11 Nisan 2012 Çarşamba

Tarihin Kahramanları, Will Durant

Tarihin Kahramanları, Will Durant, 2001, New York
Tarihin Gelişim Sürecinde Kahramanlar
Durant bugün varolan problemleri anlamak için dünü yani geçmişi anlamak gerektiğini düşünerek bu sayede insan gerçeğinin ve doğasının ortaya konabileceğini ifade etmiştir. Kitap içinde yer yer Durant’a göre din ve siyaset kaynaklı bazı olaylar verilmektedir. Kitabın sıralı bölümlerinde Durant’ın medeniyet tarihi ve bu tarihin oluşum sürecindeki kahramanlarla ilgili ilginç tespitleri vardır.
Medeniyet nedir isimli birinci bölümde, kültürün de başlangıcı olan tarım kültürünün ortaya çıkısında şöyle bir iddia ortaya atılmaktadır. Erkekler yiyecek bulmak ya da avlanmak için mağaradan ayrıldıkları zaman kadınlar yerlere dökülen tohumların zamanla filizlenerek bitkiye dönüştüğünü tespit etmiş ve bunu geliştirerek yaşam alanlarının yakınında tarımsal faaliyetlere başlamışlardır. Aynı şekilde çevresindeki hayvanları da evcilleştiren kadınlardır. Burada erkek türünün de arzularının tersine olarak kadınlar tarafından evcilleştirilen son evcil hayvan türü olduğu ifade edilmektedir.
Konfüçyüs ve yasak melek isimli ikinci bölümde Konfüçyüs’ün öğretisini öğrencilerine kısaca şu şekilde ifade ettiği belirtilmektedir:’’ İmparatorluğu aydınlatmak isteyenler önce kendi çevresini, çevresini aydınlatmak isteyenler önce kendi ailesini, ailesini aydınlatmak isteyenler önce kendini, kendini aydınlatmak isteyenler önce kalbini, kalbini aydınlatmak isteyenler önce düşüncelerini, onlarda bilgilerini temizlemeli ve aydınlatmaya oradan başlamalılar demektedir.’’
Buda’dan Gandi’ye Hindistan isimli üçüncü bölümde ülkeyi kuzeyden işgal eden Aryanların ana iskeletini oluşturduğu sert bir sınıfsal yapı olan kast sistemi ve Avrupa dillerine de çağrışım yapan Sanskiritçe’den bahsedilmektedir. Ayrıca Hindistanın bağımsızlık tarihindeki sembol isim Gandi’ nin İngiltere de bulunduğu dönemde, Kropotkin, Tolstoy, Ruskin gibi isimlerden etkilendiğini belirtmiştir. Bununla beraber Gandi’ nin Hıristiyanlığın ve Budizm’in ana öğretilerini sentezleyerek ortaya koyduğu hiçbir canlıya zarar vermeme düşüncesi de ifade edilmektedir.
Eski Ahit ve Felsefe isimli beşinci bölümde M.Ö.609 yılında Mısır ordusunun Yahudileri büyük bir bozguna uğrattığı, M.Ö. 597 yılında ise Nabukhadnezzar tarafından Kudüs’ün ele geçirildiği ve 10.000 kadar Yahudinin köle olarak götürüldüğü ifade edilmektedir. Hükümdar Zekeriya tarafından bir araya getirilen ve Babil’e karşı tekrar başkaldıran Yahudilerin Nabukhadnezzar’ın ikinci seferinde tam bir felakete uğradığı ve Kudüs’ ün yağmalanması anlatılmaktadır. Bu işgal sırasında Süleyman Mabedinin de yıkılarak şehirdeki tüm Yahudi nüfusun köle olarak Babil’e götürülmesi anlatılmaktadır.
Atina’nın Altın Çağı adlı yedinci bölümde, Atina ekonomisinin ağırlıklı olarak ticaretten oluştuğundan bahsedilmektedir. Daha ucuz olarak temin edilen mallar karlı bir şekilde satılmaktadır. Ticaretin kaynağı olan başlıca liman şehri Piraus  ile Atina arasındaki beş millik bölgenin ticari açıdan oldukça canlı olduğundan bahsedilmektedir.
Roma Cumhuriyeti isimli dokuzuncu bölümde, Durant Romadaki  sosyal hayatın ilkelliğini bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır.  Buna göre Roma da ailenin tek ve yegane hakimi olan baba gücünü dilediğince kullanabilmektedir. Eğer eşine herhangi bir suç isnad edilecek olursa evin reisi olan baba gereken cezayı bizzat verecek ve en acımasız biçimde uygulayacaktır. Ayrıca çocuklar üzerinde de babanın sınırsız hakimiyeti vardı ki bu hakimiyet çocukların yaşaması ya da öldürülmesinden, pazarda köle olarak satılmalarına kadar değişebiliyordu.
Roma Devrimi adlı onuncu bölümde, köle sisteminden bahsedilerek, koruyucusu olmayan ve yakalanan her insanın  köle pazarlarında satıldığı anlatılmaktadır. Delostaki insan pazarında bir günde 10.000 kölenin satıldığı, M.Ö. 177 yılında 40.000 Sardunyalı, M.Ö. 167 yılında ise 150.000 Epirotes ‘in satıldığı ifade edilmektedir.
Kilisenin Gelişimi isimli on dördüncü bölümde, başta 120 kişi olan Hristiyanların daha sonra 8000 gibi büyük bir rakama ulaşması ile Yahudi Haham teşkilatının alarma geçerek sert tedbirler almaları anlatılıyor.   Havari Peter’in Peygamber Musa ve Tanrı için aşağılayıcı bir dil kullandığı gerekçesi ile taşlanarak öldürülmesi kararlaştırılır. Fakat Peter kaçarak Suriye’ ye ulaşır. Diğer takipçilerine ise hep daha batıyı Roma’yı işaret eder.   Burada ölen Peter, Katolik inancına göre ilk Papa olarak kabul edilmektedir. Daha sonra bir Roma kolonisi olan Tarsus’ta doğan Paul bu inanç sistemini yaygınlaştırır.
Leonardo Kaynaklı Rönesans isimli on beşinci bölümde, paranın bütün medeniyetlerin kaynağı olduğu ifade ediliyor. El geçen para ile tüccarlar, bankerler ve papazlar el yazması kitapçıklar edinmeye başlarlar. Bunun sonucu olarak özgür düşünce ile tanışan beyinler ortaya çıkar. Bu arada gelişen orta sınıf içinde seküler bir yaşam tarzı belirir. Bu düşünce ve gelişme Kuzey İtalya da daha hızlıdır. Bunun sebebi ise burada muhafaza edilen Roma kültür mirasıdır.
Rönesans II Roma isimli on altıncı bölümde,   1377 den sonra bölünen ve birbirine rakip olan iki papalığın varlığından bahsedilmektedir. Akdeniz‘ de Afrika’ da ve Asya ‘da hızla gelişen İslam karşısında mücadele gücü azalan papalık 1414’ de toplanarak üç yıl süren tartışmalardan sonra ortak bir papa belirlerler. Burada seçilen V. Martin hızla Papalığın birliğini ve üstünlüğünü sağlayarak toparlayıcı bir rol oynar.  
Rönesans III Venedik isimli on yedinci bölümde, dünyanın önemli ticaret merkezleri olan  Mısır, Yunanistan  ve Asya ile beraber çalışan  Venedik, yüze yakın sanayi ve ticaret türünü içinde barındıran bir ticaret merkezi olarak o zaman Avrupa da hiçbir şehrin elinde olmayan bir zenginliğe sahip olmuştur.
Reform I : Wyclif ve Erasmus isimli on sekizinci bölümde, özgür düşünceye sahip Avrupa insanının kilise baskısından uzaklaşması ve Wyclif‘ in Kiliseden mali olarak bağımsızlığın sağlanması yönündeki kararlılıkla dinsel dogmatizmden uzaklaşılır.

Reform II : Luther ve Komünistler isimli on dokuzuncu bölümde bir köylü olarak dünyaya gelen sonra da bir madenci olan Luther’in korku ,  dehşet ve ceza yoğunluklu din anlayışının yerine nasıl sevgi ve barışı koyduğu anlatılmaktadır.
Kitabın yirminci bölümünde,  Katolik inancının reform süreci ele alınmaktadır. İtalya da Papalığın merkezi konumunda bulunan bu bölgede, insanlar kiliseye gitmese de yine inançlı bir yapıları vardır. Uzun süreli dini törenleri özenle ve saygıyla izleyen bu insanlar Katolik inançtaki gelişme ve değişimi kabullenmek konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Sonuçta İtalya da bulunan sanatçı ve bilim adamları Katolik inançtan vazgeçmediler ama Katolik inancı bilim ve sanatla yoğurarak istedikleri tarzı ortaya koydular.
Shakespeare ve Bacon isimli yirmi birinci bölümde ise 16.yy. ve sonrasında diğer Avrupa devletlerini saf dışı bırakarak süper güç olan İngiltere’nin dini ve bilimsel hayatı nasıl dışardan kontrol ettiği ve bu uygulamalar sırasındaki entelektüellerin yaklaşımları ele alınmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder