki maksada nail olmak içün bu günden itibaren Anadolu'da icraata başlamak lâzımdır.” diyerek açıkça harekete geçilmesi yönünde telkinlerde bulunmuştur. Ayrıca bu beyannamenin doksan sekizinci sayfasında: “Türk hükûmetinin boyunduruğunu kırup serbestî-i millîmizi ele getürmeliyiz. Bunu ele getürmekle beraber Türkiye'nin boyunduruğunu kırdığımız gibi aynı kuvvetle prens olsun, hükümdar olsun bizim başımıza konulmak istenilen bir Ermeni hükümdarının da boyunduruğunu kırmalıyız.” denilerek kendilerinin isteği dışında gelişecek her türlü hareketi reddedeceklerini, Bulgaristan gibi bir özerkliği kabul etmeyeceklerini ifade etmişlerdir.
Sözde Ermeni ihtilal komitesinin programında, ileriki dönemde izleyecekleri yol belirlenmiştir. Bu programın altıncı maddesinde, gizli bir hafiye grubu teşkil edilmesi ve bu grubun hükümetin tüm hareketlerini takip etmesi, gizli olaylar teşkil ederek halk üzerinde baskı oluşturması gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca örgütün planlarını anlatmak üzere bir vaize ve disiplini tesis edecek bir cellât başına ihtiyaç olduğu beyan edilmektedir. Örgütte ceza üç türlüdür. ‘Tekdir, sopa ve ölüm.’ Örgüt programında ayrıca politik sebeplerle tutuklanan mahkûmlarının yapılacak saldırılarla serbest kalmasının temin edilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Sözde Ermeni ihtilal komitesinin sadık Ermeni tebaayı iğfal ettiği, edemediklerini ise katlettikleri kitapta açıkça anlatılmaktadır. Ermeni başpapazı Sökyas Efendi de bu komitenin hunharca katlettiği sadık Ermeni vatandaşlar arasında yer almaktadır. Kitapta ayrıca bu acımasız komitenin tertip ettiği saldırılar ve yaşanan acılar anlatılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder